İlhamın ötesinde 30 YILLIK YOLCULUK
Hayranlık uyandıran kariyerinin 30. yılında ve Baccarat Rouge 540’ın 10. yıl dönümünde ünlü parfümör ve kreatif direktör Francis Kurkdjian’ın etkileyici hikayesini ve vizyonunu keşfettik.
GÜNCELLEME TARİHİ: 22 Aralık 2025
Otuz yıldır öncü yaratımlarınızla parfümeri dünyasını şekillendiriyorsunuz. Bu yolculuğa geriye dönüp bakmak nasıl hissettiriyor?
Parfümör olarak geçirdiğim 30 yıllık yolculuk için son derece minnettarım. Ailemde ufukta bir parfümörün gölgesi bile yoktu; geleneksel olarak kapalı bir sektörde kendi yerimi bulmam gerekiyordu.
Kariyerimin başlangıcı olan 1995’te, hala dünyanın dört bir yanında büyük bir sevgiyle anılan Le Male by Jean Paul Gaultier ile birlikte, vizyonum her zaman parfümörün rolünü yüceltmek; yaratıcılığı ve koku sanatını çalışmalarımın merkezine koymaktı. Maison’umdaki yaratım anlayışım tamamen yaratıcılığım tarafından yönlendiriliyor. İlham kaynaklarım ise sayısız ve son derece çeşitli. Bu 30 yıl boyunca, bir parfümör olarak statükoyu hep sorguladım. 2001 yılında Paris’te kişiye özel parfüm atölyemi açmaya karar verdim. 2009 yılında ise bugün CEO’muz olan Marc Chaya ile birlikte kendi adımı taşıyan Maison Francis Kurkdjian’ı kurdum. Bu süreç oldukça doğal gelişti; Maison’um Fransız mirasının mükemmeliyetini çağdaş bir koku yaklaşımıyla buluşturan kişisel vizyonumun bir yansıması oldu. Aynı zamanda, kokuyu yaratıcı bir dil olarak kullanmanın olasılıklarını da keşfettim.
‘Perfume: Sculpture of the Invisible’ serginizden de bahsedebilir misiniz biraz?
29 Ekim – 23 Kasım tarihleri arasında Paris Palais de Tokyo’da gerçekleşen “Perfume: Sculpture of the Invisible” sergisi, bu evrim üzerine düşünmek ve kokuyu bir sanat biçimi olarak ele alan bakış açımı paylaşmak için harika bir fırsattı.Koku ile diğer sanat dalları arasındaki diyalog, bana duyguları geleneksel sınırların ötesine taşıyarak ifade etme, duyuları bütünüyle harekete geçiren deneyimler yaratma ve ticari parfüm üretiminin kurallarını yıkma imkânı veriyor. Her iş birliği, kullandığım araçlara yeniden bakmamı sağlıyor.“Perfume: Sculpture of the Invisible” benim için son derece kişisel bir proje; yalnızca parfümör olarak geçirdiğim 30 yılı değil, aynı zamanda kokunun gerçek bir sanat dalı olduğuna dair yaşam boyu süren inancımı da temsil ediyor. Koku, çok uzun süre boyunca lüks ya da ticaret alanına sıkışmış, cazibesiyle takdir edilmiş ama yaratıcı derinliğiyle nadiren kabul görmüş bir ifade biçimi oldu. Oysa bir koku yaratmak; tıpkı müzik bestelemek ya da bir mimari tasarlamak gibi, hayal gücü, duygusal sezgi ve zaman, mekân ile hafızayı biçimlendirme yetisi gerektirir.
Bu sergi, kokunun sanatsal diyalog içindeki hak ettiği yeri bulması için benim kişisel katkım.
Kariyerinizin ilk günlerinden bugüne gelirsek; ilhamınız nasıl evrildi? Tarzınıza sadık kalırken kendinizi nasıl yeniden keşfettiniz?
Kariyerimin başlangıcı olan 1995 yılından bu yana vizyonum, parfümörün rolünü yüceltmek; yaratıcılığı ve koku sanatını parfüm yaratım sürecinin merkezine yerleştirmek oldu. Kendi adımı taşıyan bir parfüm yarattığımda, bana ilham veren her şey bir hikâyenin başlangıcına dönüşebilir; ve ben o hikâyeyi bir kokuya tercüme edebilirim. Gerçekten de ilhamımı hayatın tüm yönlerinden alıyorum: bale, tiyatro ya da piyano dersleri gibi kişisel deneyimlerimden, anılardan, çevremdeki insanlardan, sanattan ve kültürden…
Bir besteci ya da sanatçı gibi, rolümü duygulara şekil veren, insanlarda yankı uyandıran duyusal bir deneyim yaratan biri olarak görüyorum, kokular aracılığıyla bir hikâye anlatıyorum. Her zaman evrensel bir duyguyu yakalamaya çalışırım; herkesin kendi diliyle anlayabileceği, kendi duygularıyla hissedebileceği bir fikir olmalıdır bu. Özünde, çevremdeki yaşamdan sürekli beslenerek kendi tarzıma sadık kalırım.
Baccarat Rouge 540'ı hayata geçirme sürecinizi paylaşabilir misiniz ve Baccarat Rouge neden “540” olarak adlandırılıyor?
Baccarat Rouge 540, ikonik Fransız kristal markası Baccarat ile uzun yıllara dayanan dostluğumun bir sonucu olarak doğdu. 2013 yılında Baccarat’ın Başkanı, markanın 250. yıl dönümünü kutlamak üzere onlara özel bir koku imzası yaratmamı istedi. Baccarat’ın simgesi, “Rouge à l’or” yani altın kırmızısı olarak adlandırılan kırmızı kristalidir. Bu renk, berrak kristalin 24 ayar altın tozuyla karıştırılıp 540°C’de eritilmesiyle elde edilen büyüleyici bir simyasal dönüşüm sonucu ortaya çıkar.
Baccarat Rouge 540 bu yıl 10. yıl dönümünü kutluyor. Baccarat'ın 250 yıllık tarihinin bir parçası olup nasıl bugün bile taze ve yeni hissettiriyor?
Baccarat Rouge 540 ile amacım, Baccarat’a kişisel bir saygı duruşunda bulunmak, tarihini onurlandırmak ama aynı zamanda onu ileri taşımaktı. Fikrim, Baccarat’ın ruhunu tek bir kokuda yakalamak, kristalin özünü bir şişeye sığdırmaktı. Bunun için markanın tarihini ve büyük mirasını derinlemesine inceledim, ancak aynı zamanda gerçekten iddialı, radikal ve modern bir şey ortaya koymam gerekiyordu. Daha önce de söylediğim gibi, Baccarat’ın imzası “Rouge à l’or” yani altın kırmızısı olarak adlandırılan kırmızı kristalidir. Bu renk, 24 ayar altın tozuyla karıştırılan berrak kristalin 540°C’de eritilmesiyle elde edilir. Ben de kristalin parlaklığını ve yoğunluğunu bir kokuya tercüme etmek istedim; adı ve kokusuyla çağdaş, hatta neredeyse avangart bir parfüm — Baccarat’ı geleceğe taşıyacak bir eser. Zengin ve büyüleyici, ancak asla baskın olmayan bir koku.
Bu parfüm, gourmand ailesini yeniden şekillendirerek; mineral ve havalı bir boyut ekleyip yoğunluk ile şeffaflık arasında bir denge kurarak yeni bir tür yarattı. Koku çok çağdaş, ama aynı zamanda zamansız bir his taşıyor.
Koku üç aura üzerinden tanımlanmış: mineral, ateş ve hava. Bu kompozisyonun ardındaki ilhamınız neydi?
Baccarat Rouge 540, berrak kristalin özenli bir füzyon süreciyle ikonik Baccarat kırmızısına dönüşümünü çağrıştırıyor. Ben bu kokuyu, kristal yaratmak için gereken üç unsurun —mineraller, onları eriten ateş ve nihayetinde ustalıkla şekillendiren el emeği— arasında şiirsel bir simya olarak hayal ettim.
Bu duyguları ve imgeleri olfaktif notalara çevirdim: yaseminin havalı yönleri ve yoğun, parlak safran notası; ambergris’i andıran Ambroxan™’ın mineral tonlarını, kırmızı sedirin hafif baharatlı, odunsu karakteriyle taşıyor.
Duyuların gerçek bir simyası gibi, bu grafik ve yoğun olfaktif imza; çiçeksi, amberimsi ve odunsu notaları bir araya getiriyor. Oldukça karmaşık bir kompozisyon olmasına rağmen, kısa, sade ama kusursuz bir dengeye sahip bir formül üzerine kurulu.
Gelecekte neler sizi heyecanlandırıyor?
Beni en çok heyecanlandıran yeni koku alanlarını keşfetmeye ve parfüm yaratımının sınırlarını zorlamaya devam etme fırsatı. Koku dünyasını daha bilinçli bir düzeye taşımak, parfümleri deneyimleme ve kullanma biçimlerimize yeni yollar kazandırmak, gelecekte giderek daha fazla odaklanmak istediğim bir konu. Bence parfüm dünyasında misyonumun bir parçası, yeni yollar açmak ve çağımızı kokuların önemi, anlamı ve konumu üzerine yeniden düşünmeye teşvik etmek. Gerçek modernlik de aslında bu sınırları yıkabilme cesaretinde yatıyor. Bu vizyonumuz, kokuyu geleneksel ve pazarlama kodlarının ötesinde sanatsal ve duyusal bir deneyim olarak ele alan “Perfume: Sculpture of the Invisible” sergimizle somutlaşmaya başladı bile. Bu sergi, koku, mekân, sanat ve duygu arasında yeni bir diyaloğun başlangıcını işaret ediyor.




