Ece Nayman ile Fashionable Life
Sanat, renk ve tasarımın ortak paydada buluştuğu evinde Ece Nayman ile bir araya geldik ve eğlenceli iç dünyasına dahil olduk.
GÜNCELLEME TARİHİ: 24 Eylül 2024
Röportaj: Bade Çakar
Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu
Yeni evinde bir aradayız. Burası senin renkli estetiğini harika bir şekilde ortaya koyuyor. Dekorasyon sürecinden biraz bahseder misin?
Evet, bu ev benim karakterimin, iç dünyamın ve markamın tamamen bir yan- sıması. Yakın arkadaşım Noyan Berkman ile çalıştık bu evin yapılmasında. Ana ilham kaynağımız marka ve onun DNA’sıydı çünkü evim aynı zamanda ofisim. Hibrit bir çalışma sistemim var; yeri geldiği zaman davetlerimizi bile bu mekanda yapıyoruz dolayısıyla eğlenceli ve beni yansıtan bir dekorasyon yapmaya özen gösterdik.
Yaşam alanın bağımsız gibi görünen ama aynı ruhu taşıyan ya da ortak bir ruhta buluşan parçalardan oluşuyor. Hepsinde senin iç dünyanı görebiliyoruz. Parça seçimlerinde nasıl ilerledin? Uyum, beğeni ya da içgüdüler... Hangisi seni yönlendirdi?
Benim tarzım “Mix & Don’t Match”. Bu uydurduğum bir deyim aslında. Takımları ve uyumlu parçaları ne giyimde ne dekorasyonda tercih ederim. Takım giyeceksem de bir eğlence ve şaşırtma unsuru olmalı kesinlikle. Noyan da aynı benim gibi bir mantıkta çalışıyor dolayısıyla evde tek başına özelliği olan parçalarla ilerlemeye karar verdik. Tabii bunu cool bir tasarım diliyle birleştirdik. İnsanın aurası ve ona göre yaşaması, giyinmesi, seçimlerini yapması çok önemli. Kendinizi bilip stilinize göre hayat tarzı belirlediğinizde hiçbir şey eğreti durmuyor.
Renkler genel olarak senin için ne ifade ediyor?
Eğlence, enerji, sanat, sıkıcı olmayan, cesaret diyebilirim.
Evinle gardırobunun ve hatta markanın ortak paydaları neler?
Tasarım açısından enteresanlık... Ben çoğunlukla herkesin sahip olduğu, aşırı trend parçalardan kaçınıyorum. Daha farklı, arşive eklenebilecek, gelecekte vintage değeri kazanacak parçalar edinmeyi seviyorum. Markamda da gerek kesim gerek desen olarak aslında edindiğinizde yıllarca giyebileceğiniz enerjik tasarımlar mevcut. Yine aynı şekilde markamın özgün olması en dikkat ettiğim şey.
Cesaret evindeki eşya seçimlerinden kıyafetlerine sanki hayatının her tarafına yayılmış... Genel olarak farklılığa açık bir karaktere mi sahipsin?
Kesinlikle öyleyim. Oldukça disiplinli ama bir o kadar da yeniliklere açık ve aç bir insanım. Tek düze tasarımlar, eşyalar, kıyafetler hatta insanlar beni sıkar. Bir tasarımcı olarak yeniliklere ve farklılıklara açık olmak çok önemli. İlham hayatın her noktasında, onu görebilmek ve açığa çıkarmak size bağlı; bunun da açık bir algıdan geldiğine inanıyorum.
Bu yıl markanın beşinci yılı. Nasıl hissediyorsun? İlk günden bu yana neler değişti ve evrilleşti?
Öncelikle koleksiyonlar ve ürün gamı çok genişledi. Erkek bölümü eklendi. İşin içinde olunca zaman gerçekten su gibi akıyor ve ilk günkü heyecan benim için hep devam ediyor. Henüz büyümekte olan bir marka olduğum için daha başarmam gereken sayısız şey var. Bu bir yolculuk ve ben bu yolculuğu mümkün olduğunca tam gaz, en yüksek enerjide geçirmeye çalışıyorum. En önemli gelişmelerden biri de yavaş yavaş bir topluluk oluşması. Marka bilinirliğinin artması ve dostlarımızın birikmesi bana büyük bir haz veriyor.
Bu sezon nasıl bir koleksiyon hazırladın, hangi detaylar ön planda olacak?
24-25 Sonbahar/Kış koleksiyonumuzun adı Dystopian Dreams. Koleksiyonlar arası bütünlük yaratmayı seviyorum belli başlı DNA’ları kullanarak. Köln’de gezdiğim Ursula Schultze’nin sergisindeki eserlerinden ve kişisel tarzından ilham alarak desenleri yarattım. Kış renklerimiz biraz daha koyu tonlardan oluşuyor ve mürdüm rengi ön planda. Yine sokak modasıyla güncel trendlerin birleştiği parçalar görüyoruz. Monogram desenimizi koleksiyona uygun biçimde düzenledik ve ürünlere adapte ettik. Bu sezon desenli ürünlerin yanı sıra kendi dilimizde basic parçalar ekleyerek koleksiyonun kendi içinde kombinlenmesini kolay hale getirmeye çalıştık.
Tasarım sürecinde ilham kaynakların nasıl şekilleniyor?
Seyahatler beni çok besliyor. Az önce de bahsettiğim gibi açık bir algı ve yüksek gözlem yeteneği bir tasarımcının en güçlü yanı bence. İç dünyanıza yaptığınız yolculuklar,dönemsel ruh halleriniz,dönemsel ilham kaynaklarınız, zevkleriniz bir koleksiyonun oluşmasında büyük bir bölüm taşıyor. Tasarımcı kendini daima yenilemeli... Sürekli aynı şeylerden beslendiğiniz takdirde kısır döngüye girebilirsiniz. Bu açıdan sosyallik, gezme, görme algımı en çok şekillendiren aşamalardan.
2024-25 Sonbahar/Kış sezonunda moda dünyasında seni heyecanlandıranlar neler?
Şu sıralar kreatif direktörler arasındaki taht oyunlarını izlemek bana heyecan veriyor. Büyük modaevlerinde kartlar yeniden dağıtılıyor diyebiliriz. Pharell’in LouisVuitton’da attığı adımları izlemek de eğlenceli. Alexander McQueen’in yeni tasarımcısının koleksiyonla nereye gideceğini merak ediyorum.Ben eleştirilerin aksine markanın DNA’sına sadık kalındığını düşünüyorum ve enteresan buluyorum.Aynı şekilde Gucci dramasının da nasıl sonlanacağını izlemek radarımda.
Vazgeçilmez tasarımcı ve tasarım markaların hangileri?
Alexander Wang benim için bir dahi. Gerek vizyonuyla gerek kesimleriyle özüne sadık ve bir o kadar da yaratıcı. Louis Vuitton benim için vazgeçilmez. Acne Studios, Jean Paul Gaultier diğer sevdiğim markalar arasında.
Geçmiş veya günümüzden bir tasarımcı ile sohbet etme şansın olsa bu kim olurdu ve ona neler sorardın?
Thierry Mugler ve Yves Saint Laurent. İkisi de zamanlarının ötesinde tasarımlar yapan tasarımcılardı. Kafalarının içi nasıl çalışıyordu merak ediyorum. AlexanderWang ile de günümüzün modası ve pazarlamasına dair tavsiyeler almak isterdim.