Ebru Döşekçi ile yeni sergisi Remains üzerine
LIFESTYLE

Ebru Döşekçi ile yeni sergisi Remains üzerine

Ebru Döşekçi hem heykeltıraş hem de girişimci bir iş kadını. Onunla Öktem Aykut Galeri’de 20 Nisan’a kadar sürecek yeni sergisi Remains vesilesiyle bir araya geldik.

GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Nisan 2019

Rana Korgül
Fotoğraflar Kutup Dalgakıran

Bebek'te daracık bir pasajın içinde konumlanan, mis gibi kahve kokusu yayan ve İstanbul'daki kahve kültürüne farklı bir boyut kazandıran Cup of Joy'u bilmeyen yoktur. Ebru Döşekçi ile ortağı olduğu bu mekanda ilk defa yollarımız kesişti. Ancak onu tanıdıkça sadece bir iş kadını değil, heykelle uğraşan, eşsiz üretimler yapan bir sanatçı olduğunu da fark ettik. O, form üzerine yoğunlaşan, heykelin fikrini üç boyutta; ışık, gölge, renk, form ve minimal bir yaklaşımla çözmeye çalışan bir heykeltıraş. Çocukken marangoz olan dede ve amcalarının atölyelerinde tahta parçalarından yeni şeyler yaratmaya bayılan Döşekçi, ta o dönemler yuttuğu tozla yaratıcı bir şeyler yapma hayali kurmaya başlamış. Her ne kadar kurumsal sektörde belli bir süre çalışsa da, kendi deyimiyle "doğru yolu" bulmuş ve sanat onun yaşam biçimi olmuş. Kendisiyle koyu ve keyifli bir sohbet ettik.

Heykeltıraş olmaya hayatın hangi noktasında karar verdiniz?
Keşke karar verilerek yapılacak bir şey olsa… Başka türlüsü mümkün olamayacak şekilde hayatım buna yönlendi. İyi ki de öyle oldu. 2002 yılına kadar hem amatörce heykel yapıyor hem de profesyonel bir işte çalışıyordum. Sonra heykelden başka bir şey yapmak istemediğimi anladım. Ellerinle bir şey meydana getirmek, ona dokunmak ve bunun gelip geçici bir şey olmadığını bilmek en büyük tatmin.

Eğitiminiz nasıl şekillendi?
İlk önce iletişim ve pazarlama okudum. Heykel hayatıma daha sonra girdi. Kendi kendime ve özel dersler alarak devam etmenin yetmediğini anladığım zaman plastik sanatlar fakültesinde yüksek lisans yaptım.

Mesleki seçimlerde herkesi tetikleyen bir ol model vardır. Sizin için bu kimdi?
Benim için bu isim Seçkin Pirim oldu.

İşlerinizi hiç görmemiş birine onları nasıl anlatırsınız?
İşler zaman içinde çeşitli etkenler nedeniyle evriliyor, değişiyor. İşlerimi ilk defa gören biri, ilk işlerimle şimdikileri aynı anda görse bir bağlantı kuramayabilir. O evrimi, değişimi takip ettikçe anlamlandırmak ve ilişki kurmak daha kolay. Ama genel hatlarıyla işlerimi anlatmam gerekirse; soyut işler yapıyorum. Renkle oynamayı seviyorum. Ama bazen de formu o kadar güçlü buluyorum ki, rengi tamamen arka plana
atıyorum. Mekana müdahale eden, kendime göre ufak dokunuşlar, oyunlar yapsam da giderek sadeleşen işler ortaya çıkarmaya çalışıyorum.

Kendinize has bu stili nasıl geliştirdiniz? Vizyonunuz hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Stilim kendime has mı bilmiyorum, hatta adını koyabileceğimiz bir stilim var mı onu da bilmiyorum. Dediğim gibi, benim gelişimim, hislerim ve değişimimle paralel olarak işler de değişiyor. Belki ileride, çok sonra, tüm işlere ve o günün sanatına karşıdan bakınca başkaları tarafından değerlendirilebilir. Yaratmak kelimesi bana çok iddialı geliyor. Herkes kendi hayatında bir şeyler üretiyor, yaratıyor.

Peki, sanat anlayışınızı heykellerinize nasıl yansıtıyorsunuz?
Daha az müdahale ile daha güçlü formlar yapmaya çalışıyorum ve bu bence bayağı iddialı bir söylem. Bunu başarmış hayran olduğum çok sanatçı var, yani ilk defa bir şeyi denemiyorum. Kendi yolumda, yapabildiğim kadar...

İşlerinizde kendinizi özgür hissettiğiniz açıkça ortada. Heykel yaparken nasıl çalışıyorsunuz?
Evet, gerçekten burası benim özgürlük alanım. Ne istersem onu yapabilirim; bundan daha büyük bir lüks var mı? Daha önceki sergilerimde ve çalışmalarımda hep yapacağım işleri önceden çizer, en ufak detayına göre kafamda ve bilgisayarda şekillendirir, sonrasında üretime geçerdim. Son birkaç yıldır atölyeye bomboş kafayla girip, tamamen sezgisel ve spontan üretimler yapıyorum ve ben bundan müthiş keyif alıyorum.
Sanki her gün yeni bir şeyler keşfetmişim gibi bir duyguyla ayrılıyorum atölyeden.

Sizin için kendinizi ifade etmek mi, yoksa işlerinizin izleyiciyle bir iletişim kurması mı daha önemli?
Ben kendimi kanımın son damlasına kadar ifade ediyorum ve o enerjinin bir şekilde izleyiciye geçmesini ümit ediyorum.

Daha çok hangi konulara odaklanıyorsunuz? İşlerinizde saklı anlamlar var mı?
Daha önce konu ve anlam odaklı çalıştığım çok iş oldu ama kendimi o anlamda kavramsal bir sanatçı olarak adlandıramam. Daha çok boşluk, ışık, plan ve gölge gibi üç boyutun tüm bileşenlerine kafa yoran bir form sanatçısıyım. Gizli anlamlar hiç yok.

Bu estetiğin arkasındaki motivasyondan bahseder misiniz?
Hayatımız bu bizim. Yaptığımız her şey, arkadaşlıklarımız, sohbetlerimiz, ortamımız, seyahatlerimiz, beğeni, istek ve hayallerimiz; hepsi sanat üzerine kurulu!

Bir sanatçı olarak ulaşmak istediğiniz bir nokta var mı? Başarılı olma kriteriniz nedir?
Hayallerim tabii ki var ama onların gerçekleşmemiş veya hiç gerçekleşmeyecek olması beni başarısız yapmaz. Ben üretiyorum ve inanılmaz haz duyuyorum. Herkese dokunamaz tabii ama birilerine dokunduğunu da görüyorum. Dünya çapında bir sanatçı olmak tabi ki büyük başarı ama bu sadece yaptığın sanatın çok iyi olduğu anlamına gelmiyor. Şans, destek, yaşadığın ve çalıştığın ülkenin şartları gibi daha birçok farklı etkenin bir araya gelmesi gerekiyor oraya ulaşmak için. Ben kendi çapımda ilerlediğimi, sanatımın bir üst seviyeye çıktığını hissediyorum ki bu da şimdilik yeterli.

Bu sergi için altı sene beklediniz. Serginin çıkış noktası nedir?
Bilinçli bir bekleyiş değildi bu. Eski galerimden ayrılmam ve sonrasında Ankara Siyah Beyaz'la güçlü bir sergi yapmam, İstanbul'da sergi yapmamı erteledi. Ardından benim için yeni bir sanatsal dönemin başladığını hissedip, sindirip hazır olmak da iki yılımı aldı neredeyse.

Neden ismi Remains?
İşleri yontarken bazen istemsizce çok şahane artık parçalar kalır. Ben de onlara kıyamaz, belki bir gün işe yarar diye biriktirirdim. Arada temizlik yaptıkça elediklerim de çok oldu ama bazıları en az içlerinden çıkan heykeller kadar özel ve sergilenmeye değecek kadar heykel. Ama bunu kabul edip sergileme cesaretini göstermek, o kafaya gelmek zaman istedi. Bundan iki yıl önce ise yaptığım bir işin artığının öylece kalıbını alıp, boyayıp, Contemporary İstanbul'da sergiledim. O sergideki artık heykellerin kalan minik parçalarından biriyle kendime bir broş bile yaptım ve sıfır artıkla konuyu kapattım. Bu bana müthiş ilham verdi! O günden sonra elimde ne kadar artık parça varsa bambaşka hallere büründü. Farklı yerlerde sergiledim ama bir bütün olarak ilk kez bu sergide görücüye çıkıyor benim 'artıklar'. Tabii, üzerlerinde müdahale, sergi bütünlüğü açısından yaptığım bir kurgu, renk ve yerleştirme dokunuşları var. Aslında bir çizim yapıp, onu uygulamaktan çok daha zor bir fikir süreci var. Parçaya müdahale edecekken nerede durman gerektiğinin, onu serginin bütününe nasıl entegre edeceğinin, birbirinden bağımsız ve aslında köşede kalmış bir artıkken nasıl heykelleştireceğinin sancısı çok yoğun. Ama işte, dediğim gibi, bitip de eline aldığında yepyeni bir şey keşfetmiş kadar tatmin edici. Bu deneyim bana sadeleşirken ve işi mıncıklamaktan uzaklaşırken (durumu tam olarak anlatacak daha düzgün bir tanım bulamadım, hocam Özdemir Altan'ın tabiridir resmi mıncıklamak, mıncıkladıkça da olması gerekenden uzaklaşmak) diğer taraftan da daha güçlü ifadeler yakalamanın kapılarını açtı. Böylece Remains adını verdiğim sergim ortaya çıktı.

Maslak Oto Sanayi'deki atölyenizdeyiz. Buraya ne zaman taşındınız? Burayı tercih etmenizde ne etkili oldu?
Altı yıl oldu. Bir grup sanatçıya ev sahipliği yapan Beyoğlu'ndaki Rum Vakfı'na ait dünyanın en güzel atölyesinden bizi apar topar çıkardıklarında kendimizi burada bulduk. İşlerimizi burada boyatıyor ve sık sık geliyorduk ama bir tercih sebebi değil, o an için sadece mecburiyetten doğan bir hareketti. Tabii, bizim için çok avantajlı çünkü demirci, boyacı, malzemeci, dökümcü, neye ihtiyacımız varsa elimizin
altında. Kiralar da eskisi gibi olmasa da nispeten makul.

Atölyenizin nasıl bir yerleşim planı var? Hangi fikirlerle düzenlediniz?
Alt kat 70, üst kat 40 metrekare. Çalışırken ortamda çok kimyasal koku ve toz olduğu için ben alt katı cam bir bölme ile ikiye böldüm. Bir taraf kirli, bir taraf temiz bölüm. Temiz bölümde çalışma masam, dinlenme koltuğum ve küçük bir mutfağım var. Üst katta da biten işleri koyduğum bir oda ve eski kalıp, yedek malzeme ve odunlarımın durduğu bir kiler ve tuvalet bulunuyor. Belli bir dekorasyon çalışması yapılmadı. İşlevsellik önceliğimdi. Ama rahatımdan da ödün vermedim. Sobanın karşısında bir sallanan koltuğum ve arada yatıp kitap okuduğum bir divanım var.

Sanat eserlerine yönelik dekoratif unsur yaklaşımı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Eğer işin değerinin ve öneminin bilincine varılıyorsa, eser dekorasyonun en merkezinde tutulmalı. Hatta evler keşke eserlere göre inşa edilse.

Çok yönlü olup farklı işler yapmak dikkatinizi dağıtmıyor mu? Yaratıcı bir kadın ve girişimci olma konusunda herhangi bir zorluk yaşadınız mı?
Benim tek amacım, sanatçı olarak düzenli bir gelirimin olmaması nedeniyle aylık masraflarımın birazını da olsa finanse edebilecek bir işyerimin olmasıydı. Ortağım Suzan Serez ile 30 yıllık yakın dostuz. Sürekli böyle fikirlerimiz, hayallerimiz vardı. Bir cesaret bu işe giriştik ve Cup of Joy doğdu. Başlangıçta çok küçüktü tabii hedefimiz. Dükkanı Suzan açıyor, ben kapatıyordum ve bir tane çalışanımız vardı. Şu an dört şubemiz var. Sanatıma olumsuz etkisi olacak diye düşündüğüm anlar oldu tabii ama Suzan'ın inanılmaz desteği ve özverisi sayesinde bu korkum geçti. Çok şükür, güzel, uyumlu ve güvenilir bir ekibimiz var. Bu da bizi çok rahatlatıyor.

Hayatınızda öncelik vermek istediğiniz neler var şu günlerde?
Sergimi alnımın akıyla açtım. 20 Nisan'a kadar Şişhane'deki Öktem Aykut Galeri'de ziyaret edilebilir. Sonrasına bakacağız.

Bir de sosyal medya dinamiği var. Hayatımızın ön planında dimdik duruyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hayatlar çok göz önünde, herkes çok mutlu, çok varlıklı, çok geziyor, çok güzel şeyler yiyor, müthiş seyahatler yapıyor! Diğer taraftan da çığ gibi büyüyen olumlu etkileri var. Örneğin aynı anda tüm dünyada yapılan iklim değişikliği protestolarının sosyal medya sayesinde duyulup yayılması gibi.

Bugün sizinle Harper's Bazaar için bir araya geldik. Modayla ne kadar ilgilisiniz?
Çocuklarım benden daha ilgili. Yeni markaları, trendleri onlardan duyuyorum. Bir de tabii modanın içinden yakın arkadaşlarımın olması büyük şans benim için. Onlar beni biraz toparlıyorlar.

Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Stili tanımlayamam ama birinde görünce anlarım çünkü kişinin aurasına yansır.

Hayatı nasıl yaşamayı seviyorsunuz? Hayat felsefeniz nedir?
Büyük laflar edip komik olmak istemem. Hayat felsefesi dediğimiz şey bizi belirliyorsa bir durup düşünmek lazım. Hayatı artık yakınımda kalan az sayıda sevdiklerimle, çocuklarımla, sanatımla beklentisizce yaşıyorum.