Diane von Furstenberg'in tasarım yolculuğu
MODA

Diane von Furstenberg'in tasarım yolculuğu

Belçika asıllı moda tasarımcısı Diane von Furstenberg, 70’li yıllarda yarattığı anvelop elbiseyle bir devrim yarattı. Ancak o yıldız olma iddiası yerine başkalarının parlamasını sağlamaya devam ediyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 27 Şubat 2019

Veerle Windels
Fotoğraf Marleen Daniëls

O gün öğle saatlerinde Antwerp'teki Renaissance adlı restorana, üzerinde yağmurluğu ve kısa çizmeleriyle giren Diane Von Furstenberg'i hiç kimse fark etmiyor. İçerde olmamıza rağmen güneş gözlüklerini çıkarmadığı için de özür dileyerek başlıyor konuşmaya; "Uçuş sırasında pek uyuyamadım da…" Gerçi birkaç dakika sonra konuşurken onu masaya bırakıyor çünkü Diane böyle biridir; güneş gözlüğüne bakarak sohbet etmenin karşısındaki kişi için hiç hoş olmadığının bilir. Kaldı ki burada çekineceği kimse yok. Zira masadakilerin büyük bir bölümü kendi akrabası ve meslektaşlarından oluşuyor: Erkek kardeşi Philippe ve Belçika'daki üç DVF mağazasını işleten eşi Greta, kızları ve torunu Elon, sağında Belçikalı pr'cısı ve tam karşısında ben. Diane'in Antwerp'te, bu masada oturmasının bir sebebi var. Antwerp Üniversitesi'nden fahri doktora unvanı alacak ve onun öncesinde de bir konferans verecek.

Diane von Furstenberg ile röportaj yapmak için Paris Saint-Germain'deki evinin kapısını ilk kez çaldığımda sanırım yıl 2006'dıydı ve günlerden pazartesiydi... Anvelop elbisenin (wrap dress) yaratıcısı olan moda tasarımcısıyla yapacağım röportajdan önce ilk biyografisi henüz yeni piyasaya çıkmıştı ve kitabı bir solukta bitirmiştim çünkü hayatını çok ilginç bulmuşum. O günkü görüşmemiz hakkında şimdi fazla bir şey hatırlamıyorum. Fakat evin her yerinde Warhol tablolarının olduğunu, bana bir tabakta zeytin ikram edildiğini ve Diane'in konuşmaya başlamamızdan kısa süre sonra bana hayatını aslında pek de bir prenses gibi yaşamadığını itiraf ettiğini anımsıyorum.

Zaten gerçekler ortadaydı: Brüksel'de doğmuş, küçük yaşta yurt dışına yatılı okula gönderilmiş ve erkenden evlenmiş; bir prensle üstelik. Evlendikten sonra 'yüksek sosyete' hayatına girmiş ve hemen iki çocuk sahibi olmuş. Bu yeni hayat onu en yüksek çevrelere taşıdığı gibi yolunu Stüyo 54 ile de kesiştirmiş. 70'li yıllardan bahsediyoruz... Partilerde çılgınca dans etmiş, Bianca Jagger, Paloma Picasso, Halston ve birkaç kez Diane'in portresini yapan pop art sanatçısı Andy Warhol ile arkadaşlık etmiş. Ancak her çılgın gecenin ardından ofisine kapanmış ve sonunda kendi çabasıyla şirketini kurmayı başarmış. Bütün bunlar için prense ihtiyaç duymadığını da çabucak fark etmiş... Bana bir zamanlar dediği gibi; "Prenses olmam Amerika'da hiçbir zaman önemli bir rol oynamadı."

Bunun elbette bir yardımı olmuştu. Ama ilk tasarımlarını ve anvelop elbiselerini gördükten sonra onu destekleyen Harper's Bazaar editörü Diane Vreeland oldu. Vreeland, Diane Von Furstenberg'i moda dergileriyle tanıştırdığında sektördekiler tarafından hemen kucaklandı. Zaten sonrasında başarı ve servet geldi. Connecticut'ta büyük bir yazlık satın aldığında ve Newsweek dergisinin kapağında yer aldığında henüz 29 yaşındaydı.

Bugün karşımda oturan Diane Von Furstenberg yıllar geçmiş olmasına rağmen pek değişmiş görünmüyor. O şahane kıvırcık saçlar ("Çocukken tüm diğer kızlar gibi saçlarım düz olmasını isterdim") ve 'uzundan da uzun' görünen bacakları hala yerli yerinde. Suyundan bir yudum alıyor, büyük bir iştahla ekmeğini yutuyor (Evet, ekmek yiyor!) ve konuşuyor da konuşuyor: Ona 'fahri doktora' unvanı verilmesinden duyduğu mutluluktan, markanın yeni kreatif direktörünün koleksiyonları daha da üst bir seviyeye getirmesi konusundaki ümitlerinden... "Hala dolu dizgin çalışıyorum ama şirketimi belli bir süre sonra güvenilen ellere bırakmak isterdim doğrusu." derken aslında haklı olduğunu düşünüyorum. Zira Diane, yaşını hiç göstermezse de 31 Aralık 2016 tarihinde 70 yaşını doldurdu! Hala süper enerjik ve ani kararlarla plan yapmaya yatkın. Örneğin eşi ona doğum günü hediyesi olarak bir özel jet hediye etmiş. O da, ani ve spontane bir kararla özet jetiyle köklerini (Babası Rus, annesi Yunan kökenli) araştırmak için Moldova'ya gitmeye kalkmış.

Fahri doktora unvanını alacağı gün katılacağı konferansta ona soru sorma fırsatı neredeyse hiç bulamadım. Bu arada Diane izleyicilerin çoğunluğunu genç kadınların oluşturduğunu görünce moda dünyasında ilk deneyimleri anlatmaya başladı. İtalyan bir üreticide geliştirdiği anvelop elbiseyi, elbise dolu bir bavulla gemiyle nasıl New York' a gittiğini, Amerika'da pek çok mağazada rastladığı sayısız kadının ona nasıl moral ve destek vererek yardımcı olduğunu anlattı. Dinleyiciler arasındaki genç bir kız ona şu soruyu yöneltti: "Şansızlıkla nasıl baş edilebileceği konusunda tavsiyeniz var mı?" Diane hemen yanıtladı; "Problemler her gün yeniden önünüze çıkacak. Buna hazırlıklı olmalı, çözebilmek için de onlarla göz göze gelmeli. Korku bir tercih olamaz." Ona bu tavsiyeyi kendisine veren, İkinci Dünya Savaşı'nda toplama kamplarından sağ kurtulan annesi Lily idi...

Paris'teki ilk röportajımızdan sonra Diane, New York Moda Haftası'na katılma konusunda beni ikna etmişti. O günlerde Marc Jacobs, Thom Browne ve Rodarte gibi büyük tasarımcıların defilelerine girmek oldukça zordu. Ama Diane bana her sezon başında o soruyu sordu: "Bu kez kiminle röportaj yapmak istiyorsun?" Ben bir tasarımcı ismi söylüyordum, o da sağa sola birkaç yere telefon edip hemen randevu koparıyordu. Zaten kendisi Amerikan Moda Tasarımcılar Derneği (CFDA) başkanıydı, yani Amerika Birleşik Devletleri'nin en güçlü kadın modacılarından biriydi. Dolayısıyla ne Marc Jacobs ne de Rodarte'ta yeni rolüne başlayan meslektaşı onun ricasını reddedecek durumdaydı. Diğer taraftan ben ona Antwerp'teki moda sektörü hakkında her şeyi anlatıyordum ve yeni çıkan ilginç kitapları götürüyordum. Bir gün ona Rusya'dan renkli kumaş ve desenlerle dolu çok güzel bir resimli kitap hediye etmiştim. Hemen incelemeye başladı ve içini tasarım ekibine vermek üzere post-it'lere yazdığı notlarla doldurdu. Kendi yayınlarımdan bir kitap götürdüğümde de onları pür dikkat inceliyordu. Yorumu da her zaman tam yerinde olurdu. Bunun dışında bana daha geniş bir kitleye ulaşabilmem için daha çok İngilizce yazmamı öğütlüyordu; "İşlediğin konulara hakimsin, sesin de var; onu kullan!" diyordu.

En küçük oğlum bir gün bana Diane'in benim arkadaşlarımdan sayılıp sayılamayacağını sordu ama ben bu sözcüğü kullanmaya hep çekindim. Gerçi, hangi büyük tasarımcı ben evine girer girmez ayakkabıları ayağından fırlatır? Moda haftalarında yeni koleksiyonu hakkında ondan işe yarar bir cümle veya alıntı elde etmekte de gittikçe zorlanıyordum. Çünkü genellikle o bana sorular soruyordu. Modayı bir kenara bırakıp politika, kadının rolü ya da özel hayatlarımızı konuşurken buluyordum kendimi.

Öyle ki üç yıl önce New York Moda Haftası'nda karşılaştığımızda on altı yıllık ilişkim henüz yeni sona ermişti (iki oğlumun babasından ayrılmıştım) ve birkaç haftada on kilo kaybetmiştim. Beni görünce hemen yanıma geldi ve "Hasta mısın sen?" diye sordu. Değildim ama "Yarın bu konuyu konuşmalıyız!" dedi ve tekrar arkasındaki kameralara döndü. Ertesi gün tüm ayrıntıları öğrendikten sonra bana; "Sakin ol, özgürlüğünün tadını çıkar. Eski eşine karşı nazik ol. Göreceksin; bu deneyimden daha güçlü çıkacaksın." cümleleriyle güç vermişti. Bir gün sonra yani defileden sonraki sabah, bana bir mail atmıştı: "Veerle, üzülme. Yeni bir hayata doğru yol alırken artık direksiyona sen geçiyorsun. Kendine genç ve ateşli bir sevgili bul!" Daha sonra duyduğuma göre, her gün dünyanın herhangi bir yerine ihtiyacı olan birine mesaj gönderiyormuş.

Fahri Doktora unvanının ona verileceği gün geliyor... Makyajı yapılırken onunla röportaj yapıyorum. Diane saçlarına birkaç bigudi sarıyor ve makyaj uzmanıyla işin püf noktalarını paylaşıyor: "Sadece elmacık kemiklerime biraz allık lütfen." Sonra ben fark etmeden yine o bana soru sormaya başlıyor; "Yeni bir sevgilin var mı? Çocukların nasıl?"

Neyse sonunda konuşmayı ilgilendiği konulara getiriyorum. Arkasında olduğu amaçlardan bahsetmeye başlıyor çünkü onlara gittikçe daha çok önem vermeye başlamış durumda. Bir zamanlar anvelop elbisenin tüm borçlarını kapattığını söyleyen tasarımcı, yıllar içinde milyon dolarlık bir servetin sahibi olmuş. Eşi Barry Diller ile kurdukları Diller-Von Furstenberg Vakfı aracılığıyla gerçekleştirilen High Line projesine 35 milyonluk bağış yapmış. Bunun sayesinde Meatpacking bölgesinde yükseltilen eski bir tren köprüsü, yılda yüz binlerce ziyaretçi ağırlayan halka açık bir parka dönüştürülmüş. Bu meblağın birkaç katı, Meatpacking bölgesi yakınlarında bulunan ve Diane'in en önemli mağazasının bulunduğu, oturduğu yerin hemen yanında bulunan Hudson River Park'a gitmiş. Diane von Furstenberg, ayrıca bir bavul dolusu elbiseyle gemiye atlayıp New York'a geldiğinde kendisini karşılayan kadının yani Özgürlük Anıtı'nın da koruyucularından biri. Bunun yanında kadınları özel başarılarından dolayı ödüllendiren DVF Awards ve zor durumdaki kadınlara yönelik sosyal yardım projesi Voices da var. Özetle Diane von Furstenberg neredeyse her hafta sayısız kişinin kalbine dokunuyor; "Kadınlar çok uzun bir yoldan geldiler! Bir süre her şey iyiye doğru giderken, bugün artarak devam eden bir düşüş görüyoruz. Doğum planlamasının Amerika Birleşik Devletleri'nde baskı altında olmasına inanabiliyor musun? Bence sesi olan her
kadın, sesini duyurmalıdır. Benim de sesim var ve dolayısıyla düşüncülerimi açıklıyorum."

Akşam saatlerinde yenilenen DvF Antwerp mağazasının açılışında karşılaşıyoruz. Açılışa gelen Dries van Noten ve Édouard Vermeulen gibi tasarımcılarla da, onunla bir selfie çektirmek için sabırla bekleyen genç kızla da fotoğraf çektiriyor. Birden yıllar önce, bana fısıldayarak sorduğu soru aklıma geliyor: "Kim olmak istersin, Veerle? Bunu iyice düşün çünkü 'olmak istediğin kadın' olmalısın."