Ece Akbulut'un bohem ışıltısı
LIFESTYLE

Ece Akbulut'un bohem ışıltısı

Konsept tasarımını yaptığı ve işletmesinde rol aldığı Çeşme mekanı bu yaza damgasını vurunca, kendisi de son günlerin en merak edilen isimlerinden oldu. Ece Akbulut, ayağının tozuyla bize yeniden çizdiği kariyerini, stilini ve yeni projelerini anlatıyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 28 Eylül 2019

Çimen Uzsoy G.
Fotoğraflar Serkan Eldeleklioğlu

Geçtiğimiz yazın en popüler mekanlarından biriydi The Beach of Momo. Lüks bohem konseptin ardındaki isim, iç mimar Ece Akbulut, mekanın aynı zamanda işletmesinden de sorumlu. Sezonun sonu yaklaşmış, bir yandan da Momo İstanbul'un hazırlıkları başlamışken kendisini ve stilini daha yakından tanımak üzere İstanbul'daki evinde buluştuk.

Ece Akbulut kimdir?
Akademisyen bir anne ile iş insanı bir babanın tek çocuğuyum. British School'da üç yaşında başlayan okul hayatım Yüzyıl Işıl'da devam etti. Ardından Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun oldum. Kendimi bildim bileli mimari ve dekorasyon aşığıyım. Uzun seneler reklam sektöründe çalıştıktan sonra aile işimize dönüp, Alaçatı'daki Kurabiye Otel'de ve Dondurmino markamızın İstanbul'a taşınmasında
görev aldım. 30 yaşımdan sonra iç mimarlık okumaya ve hobimi profesyonel alana taşımaya karar verdim. Momo'nun yapımı da bu sürece denk geldi. Şu an İstanbul-Çeşme ekseninde yaşıyorum ve Momo'daki sorumluluklarım dışında iç mimarlık yapıyorum.

Momo'nun işletme ve yönetiminden de sorumlusunuz. Görev tanımızda neler var?
Momo sekiz dönüm arazi üzerine kurulu, günde ortalama bin kişiyi ağırlayan bir mekan. Sürekli eklenmesi, yenilenmesi gereken şeyler oluyor. Mimari işler dışında PR ve basın ilişkileri, sosyal medya yönetimi ve popup store'ların yönetimi benim sorumluluğumda. Büyük kararların çoğunu ekip olarak alıyoruz. Hepimiz gerektiğinde bardak da taşıyoruz, servis de yapıyoruz. İşletmecilik gerçek anlamda böyle bir şey aslında.

İç mimarlık öncesinde bambaşka bir kariyeriniz olduğundan söz ettiniz. Değişim ve merak nasıl başladı?
İç mimarlık hayal mesleğimdi. 8-9 yaşında yaptığım çizimler var. Robert Kolej'de haylaz bir öğrenciydim, notlarım pek parlak değildi. Rakamlarla da aram pek iyi değil, kreatif tarafım daha güçlü. Nedense kendimi matematik fobim yüzünden mimarlık fakültesinde yapamayacağıma inandırdım ve denemedim bile. Hayat bir şekilde aktı gitti ve bu zaman içerisinde eşimin dostumun evlerini ve kendi mekanlarımızı yapmaya devam ettim. Sonra hayatıma doktorum Sema Eren girdi. Yaptığımız sohbetlerde hayatla ilgili tüm derdimin sevdiğim işi yapmamam olduğuna kanaat getirdik. Bana öyle güzel geç gelen kariyer hikayeleri anlattı ki, motivasyonum yerine geldi ve şirketimi kurdum. Bu işin eğitimini almadan kendime iç mimar demeyi doğru bulmadım ve tekrar okula başladım. Sadece eğitim anlamında değil, hayatımla ilgili de çok faydasını gördüğüm bir süreç oldu.

Hangi stil ve isimleri beğeniyorsunuz?
Hollandalı mimar Bjarke Ingels'in sınırları zorlayan yapılarını şaşkınlıkla takip ediyorum. Eames'in ikonik tasarımlarının üzerine daha iyisi gelmedi. Annabel Kutucu'nun da hayranıyım. Bunun haricinde, sürdürülebilir tasarım alanında kafa yoran herkesin önünde saygıyla eğiliyorum.

Çeşme'de sezon kapandı sayılır. Şehre dönüş planınız nedir? Neleri özlediniz?
Bunu aslında bu çekim için İstanbul'a geldiğimde fark ettim. Jean giymeyi, hatta trafiği bile özlemişim! Yazı ise bikini ve terlikle geçirmedim maalesef. Çalışma tempomuz keyif yapmaya pek müsaade etmiyor. Bütün yaz kumsalda bot giydim. Ayaklarımla ilgili bir sıkıntı olduğuna dair şehir efsanesi bile çıktı! Dolayısıyla şehre dönerken botlarımı da yanıma alıyorum. Deri ceketime kavuşacağım için de çok mutluyum. Şehirde en çok sevgilimle sahilde yürüyüş yapmayı, köpeğimi, Boğaz'da balık yemeyi ve Kadıköy'de Fenerbahçe maçlarına gitmeyi özledim.

İstanbul'da tipik bir 24 saatiniz nasıl geçiyor?
Okulun son yılı, yeni projeler var ve İstanbul Momo'yu Ekim'e yetiştirmeye çalışıyoruz. Tahminimce okuldan ofise, oradan da Momo'ya koşturuyor olacağım. Zaman kalırsa spora gitmek ve uyumak istiyorum. Salone Del Mobile ve Maison et Objet fuarlarını yakalarsam, bir de araya kayak tatili sıkıştırırsam şahane olur.

Bu yılki tatil ve eğlence trendlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Konsept ve tasarımın zirve yapacağı bir döneme giriyoruz. Dijital dünyanın hayatımızın tam ortasında oluşu sebebiyle herkes her yere hakim artık ve herkesin beklentisi çok yüksek. Tasarımla, hizmetle, konseptle, sanatla rakiplerinizden ayrılmak zorundasınız. Özellikle eğitimli ve alım gücü yüksek kesimin arayışları değişti. İnsanlar artık konsept tatillerin peşinde koşuyor. Avusturalya'da Aborijin'lerle walkabout yapmak, Peru'da Machu Picchu'yu görüp şamanlarla ayahuasca deneyimi yaşamak gibi. Eğlencede ise daha samimi, daha rahat, yine de kaliteyi müşteriye ambiyans, lezzet ve servis ile hissettiren mekanları tercih ediyor. Momo'nun başarısının sebeplerinden biri bu.

Şehre ve yeni sezona dönecek olursak, en son neler aldınız?
Son iki, üç senedir online alışverişe başladım. İlk başlarda biraz şüpheli yaklaşsam da o kadar rahat geldi ki, şu an neredeyse tüm alışverişimi online yapıyorum. En son Momo'da yapacağımız düğünlerde kumda rahat edebilmek için Siren Ertan'ın dolgu topuklu sandaletlerinden ve Zara'nın yeni sezon baggy jean'lerinden aldım. Kış için birkaç tane renkli faux fur teddy coat almak istiyorum. Ve yine bir sürü siyah bot ve çizme.

Sizi en çok heyecanlandıran sezon trendleri hangileri?
Trendlere pek bağlı değilim, genelde canım nasıl istiyorsa öyle giyiniyorum. Sonbahar için beni heyecanlandıran tek şey; nihayet kısa biker taytlarımı oversize blazer ve stilettolarla giymek olacak.

Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Renkten çok hazzetmiyorum. Gardırobumda elimin gitmediği bir sürü renkli parça var. Genelde gri, siyah ve beyaz ağırlıklı oluyor üstümdekiler. Sonbahar ve kışın rock-chic giyinmeyi seviyorum. Bahar ve yazda ise boho, bazen de romantik. Çiçekli bol elbiseler altına kovboy botlar…

Gardırobunuzun yangında ilk kurtarılacak parçası hangisi?
Hong Kong'dan aldığım deri ceketim. 10 sene olmuştur alalı, derisi eskidikçe güzelleşiyor ve kalıbını o kadar sevdiğim başka bir ceket bulamadım henüz.

Güzellik sırlarınızı da deşifre edelim; bakım ve makyaj rutininizi öğrenebilir miyiz?
Yazın çalışma temposu yüzünden spora gidemiyorum ama kışın haftada üç kez trainer'la çalışmaya ve Boğaz'da yürümeye çalışıyorum. Cildimi temiz tutmaya çalışıyorum. Duşa girdiğimde peeling ve maske yapıyorum. Çok nemlendirici kullanıyorum. Bu yaz Neutrogena Hyra Boost'un spreyli sıvı nemlendiricisi hep çantamdaydı. Saçlarıma düzenli argan yağı sürüyorum. Yüzümü canlı görmeyi seviyorum, o yüzden senelerdir pembe allık kullanıyorum. Yeni yanmış görüntüsünü sağlıklı ve güzel buluyorum. Saçlarım 20 yaşında beyazladı ama boyatmıyorum. Doğallık seven bir insanım, herkes olduğu gibi çok güzel bence.

İstanbul'daki Momo'yu çok merak ediyoruz, nasıl bir yer bekliyor bizi?
Bebeköy'de, saklı bir korunun içinde, tarihi eser taş bina. Yüz yıllık ağaçların arasında kalmış, şehrin ortasında kimsenin bilmediği bir vaha. "Dışarı çıkmak istiyoruz ama gidecek yer yok" diye yakınan kitlenin beklentilerini karşılayacak bir yer olacağını umuyoruz. Çeşme'deki tüm ekibimiz, mutfakta Carlo Bernardini, işletmede Turgay Yıldız, müzik direktörlüğünde Tankut Karakurt, barda Aydın Gürhan bizimle olacak.