Valentino: Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli
MODA

Valentino: Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli

Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli, 2008 yılında Valentino’nun dümenine geçtiklerinden beri hem modaevinin mirasına sadık kalmayı hem de markaya yeni bir enerji katmayı başardılar.

GÜNCELLEME TARİHİ: 19 Şubat 2019

Yüksek egoların çarpıştığı ve abartılı sahnelerin yaşandığı moda endüstrisinde, tevazu pek de sık telaffuz edilen bir kelime değildir. Ama şimdi kreatif direktörleri Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli sayesinde tevazu Valentino markasının özünü oluşturuyor. Neredeyse yarım düzine defilenin kulisinde bu tasarım ikilisinin sakin yaklaşımlarına, her durumda sükunetlerini koruyabilmelerine, hem ekiplerine hem de birbirlerine karşı gösterdikleri desteğe, anlayışa şahit oldum. Fakat onları özel kılan sadece çalışma yöntemlerindeki kibirden uzak, uzlaşmacı tavırları değil. Onlar tasarımları sözkonusu olduğunda da alçakgönüllülüğü bir sanata dönüştürmek konusunda son derece ustalar. Mesela, Valentino'nun Roma'daki couture evinde zarif bir el işçiliği ile bezenen ve markanın estetik anlayışını en iyi şekilde tasvir eden, yere uzanan, uzun kollu, yüksek yakalı, zarif gece elbiseleri bunun en güzel örneği.

Tasarımcılarla Roma'da, Palazzo Mignanelli'de buluşuyorum. Tarihi 16. yüzyıla uzanan bu muhteşem bina 1988 yılından beri Valentino'nun merkezi olarak hizmet veriyor. Bu sırada bir grup inşaatçı Rönesans döneminde inşa edilmiş olan binanın restorasyonu ile meşgul. Matkap ve çekiç sesleri sık sık sohbetimizi bölse de, tasarımcıların olumlu tavırları sayesinde tadımız kaçmıyor. Eski zamanların tüm ihtişamını yansıtan palasın yüksek tavanlı salonlarından birinde oturuyoruz. Mekandaki saksılar dolusu pespembe orkideler kat kat kitap dizilerinin yanında duruyor. Kitaplara göz ucuyla bakmak bile Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli'nin ilham kaynaklarıyla ilgili ipuçları veriyor: Deborah Turbeville'in fotoğrafları, John Singer'ın resimleri, Vermeer ve Caravaggio'nun sanatı ve zengin gotik tarihi. Tasarımcılar her zamanki gibi kendi markalarından giyinmişler. Piccioli, kamuflaj desenli bir jean pantolon üzerine lacivert ince bir triko kazak ve spor ayakkabılarla, Chiuri ise siyah pantolon ve sade beyaz bir gömleği markanın ünlü, altın zımbalı Rockstud ayakkabıları ile tamamlamış. Bu stil anlayışı hali hazırda son dönemde Valentino'nun başarısında büyük rol oynadığını söylemek mümkün. Özellikle 2010 yılında ilk defa görücüye çıkan ve o günden beri satış rekorları kıran bu ayakkabılar, markanın klasik ve geleneksel şıklık anlayışına beklenmedik, genç bir hava katıyor.

2014 yılında Valentino ciroda yüzde 57, karda ise yüzde 36 artış açıkladı. İstatistikler, 2010 yılından beri markanın -yarısı aksesuar departmanından gelmek üzere- satışlarını Avrupa, Amerika ve Asya marketlerinde ikiye katladığını gösteriyor. Piccioli ve Chiuri ikilisi tasarım başarılarını ilk olarak 1989 ve 1999 yıllarında birlikte çalıştıkları Fendi'nin aksesuar bölümünde kanıtlamışlar. İkili ortak bir arkadaşları aracılığı ile tanışmış ve moda konusunda benzer bir tutkuya sahip olduklarını fark ederek, uyumlu ve son derece verimli bir takım olmuşlar. Roma Tasarım Akademisi'nden birkaç yıl ara ile (bugün Chiuri 51, Piccioli 48 yaşında) mezun olan ikiliden Chiuri Fendi'den teklif aldığında Piccioli'yi de onunla beraber çalışmaya davet ediyor. Her ikisi de o günlerin kendilerine kazandırdıklarını ve Fendi kardeşlerin kanatları altında geçen dönemi sevgiyle anıyorlar. "Gerçek manada demokratik bir çalışma ortamıydı" diyor Chiuri.

Piccioli'de "Ve tutkulu" diye ekliyor: "Terzilerimizle kurduğumuz ilişki de çok önemli. Biz fikirlerimizi onlarla paylaşıyoruz, onlar sadece bu tasarım fikirlerini hayata geçirmekle kalmıyor, üzerine kendi tutkularını ve sevgilerini de katıyorlar. Her sezon, beraberce çıktığımız bir yolculuk gibi. Hep birlikte bir rüyayı paylaşıyoruz. Her elbisede çok fazla düşünce, plan ve emek var. Detaylar incelendiğinde tasarımların değeri çok daha iyi anlaşılabiliyor."

Tasarımcı ikilinin Valentino'da devam eden başarılarında modanın sanat tarafına olan bağlılıklarının da büyük rolü oluyor. 1950'lilerin başında birçok modaevinde deneyim kazanan, 1960'ta kendi moda markasını yaratarak jet-set hayat tarzının şatafatını kusursuz bir şekilde marka vizyonu ile birleştiren ve WWD (Womens Wear Daily) tarafından 'Şıklığın Şeyhi' olarak tanımlanan Valentino Garavani, 1999 yılında ikiliyi markaya getiriyor. Garavani, ultra lüks hayat tarzını kendi de benimseyen bir isim, zira hayatını Fransa'daki şatosu, Roma'daki villası, yatı ve Gstaad'daki şalesi arasında geçiriyor. 2007 yılında emekli olmaya karar verdiğinde Valentino'nun başına kısa bir dönem için Alessandra Facchinetti geliyor, o dönem markanın 'Red' isimli alt koleksiyonunun başında olan ikili ise 2008 yılında kreatif direktörler olarak dümene geçiyorlar. Chiuri ve Piccioli, 80'li yıllara dayanan yakın arkadaşlıklarına ve profesyonel bağlarına rağmen hiçbir dönem romantik bir ilişki yaşamıyorlar. Doğup, büyüdüğü İtalyan Rivierası'nda yaşayan Piccioli, evli ve 3 çocuk sahibi. Chiuri de evli ve iki genç çocuğu ile Roma'da yaşıyor. Chiuri, aralarındaki ilişkiyi anlatırken "Sağlıklı bir ilişki, çünkü birbirimizden farklıyız, bu sayede oluşturduğumuz vizyon da çok yönlü olmayı başarıyor" diyor.

İkili gerçek anlamda da çok yakın -bir ofiste birbirine bakan karşılıklı iki masada- çalışıyorlar. Ve yarattıkları her koleksiyon bir mood board üzerinde, onlara esin kaynağı olan birçok imajın bir araya geldiği bir hikaye ile başlıyor. Chiuri, "Anlatmak istediğimiz bir ana fikrimiz oluyor, böylece esin kaynaklarımızı aramaya başlıyoruz. Bu bir kitap olabilir, bir fotoğraf, tasvir etmek istediğimiz genel atmosfere yardımcı olacak her şey" diye anlatıyor. "Sonra kumaşlara, malzemelere, nakışlara ve renklere bakıyoruz. Sonunda da hayalimizdeki o elbiseye ulaşıyoruz. Hikayemizi anlatan o elbiseye"

Dante, Marc Chagall, Celia Birtwell, Roma operası gibi ilham kaynaklarından yararlanarak yarattıkları hikayeler o kadar cezbedici ki Palazzo Mignanelli'ye üçüncü bir couture atölyesi daha eklemeleri gerekmiş. Bunun sonucu olarak da yepyeni bir terzi jenerasyonu istihdam edip, eğitmişler. Ayrıca binanın içinde bir couture okulu da açarak tüm bu el işçiliği ve zanaatın devamlılığını garanti altına almak istiyorlar. Chiuri'nin kendisi de terzi bir annenin kızı ve onun annesi, hiçbir zaman kızının modaya girmesini istememiş. Ama bu hayat dolu couture atölyesinde eğitim almak çok önemli bir fırsat. "Biz burada yepyeni bir enerjinin olduğunu hissediyoruz. Bu gencecik kızlar, erkekler buraya bu işi öğrenmek ve böyle elbiseler yapmak için geliyorlar. Bu işin bir ağırbaşlılığı var ama bir yandan da Doc Martens postallı punk bir kızın, 60 yaşında terlikli bir hanımefendi ile yan yana çalışmalarını, bilgi ve deneyimlerini paylaşmalarını görmek çok eğlenceli." diyor Piccioli. Bugünün çağdaş modaevi Valentino'nun başarısını sağlayan da, bu genç ruhun ve heyecanın, gelenek ve mirasa olan saygının içinde filizlenmesi ve harmanlanması. "Bu şirket eskiden daha resmiydi. Biz bu durumu biraz değiştirdik" diye ekliyor Chiuri.

Piccioli ve Chiuri markanın estetik anlayışını belirleyen alçakgönüllü tavrın, bugünün moda normlarını belirleyen ve çekiciliği abartılı bir seksapellik ile tanımlayan anlayışın tam zıttı olduğunu söylüyorlar. Piccioli, "Bence bu yeni zarafet anlayışı vurgulanan bir seksiliğe göre çok daha kışkırtıcı" diye ekliyor. Ancak koleksiyonları her zaman Valentino'nun elegan ve feminen tasarım vizyonuna sadık kalmaya devam ediyor. Zamanında Jackie Kennedy ve Audrey Hepburn gibi isimleri giydirmiş olan couture evi, bugün yeni jenerasyona da hitap etmeyi başarıyor. Mesela, bu senenin başlarında Keira Knightley, Oscar Töreni'ne denk gelen hamileliği sırasında Valentino'dan uzun bir elbise giydi. İkilinin birlikte yarattıkları koleksiyonlar köklerinde, Rönesans dönemi sanatçılarının şekillendirdiği İtalyan kültürünün özleri olmasına rağmen Ortadoğulu couture müşterilerini de kendine çekmeyi pekala başarıyor. Hatta öyle ki, 2012 yılında Katar kraliyet ailesinin yatırım firması Valentino'yu 700 milyon avroya satın alıyor.

Ekstra bir sadeliği andıran estetik anlayışlarına rağmen moda dünyasının esprili yanını görmekten de geri kalmıyorlar. Mart ayında Paris'teki defilede podyuma Zoolander karakterleri olarak çıkıp sürpriz yapan Owen Wilson ve Ben Stiller hem bir reklam başarısıydı hem de davetlileri (ön sıradakileri bile) gülümsetmişti. İki tasarımcı da Valentino'nun özgün atmosferi içinde, Palazzo Mignanelli'nin duvarları arasında ve palasın hemen yanında açılan David Chipperfield tarafından tasarlanan mağazasında kalmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyor. "Eğer sanal alemde her şey çok kolay erişilebilir olursa, o zaman hayal gücüne yer kalmaz" diyor Piccioli ve Chiuri ekliyor: "Her şeyi canınız ne zaman isterse görebilirseniz hayal kuramazsınız. Ve bizim işimiz hayal kurmak." Piccioli, Chiuri'nin sözlerini onaylıyor: "Hayal kurmak için özgür olmamız gerekiyor. Ancak hislerinizi dinlerseniz özgür ve yaratıcı olabilirsiniz." Karşımda, yan yana oturuyorlar. Bu derece çekingen ama disiplinli bir ikilinin, oldukça aykırı alt notalar barındıran ama markanın romantik vizyonuna da sadık kalan böylesi koleksiyonlar yaratabileceklerini kim bilebilirdi ki? Kibir ve şatafat ile anılan moda aleminin içinden böyle gerçek bir güzelliğin çıkabildiğini görmek adeta taze bir nefes gibi.