Delfina Delettrez Evine Döndü
MODA

Delfina Delettrez Evine Döndü

Fendi’nin Roma’daki merkez ofisi Palazzo della Civiltà Italiana’nın görkemli kemerleri altında Delfina Delettrez, modaevinin ilk mücevher kreatif direktörü olarak atanmasını Harper’s Bazaar ile kutluyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 27 Aralık 2021

Yazı CELIA CUERVO
Fotoğraflar SANTIAGO BELIZON
Moda editörü BEATRIZ MACHADO

Sabah güneş doğarken, ışık Palazzo della Civiltà Italiana'nın kemerlerinden geçmeyi başaramayıp traverten mermerden yapılmış görkemli cephesinden geri aksediyor. Roma her zamanki gibi muhteşem ve sabah, yaşadığımız uzun bir yıldan sonra neredeyse yeniden doğuş gibi bir his uyandırıyor. 1987 Roma doğumlu Delfina Delettrez, kendi kullandığı Fiat arabasıyla randevusuna tam zamanında geliyor. O, kendi konfor alanında. 1942'de İtalya'nın başkentine inşa edilen bu kare formlu kolezyum, 2015'ten beri Delettrez'in aile şirketi Fendi'nin genel merkezi konumunda. Markanın mücevher sanat direktörü olarak atandığından, burası artık Delettrez'in de ofisi. Her sabah merdivenleri çıkarken kendini rüyada gibi hissettiğini söyleyen Delfina, "Bana kim olduğumu hatırlatıyor. Palazzoya aşağıdan baktığımda kendimi küçücük ve alçakgönüllü hissediyorum ama ofisime girdiğimde her şey değişiyor: Sanki şehir bana aitmiş gibi güçlü hissediyorum! Nereden baktığınıza göre size farklı duygular yaşatan bir yapı bu" diyor.

Delettrez, ikonik Baget çantanın yaratıcısı Silvia Venturini Fendi'nin kızı. Modaevini yaratan ve 70'lerde Karl Lagerfeld'i tasarımın başına getirerek aile şirketine ivme kazandıran beş kız kardeşten biri olan Anna Fendi'nin torunu. Şüphesiz bu, son derece meraklı ve asi bir genç kadın olan Delfina'nın tasarım dünyasını ve moda endüstrisini keşfetmesi için ideal ekosistemdi. Böylece, ailesinin yoğunlaşmadığı mücevher tasarımına odaklandı. Henüz 18 yaşında, ilk kızına hamileyken bu maceraya atıldı. İlk mücevher tasarımı olan "yakut tutan iskelet eller" formlu yüzüğü yaptığı dönem belirsizlik, korku ve heyecan içinde olduğundan bahsediyor. "Şüphesiz benim için en duygusal değeri olan parça bu. Biraz ürkütücü bir süreçti benim için; hayat veriyordum ve bir tür "memento mori" yarattım. O sırada böyle hissediyordum, korkudan ölüyordum!" diye itiraf ediyor.

2007 yılında, bu ilk hazinesinden cesaret ve ilham alarak kendi adını taşıyan markasını kurdu; kendisi gibi asi ve etkileyici parçalara imza attı. "O zamandan beri vizyonum çok değişti. Eskiden gençtim ve şimdi olduğumdan farklı bir şekilde asiydim. Değerli materyallere de diğerleri gibi davrandım, bana göre güzellik konseptte yatıyordu. Pırlanta, ahşap veya kauçuk kullanmamın bir önemi yoktu. Mücevher dünyasında 'günah' sayılan şeyler yaptım: altını emaye ile kaplamak, parçaları ters yüz etmek… Estetiğim de bilgimle birlikte gelişti, ancak doğası gereği geleneksel olan mücevher dünyasına modanın kurallarını – deneysellik ve yaratıcılık – uygulamakta her zaman tamamen özgür oldum."

Onu bu dünyayla ilk tanıştıran büyükannesiydi. Doğduğunda ona bir akuamarin hediye etmişti ki Delfina'nın adı da denizden geliyor; yunus anlamına gelen Yunanca 'delphus' kelimesinden. "Bunun benim için özel bir işaret olduğunu düşünmeyi her zaman sevmişimdir. İtalyan ailelerde çocuk doğduğunda bir mücevher hediye edilir ama anneannem bana ham bir doğal taş verdi, 'Bununla ne yapacağını görelim' der gibi."

Delfina ailesinden bahsederken, kendisine aktarılan en önemli değerlerden biri olan mütevazılığı şu sözlerle ortaya koyuyor: "Hiçbir zaman sadece modanın ışıltılı yüzüyle ilgilenen insanlar olmadık. Ailem her zaman çok çalışkan olmuştur. Büyükanneme bakın, elde ettiği her şeye rağmen eski bir Fiat 500 kullanırdı. Bize sessiz lüksün gücünü öğretti."

JENERASYONLAR ARASI YARATICILIK
Bu yılın başında Delfina, Fendi mücevher bölümüne sanat direktörü olarak atandı ve böylece şirkette ilk kez resmi bir statüsü oldu. Bu yeni görevi ne kadar heyecan verici bulduğunu anlamak için gözlerine bakmanız yeterli: "Bu tıpkı aile albümüne yeni bir resim eklemek gibi. Annem ve büyükannemle aynı yaratıcılık tutkusunu paylaşıyorum ve ortada sadece harika bir marka değil, aynı zamanda harika insanlardan oluşan bir ekip var. Bu hikayenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum" diyor. Annesi de onunla aynı fikirde elbette ancak onu asıl çağıran Silvia değil, Fendi kreatif direktörü olur olmaz bu hamleyi yapan Kim Jones'du. "Markamla, küçük evrenimde kuyumculuk sektörünün kurallarını tersine çevirdim. Fendi'ye katabileceğim en büyük değerin bu olduğunu düşünüyorum; korunması gereken köklü bir geleneğe sahip olan ama aynı zamanda yeniden keşfedilmesi gereken bir dünyaya müdahale etmek. Nihayet bir devrim yaşadığımızı ve modanın DNA'sını mücevherinkiyle karıştırma yöntemimle bu konuda çok faydalı olabileceğimi düşünüyorum."

Kim Jones gibi biriyle yan yana çalışmak, "Zor ama çok eğlenceli. Hangi yöne gittiği veya ne yaptığı önemli değil, o ailenin bir parçası
ve ekip olma hissini nasıl ileteceğini biliyor. Bunun bizim için ne kadar önemli olduğunu hayal edebilirsiniz" diyor.

Lagerfeld'in güçlü mirasını sürdürerek, Fendi hazır giyim departmanına yeni bir vizyon katma görevi Jones'a verildi. Delfina ile birlikte imza attıkları ilk koleksiyon, Virginia Woolf ve Circle of Bloomsbury'nin entelektüellerinden ilham alan, geçen Ocak ayında tanıttıkları Haute Couture koleksiyonuydu. "Kim ve ben çok konuşuruz. Birbirimizi böylece tanımaya başladık ve birbirimizi anlamamız çok önemliydi" diyor. "Modellerin yüzlerini çevreleyen devasa cam küpelerden logo formlu saç aksesuarlarına, mücevherlerim Jones'un yaratım sürecinde çok önemli bir yere sahip oldular. Aynı anda hem güç hem de kırılganlık hissi vermelerini istediğim için küpelerde cam kullanmaya karar verdim ve bu materyale neredeyse mermer gibi bir görünüm kazandırdım. Fendi'nin en önemli güçlerinden biri, sunduğu hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması ve materyallerde de bu fikirle çok oynuyoruz."

Delfina konuşurken sürekli yüzükleriyle oynuyor. Bu çekimde taktığı her mücevheri ve aksesuarı bizzat kendi seçti. Örneğin Fendi O'Lock kolye, küpe ve saç tokaları, Fendi ismiyle "5 o' clock" ifadesinin karışımından türeyen bir isme sahip; "Bizim için sihirli bir sayı. Beş Fendi kız kardeşin temsilcisi. Beş her zaman Fendi zamanıdır" diyor gülerek. Bu seride, ilk kez Karl Lagerfeld tarafından tasarlanan FF logosuyla deneyler yaptığını söylüyor. FF logosu onun için ticari bir sembol değil, bir aile amblemi. "Onu yeniden hayal etmek, yorumlamak benim için gurur ve heyecan vericiydi. Bu logoyu bir mücevhere dönüştürmek istedim; daha yuvarlak, daha kıvrımlı… Aynı anda hem kadınsı hem de erkeksi olsun istedim. Palazzo kemerleri, bu yeni formu oluştururken bana ilham veren başlıca şeylerden biriydi" diyor onları işaret ederek. Bu aynı zamanda Delfina'nın ilk logo çalışması, zira Fendi'nin aksine kendi markasında bir monograma sahip değil -asi doğasını akla getiren bir detay daha.

Delfina Delettrez, modaevinde çalışan dördüncü nesil Fendi olarak yeni bir yolculuğa başladı ve şüphesiz, bu süreçte yeni rolünü kendi
kişisel markasıyla birleştirmesi gerekecek. Ancak bu zorluk onu pek endişelendirmiyor; "Zamanımı ikisi arasında böldüm. Aslında ikisi birbirini besliyor: Fendi'nin çok zengin ve bana ilham veren bir geçmişi var. Bir de tam aksine, her şeye sıfırdan başladığım bir markam var" diyor. Bir kez daha geçmiş, şimdi ve gelecek Fendi çizgisinde buluşuyor.