
Harper’s Bazaar Türkiye’nin 250. Sayısına Özel Kutlama Çekimi
Zarafet, stil ve ilham... Türkiye’nin en etkileyici kadınlarını Harper’s Bazaar Türkiye’nin 250. sayısını kutlamak için bir araya getirdik.
GÜNCELLEME TARİHİ: 1 Mayıs 2025
Zarafet, stil ve ilham... Türkiye’nin en etkileyici kadınlarını Harper’s Bazaar Türkiye’nin 250. sayısını kutlamak için bir araya getirdik. Bu yolculukta çok önemli yeri olan Gülse Birsel, zamansız zarafetiyle Arzum Onan, birden fazla kapakta karşımıza çıkan Burcu Esmersoy ve Tuba Ünsal, stilleriyle her zaman öne çıkan Ahu Yağtu ve Ece Sükan, başarılı oyunculuklarıyla Saadet Işıl Aksoy ve Berrak Tüzünataç, ışık saçıyor. Bu unutulmaz buluşmaya tanık olun!
Genel Yayın Yönetmeni: Gülen Yelmen
Röportaj: Bade Çakar
Moda editörü: Hakan Yalçın Öztürk


Berrak Tüzünataç
Fotoğraf: Emre Doğru
Saç: İbrahim Zengin
Makyaj: Ece Birsen
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Set Koordinasyon: Sena Kaynakin
Fotoğraf Asistanları: Metehan Bektaş, Müçteba Muhammed Cihan, Buğra Özdemir
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz, Fırat Gençdoğan
Saç Asistanı: Mehmetcan Yılmaz
Proje Asistanı: İlayda Kurtulan, Sena Üçüncü
Saç Asistanı: Uğur Çamurcu
Makyaj Asistanı: Arzu Sezer


Sizinle en son Roma’da beraberdik. Yine çok keyifli bir çekim olmuştu. Şimdi 250. sayımızı sizinle kutluyoruz. Sizce dergilerle çalışmanın en keyifli yanı nedir? Benim için dergi çekimleri biraz da hatırat gibi. 19 yaşımdan beri hayatımda geçtiğim dönemlerin, hem fiziksel hem mental bir arşivi gibi. Kıymetli buluyorum o yüzden. İlk projenizden bu yana 20 yıl geçti. Nasıldı tüm bu süreç sizin için? 20 yıl nasıldı gibi bir soruya bir paragrafla hakkıyla cevap vermek benim için bir hayli zor. Ama bana hastı, benim yolculuğumdu ve o yolculuğu anlamlı bir yere taşımak en büyük önceliğim bu hayatta. Sinema ve televizyonun moda dünyası ile yakın bir ilişkisi var. Moda ve oyunculuk sizce birbirini nasıl besliyor? Bir oyuncunun stil sahibi olması kariyerini nasıl etkiliyor? Her daim birbirini çok etkilemiş iki alan sinema ve moda. Gerçekten kendilerine has stil sahibi olan kişilerin, ifade biçimlerinin, üretim şekillerinin de kendine özgü olduğunu düşünüyor ve gözlemliyorum. Bu otantikliğin kreatif alanlarda kişinin kariyerine yansımaması imkansız. Fakat burada önemli olan şey gerçek, kendine has, otantik bir stile sahip olmak. Çünkü sosyal medyanın etkisiyle birlikte, stil ile trend takip etmenin birbirine karıştırıldığını görüyoruz. İkisi çok farklı şeyler. Moda dergilerinde yer almak, bir oyuncu olarak kariyerinizin hangi yönünü tamamlıyor? Benim için fotoğraf çekimleri de yeni bir karakteri tecrübe etme fırsatı. Saç-makyaj ve styling’le, belki hayatınızda başka hiçbir koşulda tecrübe etmeyeceğiniz bir kadını canlandırıyorsunuz. Kendinizi alanında çok iyi olan insanların hayalleri aracılığıyla, onların gözünden tecrübe etme fırsatını yakalıyorsunuz. Dergi çekimleri her zaman çok keyif aldığım bir alanı olmuştur kariyerimin. Sizin için moda nasıl bir oyun alanı? Özgün ifade alanı olarak yaklaşıldığında heyecan verici ve takibi çok keyifli. Hikayesini ve tavrını koleksiyonları aracı lığıyla anlatabilen tasarımcıları takip etmek benim için sinemayı takip etmekten farksız bir ilham kaynağı.


Bugüne kadar oynadığınız karakterlerden birinin stilini günlük hayata taşımak isteseydiniz, bu hangisi olurdu?
Terzi’de Fatoş Suda şov yapmıştı gerçekten. Cemre’ye harika bir gardırop yaptı. Ve karaktere çok şey kattığını düşünüyorum. “Son” dizisinde, Deniz Marşan da Alev’e çok iyi bir gardırop yapmıştı. İkisi de iyi giyinen karakterlerdi. Ama ben yine de günlük hayatımda kendim olarak devam etmeyi tercih ederim. Kendinden memnunum.
Moda tarihinden bir dönemde yaşamak isteseydiniz, hangi dönem olurdu ve neden?
70’ler. Her zaman tuhaf bir aidiyet hissettiğim bir dönem oldu. Günlük kıyafetlerinden Studio 54’ün glam tavrına, saç ve makyaj stilinden müziğine ya da politik tavrına kadar beni çok cezbeden bir dönem.
Bir gün kendi filminizi çekme şansınız olsa nasıl bir hikaye anlatmak isterdiniz?
Hazırladığım, yazdığım işler var. Bu soruya eylemle cevap vermeyi umuyorum. Bu benim şu an en büyük hedefim.
Sinema tarihinden istediğiniz birisiyle aynı filmde yer alma şansınız olsa bu kimle, nasıl bir hikayede gerçekleşirdi?
Stanley Kubrick’in sağ kolu, baş asistanı olmak isterdim. Onun kafasının nasıl çalıştığını, yazım ve yönetim süreçlerinin nasıl ilerlediğini tecrübe etmeyi dilerdim. Öyle bir dehanın yaratım sürecinin tüm aşamalarını gözlemleyebilmek harika olurdu.


Arzum Onan
Fotoğraf: Emre Güven
Saç: Burhan Cılgın, Engin Çakmak
Makyaj: Ali Rıza Özdemir
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Set Koordinasyon: Mehmed Zahid Hıdır
Fotoğraf Asistanları: Ömer Çetiner ve Can Karataş
Saç Asistanı: Mehmetcan Yılmaz
Makyaj Yardımcısı: Onur Kaya
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz, Fırat Gençdoğan
Takılar: Urart


Siz bana göre her döneme ait insanlardansınız. 90’lardan bu yana aynı olabilmek hayranlık uyandırıcı. Belki de bu yüzden birçok kadın için ikonik birisiniz. 30 yılı aşkın süredir ünlü olmak sizin için nasıldı?
Öncelikle teşekkür ederim. Bu intibayı bırakmak, bıraka bilmek ne hoş. Açıkçası bu, üstüne kafa yorduğum ya da böyle olabilmek için çabaladığım bir durum değil. Kendimi bildim bileli hep doğallıktan yana oldum. Zamansız tarzları sevdim. Her zaman kalite arayışım oldu. Nicelik değil nitelik önemsedim. Masumiyetin önemine inandım. Bugün insanların gözünde belirli bir duruşum varsa bu saydıklarım belirleyicidir muhakkak.
O dönemden bu yana stil tercihleriniz çok değişmemiş gibi. Her zaman zamansız görünümlere sahiptiniz. Ama hiç var mı dönüp baktığınızda “bunu yapmıştım” dediğiniz bir stil tercihi?
Dediğim gibi doğal ve sade olan kendimi hep daha iyi ve güzel hissetmeme vesile oldu. Elbette denediğim birçok farklı stil oldu ama günün sonunda bunun gereksiz bir arayış olduğu kanısına varıp, kendi zevklerime hızla dönüş yaptım! Artık rahatlığımı ön planda tutup 51 yaşında bunlara hiç ihtiyaç duymuyorum. Sorunuza dönersek, modanın geçici, stilin kalıcı olduğuna inananlardanım.
Moda çekimlerine, ekran önüne alışkın bir isimsiniz. Özellikle moda çekimleri, podyumda olmak sizin için nasıl deneyimlerdi?
Unutamadığınız bir anınız varsa bizimle paylaşır mısınız? Çekimlerden çok podyumda olmak benim için daha keyifliydi. Kulis hengamesi, saç, makyaj, son provalar, hazırlıklar… Saat yaklaştıkça tatlı bir heyecan. Moda çekimlerinin duygusu ise o dergiyi beklemek ve elinize aldığınızda o günü bir daha hiç unutulmayacak şekilde sayfalara mühürlemek… Yaş ilerledikçe bu daha anlamlı hale geliyor.


Bugünün moda dünyasında bir model olsaydınız, nasıl bir kariyer inşa etmek isterdiniz? Çok uzun bir zaman önce, adını hatırlayamadığım önemli bir modacıyla ilgili bir belgesel izlemiştim. Belgeselde aklımda kalan, beni çok etkileyen bir sahne vardı; modacı, belgeseli için, defile devam ederken kuliste mankenlerin giyinip soyunma anları da dahil olmak üzere çekim olacağını, modellerin de buna uymaları gerektiğini söylüyor. Bu tasarımcının önemli bir defilesi için tüm modeller istemeseler de bunu kabul ediyor. İçlerinden sadece biri kabul etmiyor ve orayı terk ediyor; Yasmeen Ghauri! Demem o ki modellik yaparken benim de doğrularım, önceliğim oldu. Ünlü olmayı ya da popülariteyi kerteriz almadım. Dolayısıyla da stratejik hamlelerle de işim olmadı. Bugünün moda dünyasında olsaydım yine böyle bir duruşum olurdu.Bir heykel sanatçısı olarak elinizle bir materyale şekil verme yeteneğiniz var. Sanat yönünüz sizi nasıl besliyor, nasıl bir dünyanın kapılarını aralıyor? Heykel kolay bir uğraş değil. Zaten bildiğim ama onunla yoğun olarak ilgilendiğim bu 20 yıla yakın zaman diliminde bir kere daha anladığım, deneyimlediğim şey bireysel üretimin sorumluluğu ve özgürlüğüdür. Düşünceleri ellerle hayata geçirmenin verdiği hazzı tarif edemem. Bunu yapa bilmenin müthiş bir zenginlik olduğunu düşünüyorum.Günümüzde güzellik algısı yüzeyselleştirilirken, sizin güzelliğe ve estetik olana bakış açınız ne yönde? Sadece güzel olana eşitlenen bir zihniyeti çok yanlış buluyorum. Güzellik dediğimiz şey birçok özellikten bağımsız düşünülemez.Türkiye’de moda dergilerinin önemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmişi çok eskiye dayanan bu dünya, bence başından beri kadınların hayatlarını ve moda gazeteciliğini etkiliyor. Tüketici tercihlerini ve trendleri şekillendirmede önemli rol oynuyorlar. Ayrıca bu alanda tasarımcıların kendilerini anlatmaları, marka kimlikleri hakkında farkındalık yaratmaları açısından da önemli bir platform sağladıklarını düşünüyorum.Harper’s Bazaar’ın 250. sayısı için yine bir aradayız. Bu sayımızda yer almak sizin için ne anlam taşıyor?Bir derginin hayat bulup, biricik emeklerle bugünlere gelmesi çok kıymetli. Ben de bu kıymet içinde yerimi bulup, bu sayıyı kutladığım için çok mutluyum. Daha nice yüzlerce sayısını görmek dileğiyle...


Ece Sükan
Fotoğraf: Emre Güven
Saç: Burhan Cılgın, Engin Çakmak
Makyaj: Ali Rıza Özdemir
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Set Koordinasyon: Mehmed Zahid Hıdır
Fotoğraf Asistanları: Ömer Çetiner ve Can Karataş
Saç Asistanı: Mehmetcan Yılmaz
Makyaj Yardımcısı: Onur Kaya
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz, Fırat Gençdoğan


Moda editörlüğü geçmişiniz var. Bu seçiminiz hayatınıza nasıl bir değer kattı? Moda editörlüğü benim için sadece bir meslek değil, aynı zamanda bana bir bakış açısı kazandıran, ilham veren ve sürekli gelişmemi sağlayan bir deneyim oldu. Moda dünyasını içeriden görmek, o dinamizmin bir parçası olmak bana estetik algımı derinleştirme, kreatif süreçleri yönetme ve sektörü daha iyi anlama fırsatı sundu. Aynı zamanda moda editörlüğü, oyunculuk ve stil danışmanlığı gibi diğer alanlarla da güçlü bir bağ kurmamı sağladı. Türkiye’de moda algısı sizce son 20 yılda nasıl değişti? Türkiye’de moda algısı zaman içinde değişti ama ne yazık ki hala güçlü bir moda endüstrimiz olduğunu söylemek zor. Yerel olarak büyük bir üretim kapasitemiz var, tekstil sektörümüz güçlü ancak bu üretim üzerine kurulu. Gerçek anlamda katma değerli dünya çapında bir moda/tasarımcı markası çıkarabilmiş değiliz. Yaratıcılık ve tasarım anlamında büyük potansiyelimiz olsa da global ölçekte rekabet edebilecek, sürdürülebilir bir moda ekosistemimiz henüz yok. Bunun nedenlerinden biri de sektöre uzun vadeli yatırım yapılmaması ve tasarımcıların yeterince desteklenmemesi. Ancak bireysel düzeyde çok yetenekli tasarımcılarımız var ve onların global sahnede daha fazla yer alması için doğru adımların atılması gerekiyor. İlk kez bir moda dergisine kapak olduğunuzda ya da sayfalarında yer aldığınızda nasıl hissetmiştiniz? Bir moda dergisinde yer almak, benim için sadece estetik bir deneyim değil, aynı zamanda bir anlatının parçası olmaktı. Moda, yalnızca kıyafetlerden ibaret değildir. Psikolojinin, sosyolojinin ve sanatsal ifadenin bir birleşimidir. O yüzden ilk kez bir dergiye kapak olduğumda hissettiğim şey, bir imaj yaratmanın ötesinde, bir kavramı temsil etmekti. Bu deneyim benim için kariyer anlamında bir dönüm noktasıydı çünkü moda ve medya aracılığıyla bir kimlik inşa etmenin ne anlama geldiğini daha derinlemesine kavradım. Moda dergilerinin sizce önemi nedir? Moda dergileri, her dönem için çok kıymetli ve ilham verici bir kaynak. Dijitalin yükselişiyle birlikte formatlar değişse de basılı dergilerin yarattığı etki hala çok güçlü. Moda platformları ise günümüzde farklı bakış açılarını bir araya getiren, kültürel akımları şekillendiren ve bireyleri özgün stiller yaratmaya teşvik eden dinamik yapılar haline geldi. Bu nedenle moda dünyasında dergilerin ve platformların her zaman büyük bir rolü olacağını düşünüyorum. Kendi stil anlayışınızı nasıl tanımlarsınız? Kişisel stil anlayışım, yalnızca dışarıya yansıyan bir imaj değil; içsel bir yolculuğun, bir kimlik arayışının ve kendimi ifade etme biçiminin bir yansımasıdır. Moda bir bireyin hayatla kurduğu ilişkiyi, düşünsel derinliğini, geçmişini ve geleceğe dair hayallerini taşıyan bir dil gibi. Benim için stil, evrensel bir anlam taşıyan ama aynı zamanda tamamen özgün, kişisel bir ifade biçimidir. Kendini ifade etme süreci, yalnızca giydiğiniz kıyafetlerden ibaret değildir. Bu, yaşanmışlıkların, deneyimlerin, birikimlerin ve anların bir birleşimidir. Moda, toplumun dayattığı kalıplardan bağımsız olarak insanın kendi otantisitesine sadık kalarak ortaya koyduğu bir özgürlük alanıdır. Kendi stilimi, her bir anın içinde kaybolmadan, hem evrensel hem de kişisel olan bir anlayışla oluşturuyorum. Kendime özgü bir iz bırakma arzusuyla, moda benim için bir tür sanatsal ifade, bir yaşam biçimi ve bazen de bir manifestodur.Moda editörlüğü, stil danışmanlığı, model, oyuncu… Liste oldukça uzun. Size en çok keyif veren hangisi? Aslında hepsinin bana kattığı farklı şeyler var ve her biri beni besleyen, geliştiren deneyimler oldu. Ama sanırım en çok yaratıcı süreçlerde yer almak ve bir hikaye anlatmak bana keyif veriyor. İster bir derginin çekimlerinde, ister bir stil danışmanlığı sürecinde, ister kamera önünde olayım, işin kreatif kısmı her zaman beni en çok heyecanlandıran taraftı. Sizce modanın en ikonik, asla modası geçmeyecek görünümü nedir? Modanın en ikonik, asla modası geçmeyecek görünümü, zamanın ötesinde bir estetik anlayışına sahip, neredeyse bir çağın ruhunu taşıyan parçalardan oluşur. Vintage anlamda, her dönemin kendine özgü bir simgesi olmuştur. Örneğin, 20. yüzyılın başlarındaki zarif ve minimal çizgiler, 1960’lar ve 70’lerindeki özgür ruh, 90’ların grunge akımı… Ancak bunların ortak noktası, bir dönemi ve toplumsal yapıyı derinlemesine yansıtmalarıdır. Modanın asla geçmeyecek görünümü, sadece bir trend değil, bir düşünce biçiminin, bir yaşam tarzının yansımasıdır. Bu bakış açısıyla, her dönemin “zaman dışı” olanı, bir tür ruhsal ya da kültürel anlam taşır ve her zaman yerini korur. Bir vintage trençkot, doğru kesilmiş bir siyah elbise ya da zarif bir beyaz gömlek, kendi zamanının ötesinde evrensel bir kimlik oluşturur. Harper’s Bazaar Türkiye’nin 250. sayısı için buradayız. Bu özel sayıya dair neler söylemek istersiniz? Okuyuculara da modayı sadece bir tüketim aracı olarak değil, kendini ifade etme biçimi olarak görmelerini öneririm. Dergiye de daha nice ilham verici sayılar diliyorum!


Burcu Esmersoy
Fotoğraf: Emre Doğru
Saç: Burhan Cılgın
Makyaj: Hazal Öcal
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Set Koordinasyon: Sena Kaynakin
Fotoğraf Asistanları: Metehan Bektaş, Müçteba Muhammed Cihan, Buğra Özdemir
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz, Fırat Gençdoğan
Saç Asistanı: Mehmetcan Yılmaz
Makyaj Asistanı: Ceren Melenli
Proje Asistanı: İlayda Kurtulan, Sena Üçüncü
Saç Asistanı: Uğur Çamurcu


Kariyerinizin aşağı yukarı 25. yılını geride bıraktınız. İlk günden bu yana nasıl bir süreçti sizin için? Kendinizle alakalı neler öğrenmenizi sağladı bu süreç? Zaman inanılmaz hızlı geçti! Kariyerime başladığım ilk günleri dün gibi hatırlıyorum ama geriye dönüp baktığımda ne kadar uzun ve dolu dolu bir yolculuk olduğunu fark ediyorum. Bu süreç bana en çok sabrın, tutkunun ve kendine inanmanın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Zaman zaman zorlandığım, sorguladığım anlar oldu ama her seferinde bir adım daha ileri gidebilmek için kendime ve yolculuğuma güvenmeyi öğrendim.Kariyeriniz boyunca birçok alanda yer aldınız ancak odak noktada hep sunuculuk vardı. Sizce bu meslekte uzun yıllar başarıyı koruyabilmenin sırrı ne? Bence en önemli şey, kendini sürekli yenilemek ve geliştirmek. Seyirciyle kurduğunuz bağ, sadece ekranda nasıl göründüğünüzle değil, onların hayatına nasıl dokunduğunuzla da ilgili. Bu yüzden her zaman doğal ve samimi olmaya çalışıyorum. Bir de bu işte disiplin çok kritik; her zaman işinize saygı duymanız ve en iyisini yapmaya çalışmanız gerekiyor.Ekran önü kimliğinizle “günlük Burcu” arasında bir fark var mı? Aslında arada büyük bir fark yok. Elbette ekran önünde daha kontrollü olmanız, belirli bir enerjiyle seyirciye ulaşmanız gerekiyor ama ben günlük hayatımda da çok doğal, enerjik ve iletişime açık biriyim. Ekranda olduğum kişi, benim yansımam ama daha disiplinli ve odaklanmış bir versiyonum.Ekran önü kadar sizi birçok dergi çekiminde de farklı tarzlarda gördük. Ekran önünde olmak eminim farklıdır ancak dergi çekimleri sizin için nasıl bir deneyim oluyor? Hangi yönleri hoşunuza gidiyor? Dergi çekimleri benim için her zaman çok özel ve keyifli bir deneyim. Çünkü bu süreçte modayla, farklı estetik anlayışlarıyla ve yaratıcı insanlarla bir araya geliyorum. Bir kapak çekimi, sadece güzel bir kareden ibaret değil; o gün giydiğiniz kıyafetten, saç ve makyajınıza kadar her şey bir hikaye anlatıyor. Ben de bu hikayenin içinde olmaktan büyük keyif alıyorum.


İlk kez Harper’s Bazaar kapağına çıktığınız zamanı hatırlı yor musunuz?
Evet, tabii hatırlıyorum! Harper’s Bazaar gibi köklü ve prestijli bir derginin kapağında yer almak benim için büyük bir gururdu. O zamanlar çok heyecanlı ve merak içindeydim çünkü herkesin beklentisi büyüktü ama sonuçta ortaya çıkan iş beni inanılmaz mutlu etmişti. Ekip harikaydı, sonuç ise mükemmeldi.
Stil konusunda da bir ilham kaynağısınız birçok kadın için. Stilinizin oturma süreci nasıldı? Ne zaman tam olarak ne istediğinizi fark ettiniz?
Stil benim için zamanla gelişen, deneyerek öğrenilen bir kavram oldu. Önce trendleri takip edip farklı şeyler denedim ama sonra anladım ki en önemlisi kendimi içinde rahat ve güçlü hissettiğim parçaları seçmek. Zamansız parçalar, şıklık ve rahatlığın dengesi benim için stilin temel taşları oldu.
Moda dünyasında en büyük ilham kaynaklarınız kimler?
Benim için ilham veren isimler arasında güçlü duruşları ve zamansız tarzlarıyla Jane Birkin, Carolyn Bessette-Kennedy ve Audrey Hepburn gibi ikonlar var. Günümüzde ise Zen daya gibi stil konusunda risk almaktan korkmayan isimleri ilgiyle takip ediyorum.
Göz önünde olmanın getirdiği “kusursuz görünme” baskısını nasıl yönetiyorsunuz?
Açıkçası bu konuda yıllar içinde daha rahat bir noktaya geldim. Sosyal medya ve televizyon dünyasında kusursuz görünme baskısı hep var ama ben kusurlarımla da kendimi sevmeyi öğrendim. Önemli olan sağlıklı ve mutlu hissetmek, dışarıdan nasıl göründüğümüzden daha değerli bir şey yok.
Televizyon ve moda dünyası arasındaki bağ hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu iki dünya aslında birbirini besleyen dinamiklere sahip. Moda, televizyon dünyasında kendini ifade etmenin önemli bir parçası. Ekranda veya bir etkinlikte giydikleriniz sadece bir kıyafet değil, bir mesaj, bir duruş. Bu yüzden moda ve televizyon her zaman iç içe olacak diye düşünüyorum.
Harper’s Bazaar’ın 250. sayısında yer almak sizin için ne ifade ediyor?
Harper’s Bazaar gibi bir moda efsanesinin böylesine özel bir sayısında yer almak benim için büyük bir onur. Bu derginin tarihine ve moda dünyasındaki etkisine bakınca, bu yolculuğun bir parçası olmak beni çok mutlu ediyor. Daha nice sayılara!


Saadet Işıl Aksoy
Fotoğraf: Emre Doğru
Saç: Ferit Belli
Makyaj: Ece Birsen
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Set Koordinasyon: Sena Kaynakin
Fotoğraf Asistanları: Metehan Bektaş, Müçteba Muhammed Cihan, Buğra Özdemir
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz, Fırat Gençdoğan
Saç Asistanı: Berke Belli
Makyaj Asistanı: Arzu Sezer
Proje Asistanı: İlayda Kurtulan, Sena Üçüncü
Saç Asistanı: Uğur Çamurcu


Kariyerinizde 20 yılı geride bırakıyorsunuz. İlk projesinde yer alan Saadet’i hatırlıyor musunuz? Nasıldı o zamanlar, bugüne gelirken ne tür bir değişime uğradı? 20 yıldan fazladır bu mesleği yapıyor olduğumu sözlü ifade ettiğimde hala kendim bile şaşırıyorum biliyor musunuz? İlk başladığımda “IMDB’ye giren ne kadar az filmim var. Acaba buraya onlarca iyi film koyacağım günler gelecek mi?” diye düşünüp hayaller kurardım ve şimdi oradayım sanırım. Bu geçen zamanda hala aynı heyecan ve cesaretle bu mesleği yapabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Artık egomun ve kendimi başkalarına kabul ettirme çabamın daha geri planda olduğu, neyi niye yaptığımı daha iyi bildiğim bir dönemdeyim. Fakat hala içimdeki o masumiyeti de korumak çok değerli benim için. Bu meslekte derinizi kalınlaştırmayı öğrenmeniz gerekiyor derler, ben böyle düşünmüyorum tam olarak. Elbette tecrübeyle insan kendini korumanın yollarını öğreniyor ve bunu otomatik olarak yapıyor ama kırılganlığımızı korumayı becerebilmek de çok önemli. O kırılganlığı koruduğumuz sürece bu mesleği layıkıyla yapabildiğimizi düşünüyorum.Kariyeriniz boyunca en büyük dönüşümünüz ne oldu? En son pandemi döneminde bir farkına varma anı yaşadım. Yeni anne olduğum, mesleğimle hatta kendimle bile bağımı yeniden oluşturduğum bir dönemde, Los Angeles’ta daha önce çalışmadığım bir oyuncu koçuyla çalışmaya başladım: Carlos Colunga. Bugüne kadar çalıştığım tüm teknikler, oyuncu koçları, farklı eğitimlerin sonunda kendi yolumu yürümenin yollarını ararken bana bu yola çıkış nedenimi, bu mesleği yapmayı niye sevdiğimi, hikayelerimin neden anlatmaya değer olduğunu hatırlattı. Hala da birlikte çalıştığım ve hayatımda olmasını hep isteyeceğim biri.Oyunculukta en büyük gücünüzün ne olduğunu düşünüyorsunuz? Tek amacım kendi tarafımdaki hikayeyi en hak ettiği şekilde anlatabilmek ve bunu yaparken de en gerçek en saf halimle orada olabilmek. Mesleğimin en zevk aldığım kısmı bu. Buradan kendi adıma aldığım çok büyük bir güç var ama bu karşıya nasıl yansıyor onun kontrolü bende değil elbette.Oyunculukta olduğu gibi modada da bir anlatı var. Siz modada nasıl bir hikaye anlatıcılığını üstleniyorsunuz? Artık tamamen olduğum halimle bedenimi ve ruhumu çok sevdiğim, onu kabul ettiğim, kendime en çok şefkat gösterdiğim dönemindeyim hayatımın. Sanırım bu benim giyim tarzıma ve kendimi taşıyışıma da yansıyor. Tüm farklı hallerimle, aydınlığımla, karanlığımla kendimi ifade etmekten memnunum.Film festivalleri ve kırmızı halılar sizin için nasıl bir deneyim? İşin o kısmından da keyif alıyorum ama sette olmakla sonrasındaki kırmızı halı deneyimi birbirinden çok farklı işler ve bence bunların ikisini birbirinden ayırabilmeyi becermek çok değerli. Film çekim sürecinde bir zanaat ve ince işçilik var. Kırmızı halı da bu yarattığınız ürünün ışıklar altında, harika bir vitrinde servis edilişi.


Sinema ve modanın birbirleriyle bağı çok güçlü. Moda ve oyunculuk dünyası sizce birbirini nasıl besliyor? Moda ve oyunculuk arasında direkt bir bağ var mı bilemiyorum ama kendi adıma şöyle bir geleneğim var. Kırmızı halılarda ve festivallerde o sırada gösterilen filmde oynadığım karakterden tamamen farklı bir şekilde görünmek çok hoşuma gidiyor. Özellikle de moda tercihlerimi buna göre yapıyorum. Bu anlamda filmi izleyip beni orada o halimle gören seyirciyi gerçek hayatta başka bir görünümle şaşırtmak çok hoşuma gidiyor.Sinemada kostüm tasarımının önemi hakkında ne düşünüyorsunuz? İyi bir kostüm oyunculuğu nasıl etkiliyor? Sinema her şeyiyle bir ekip işi. Işıktan kameraya, rejiden sanat yönetmenliğine, kostümden makyaja tüm departmanlar birlikte doğru şekilde iş yaptığında iyi bir senaryo iyi bir filme dönüşüyor. Tabii yapım sonrası aşamalarını saymadım... Haliyle filmdeki bir karaktere giydirilen yanlış bir ceket, bir filmin iyi bir film kabul edilmemesi için yeterli olabilir bana göre. Bir oyuncu olarak dergilerle sürekli çekim yapmaya alışkınsınız. Bu tarz çekimler sizin için nasıl bir deneyim oluyor? En sevdiğiniz yönü nedir? Sanırım bu çekimlerin benim için en iyi tarafı 14 yaşındaki Saadet’i mutlu ediyor olmak. O yaşlarda moda dergilerin deki çekimlere bakıp hayaller kurardım ve o an kendimi o özgüvende bulmasam da bir gün dergideki o kadın kadar kendimden emin olacağımı düşlerdim. Hala kendimden o kadar emin miyim bilmiyorum... Sonuçta bu bitmek bilmeyen bir kişisel yolculuk ama en azından bunun pozunu verebilmek bana iyi geliyor!


Gülse Birsel
Fotoğraf: Emre Doğru
Saç: Gürhan Kalay
Makyaj: Ülker Mutlucan
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Fotoğraf Asistanları: Metehan Bektaş, Müçteba Muhammed Cihan, Buğra Özdemir
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz


Harper’s Bazaar’ın ilk yayın yönetmenlerindensiniz. Dergi 250. sayısını kutlarken sizin de büyümesine yardım ettiğiniz bir yayının bu noktaya gelmesi size nasıl hissettiriyor?
Ben derginin ikinci yayın yönetmeniyim. Benim hükümetimin hangi yıllarda olduğunu, o zamanki yaşımı söylemeyi reddediyorum! Zamanının “çocuk yayın yönetmeni” olarak kayıtlara geçmek istiyorum, başka da bilgi vermem!
Peki o zaman sadece sizin için nasıl bir dönemdi diye sorsak…
Çok küçük ama kompakt ve harika bir ekiptik. Derginin bitme günlerinde ofiste sabahlamalar, her ay kapak fotoğrafı seçerken bütün ekibin heyecanı... Şimdi yap deseler yine dönüp dergi çıkarabilirim.
Dergicilik kariyerinizin şekillenmesinde nasıl bir rol oynadı?
Röportajlar asla tanışamayacağım insanlarla, unutulmaz kişiliklerle karşılaşmamı sağladı. Yazarlığımı da şekillendirdi. Hep deadline olması beni hızlı, pratik bir yazar ve editör yaptı. En önemlisi de toplum, sokakta konuşulanlar, şehir yaşamının dinamikleri ile ilgili antenlerimin hep açık olmasını sağladı. Bunlar bir senarist için müthiş bir öğrenme, biriktirme süreciymiş meğer. İlk dizimin bir dergi ofisinde geçmesi tesadüf değil.
Dergi sürecinde sizin için unutulmaz bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Son kitabımda da anlattım. Zara markası Türkiye’ye geldiğinde çekim için giysi almak için aramamız, markanın reddetmesi. Ama bir yandan da öğle tatillerinde dışarıdan ofise döndüğümüzde sürekli “Zara’dan arayıp bir çekim için uygun olduklarını söylediler.” notunu görmemiz. Markayla sürekli konuşulan, bir iki hafta süren bir kaostan sonra arayıp not bırakanın şarkıcı Zara’nın ekibi olduğunun ortaya çıkması!


90’lı yıllardan günümüze moda dünyasında en büyük değişim ne oldu sizce?
Hazır giyim markalarının materyalleri, kalitesi düştü. Bedenler büyüdü. Spor salonu giysileri çeşitlenip sokağa, günlük hayata, hatta davetlere yayıldı. Süper modellerin yerini oyuncu ve müzisyenler aldı. Haute couture gittikçe azaldı. Ama bir eski dergi editörü olarak benim açımdan en büyük değişiklik kağıda basılı dergilerin yerini dijital dergi ve sos yal medyanın, özellikle Instagram’ın alması oldu.
Moda dergiciliğinin yıllar içinde nasıl değiştiğini gözlemliyorsunuz? Moda dergilerinde hikaye anlatıcılığının yeri nedir sizce?
Benim idealimdeki kadın veya moda dergisi aslında bir kadının hikayesini anlatır. O kadının bir kişiliği, hayat tarzı, hedefleri vardır. Mesela Cosmopolitan kızıyla Harper’s Bazaar kadını birbirinden farklıdır. Moda dergisi bir yerde okuyucuların da kendini özdeşleştirebileceği bir karakter yaratmaktır.
Kendi stil anlayışınızı nasıl tanımlarsınız? Modanın arka planını da bilen biri olmak moda algınızı nasıl şekillendirdi?
Çok çaba göstermeden ve vakit ayırmadan, az risk alarak, fiziğime, yaşıma ve gideceğim yere uygun giyinmeye çalışı yorum. Sürprizleri, maksimalizmi, avangart detayları pek iyi taşıyamıyorum.
Moda dünyasından bir karakter yaratacak olsaydınız, bu nasıl biri olurdu?
Avrupa Yakası’nda farklı dergi çalışanları, Jet Sosyete’de tekstil sektörü ve benim oynadığım başarısız bir eski manken vardı aslında. Bundan sonra da illa ki geçmişimin o döneminden birileri hikayelerime sızar.


Tuba Ünsal
Fotoğraf: Emre Güven
Saç: İbrahim Zengin
Makyaj: Ali Rıza Özdemir
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Fotoğraf Asistanları: Ömer Çetiner ve Can Karataş
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz
Saç Asistanı: Uğur Çamurcu
Makyaj Asistanı: Onur Kaya


Kariyerinizde neredeyse 30. yılınızı tamamlayacaksınız. Modellik, oyunculuk, yapımcılık ve daha niceleri… Sayısız proje var bu yılların içerisinde. Geriye dönüp baktığınızda sizin için nasıl bir süreçti? Neler için “İyi ki yaptın Tuba” dersiniz? Her şey için “iyi ki” diyebilirim çünkü her bir adım o döne min Tuba’sının verdiği en doğru karardı. Ben kariyerimde kendimi sürekli yenileme isteğiyle ilerledim. Bundan dolayı geriye bakıp eski kararlarımı sorgulayamam. Yapımcılık yap maya karar vermem ve bu uğurda televizyona ara verip çabalamam en doğru karardı. Konfor alanımdan çıkıp sınırlarımı zorlamaya çalıştım ve iyi ki de böyle olmuş. Şu an içinde bulunduğum Mehmet Fetihler Sultanı da “iyi ki yaptım” dediğim işlerden biri. Çok mutlu olarak çalışıyorum. Modada varlık göstermem bunun için emek vermem ve kendimi beslemem. Hepsi “iyi ki”lerim Bu süre zarfında hem model hem oyuncu olarak sayısız moda dergisinde yer aldınız. Dergi çekimlerinin en sevdiğiniz tarafları neler? Eskiden moda çekimleri, daha çok modanın ön planda olduğu bir dünyaydı. Şimdi ise daha çok yaptığın işi tanıtan, moda anlamında çok da ilham vermeyen bir alana dönüştü. O yüzden eskiden içinde olduğum yaratıcı işleri özlüyorum. Stil konusunda da hep öne çıkan isimlerden biri oldunuz. Moda anlayışınızı inşa etme yolculuğunda neler etkili oldu sizin için? Ben çok eğleniyorum moda dünyasının içinde. Koleksiyon hazırlarken de günlük kombin yaratırken de moda benim oyun alanım. Özgür bir alandayım gibi hissediyorum. Eski den de bugün de kimseyi önemsemeden kombin yapmak ve deneysel bir alan yaratmak beni mutlu ediyor. Hayatta ciddiye almamız gereken bir sürü şey varken ne giydiğimle ilgili ciddi ciddi düşünmek istemiyorum. O an içimden ne geliyorsa öyle seçimler yapıyorum. Bence gerçek yaratıcılık da bu ruh halinden geliyor.


Modanın her yönünü deneyimlediniz diyebiliriz; hem modellik yaparak hem tasarlayarak. Moda kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Özgür ve eğlenceli bir oyun alanı. Kıyafet ve aksesuar tasarlamak, parfüm tasarlamak beni çok mutlu etti. Şimdi tasarımla ilgili başka alanları da deneyimlemek istiyorum.
Gardırobunuzda asla vazgeçemeyeceğiniz bir parça hangisidir?
Gardırobumda klasik ve hala değerini koruyan modaevlerinin parçalarını baş köşemde tutuyorum. Örneğin eskiden kullanılan ipek kumaşlarla bugünküler farklı. O yüzden eskinin kıymetini bilmek ve o parçaları korumak istiyorum. Chanel ceketlerimi hiçbir şeye değişmem, Louis Vuitton’un Marc Jacobs tasarımları da hala gardırobumun vazgeçilmezleri arasındadır.
Eski yaratıcı çekimleri özlediğinizi söylediniz. Moda dergilerinin sizin hayatınızda nasıl bir yeri vardı? Hala önemlerini koruyorlar mı?
Ben basılı dergi almayı, o içeriği hala değerli buluyorum. Tabii dijital dünya da çok besleyici içerik sunuyor ama dergiyi elinde tutmanın değeri farklı benim için.
Farklı dönemlerine tanıklık etmiş biri olarak sizce moda nasıl bir gelişim ve değişim gösterdi?
Moda her zaman toplumun aynası oldu. Benim sektöre adım attığım dönemlerde, özellikle Türkiye’de moda daha klasik çizgilerde ilerliyordu; büyük defileler, belirli kalıplar ve daha çok Avrupa’ya öykünen bir anlayış hakimdi. Oysa şimdi moda çok daha bireysel, deneysel ve kapsayıcı hale geldi. Eskiden belli başlı markalar ve isimler trendlere yön verirken şimdi sosyal medya ve dijital dünya sayesinde her kesin sesi var. Sokaktan gelen ilham, sürdürülebilirlik, cinsiyetsiz tasarımlar, teknolojik kumaşlar gibi konular moda dünyasının merkezine oturdu. Ama en büyük değişim bence özgürleşme oldu. Moda artık sadece güzel görünmekle ilgili değil; kimliğini, duruşunu ve hatta değerlerini yansıtmanın bir yolu. Ben de bu dönüşüm sürecinin içinde olmaktan büyük keyif aldım. Eskiden kırmızı halıda ya da dergi çekimlerinde giydiğimiz kıyafetler belirli kurallara bağlıydı. Şimdi ise çok daha özgürüz. Artık herkes kendi hikayesini anlatıyor ve bu bana çok ilham veriyor.
Dijital dünyanın öneminin farkındasınız. Sosyal medyayı nasıl kullanıyorsunuz?
Pek fazla kurala uymadan ne paylaşmak istiyorsam onu paylaşıyorum. Bazen çok bunalıyorum, saatlerimi orada geçirmek istemiyorum. Bu yüzden bana bir şey öğretecek ve ilham verecek içerikleri takip ediyorum. En yakın arkadaşımın yediği yemek beni çok ilgilendirmiyor. Bireysel iliş kilerde daha gelenekçiyim.
Harper’s Bazaar Türkiye’nin birden fazla kapağında yer aldınız. Sizin için nasıl deneyimlerdi, aralarında öne çıkan var mı?
Her zaman farklı bir Tuba gördüğüm özel çekimlerdi. Har per’s Bazaar’ı ve onun sunduğu kadın dünyasını seviyorum. Sadece bakmak için değil, değerli içerikleri ve yazarlarıyla da özel bir kadın dergisi. Her seferinde koşarak sete geliyorum.
Bu sefer 250. sayımız için bir aradayız. Böyle bir sayıda yer almak sizin için nasıl bir anlam taşıyor? Olgun bir his benim için!


Ahu Yağtu
Fotoğraf: Emre Güven
Saç: Burhan Cılgın, Engin Çakmak
Makyaj: Ali Rıza Özdemir
Proje Uzmanı: Sena Yavuz
Prodüksiyon: Berra Bulak
Fotoğraf Asistanları: Ömer Çetiner Ve Can Karataş
Moda Editörü Asistanları: Pınar Akar, Necla Yavuz
Saç Asistanı: Mehmetcan Yılmaz
Makyaj Yardımcısı: Onur Kaya


30 yılı aşkın kariyer yolculuğunuza modellik, oyunculuk ve moda kürasyonu işlerini sığdırdınız. Bu süreçte unutamadığınız bir anıyı bizimle paylaşır mısınız?
Tam 32 yıl oldu çalışmaya başlayalı. Modellik adına birkaç anımı aktaracak olursam... 2000’lerin başında ilk defa Paris Moda Haftası’nda Dice Kayek defilemi hiç unutamam. İlk defilem Çeşme Açıkhava’da olmuştu 1993 yılında. Özlem Kaymaz, Arzum Onan, Maide Erçelebi ile o yaşta aynı podyumu paylaşmak çok heyecanlıydı. Bir defasında bir dergi çekimine yetişmek için Datça’dan 16 saatlik bir motosiklet yolculuğu yapmak durumunda kalmıştım ve oldukça maceralı bir yolculuktu ama sonunda zamanında çekime yetişmiştim.
Kariyerinin ilk günlerinde Ahu’yu anlatmanızı istesem neler derdiniz? O, nasıl gelişti ve değişti?
14 yaşında başlayan modellik serüvenim oyunculukla pekişerek devam etmekte. Ben 1993’te modelliğe ve mankenliğe başladığımda henüz genç kızdım. Ortaokula gidiyordum. Elbette o zamandan beri pek çok şey değişti. Çocukluktan kadınlığa geçiş dönemim biraz hızlı oldu. O senelerde genellikle alanında en profesyonel isimlerle çalışma fırsatı bulduğum için çok şanslıydım. Beni elbirliğiyle mezun ettiler diyebilirim! Hala o dönemde kazandığım tecrübenin ekmeğini yiyorum.
Hem modellik hem de oyunculuk beraber ilerlerdi sizin için. Bu iki alanda sizi besleyen unsurlar nelerdi? Birbirleriyle nasıl örtüşüyor ve ayrışıyorlar?
1998’de Şahika Tekand’ın oyunculuk kurslarına dahil olarak farklı bir arayışa geçtim. Mankenlik iyi, güzel, hoştu fakat duygu olarak tam anlamıyla beni tatmin etmemeye başlamıştı. Oyunculuk eğitimiyle birlikte farklı bir alan açılmış oldu böylece. Orası kesinlikle daha çekici merak uyandıran ve eğlenceli bir alandı. Kendini ifade etme konusunda çok daha özgür kılan, gözlem yapmanı ve yansıtmanı sağlayan uçsuz bucaksız bir oyun alanı.
Yıllar içinde stilinizin en büyük evrimi ne oldu? Sizce kişisel stil zamanla birlikte nasıl dönüşüyor?
90’larda çok kıymet verdik giyim olayına. Stilimizi yansıtmak için çok uğraşıyorduk. Özel dikim kıyafetler en eşsiz parçaları, en gizli köşelerden bulmaya çalışmalar. 2000’lerde hazır giyimin de ülkemizde tam anlamıyla varolmasıyla beraber ilgi alanımız o parçalarla son dönem trendlerini karıştırmaya kaydı. İşte o zaman stil biraz daha formülize olmaya başladı.


Moda ve oyunculuğun ortak noktası sizce ne? İkisini birbirine nasıl bağlıyorsunuz?
Bir kere kamera önü oyunculuk yapıyorsanız öncesinde modellik yapmış olmanız çok avantajlı bir durum. Duruşunuz kameraya göre açılarınız elinizi kolunuzu nasıl ve ne şekilde kullanacağınızı biraz olsun kestirebiliyorsunuz. Modellik yaparken verdiğiniz pozlardaki duygu durumu, giydiğiniz kıyafetteki his, koreografideki artistik yansımalarınız hepsinde oyunculuktan bazı nüanslar var aslında.
Sizin için bir kıyafeti özel kılan şey ne?
Zamansız olması, kumaşı ve modeli.
Türkiye’ye vintage moda anlayışını getiren isimlerden biri siniz. Bugünkü vintage algısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet 2006’da ilk vintage ve ikinci el mağazamı açarken esasında biraz bunu bizim kültürümüze nasıl anlatırım kaygısı vardı. Sonradan açtığım ikinci mağaza ve e-ticaret sitesiyle bu kaygı epey azaldı. Benden sonra açılan ve bu işi yapmaya çalışanların da bu algıyı hızlandırmakta etkisi olduğunu düşünüyorum. Şimdi ülkemizde çok yaygın değil ancak yurt dışında vintage konusunun ne kadar önemli bir yer işgal ettiğini her daim görüyoruz. Bunu özellikle kırmızı halıda ve ünlülerin özel seçimlerinde gözlemliyoruz.
Moda dergileriyle uzun yıllardır iç içesiniz. Sizce dergicilik moda dünyasında nasıl bir yere sahip? Sizin için bu çekimler neler ifade ediyor?
Benim hayatımın çok büyük bir bölümünü kaplıyor dergicilik. Hatta bir ara moda editörlüğü bile yaptım. O zamanlar aylık bir dergi aldığınızda çekim hikayeleri, moda yazıları ve tüm içerik başlı başına kütüphane gibiydi. Şimdi dijital çağı yaşadığımız için basılı dergi eskisi kadar revaçta değil maalesef. Ama ben hala alırım, merak ederim, hoşuma gider. Benim için dergicilik çok kıymetlidir.
İlk büyük moda çekiminizi hatırlıyor musunuz? O gün neler hissetmiştiniz?
Pek çok büyük moda çekiminde yer aldım bu zamana kadar. Hepsi de ayrı keyifti benim için. Çıplak pozlarımın olduğu bir sayı vardı ve en çok onda heyecanlanmıştım. Ekip çok iyiydi ve beni inanılmaz rahat hissettirmişlerdi. Dönüp dönüp hala bakarım o işe.
Harper’s Bazaar’ın 250. sayısında yer almak sizin için ne ifade ediyor?
Bazaar her zaman çok cesur ve yenilikçi bir dergi olarak önderlik etmiştir. Tekrar bir araya gelmemiz muazzam bir duygu. Benim için çok keyifli ve eğlenceli bir çekim oldu. 500. sayıda tekrar buluşmak dileğiyle!