Richard Haas: Kentsel Sanatta İllüzyon Ustası
KÜLTÜR & SANAT

Richard Haas: Kentsel Sanatta İllüzyon Ustası

İllüzyon, mimari ve hafıza üzerinden şehirlerle sessiz bir diyalog kuran Richard Haas, altmış yılı aşkın pratiğiyle kamusal sanatın sınırlarını yeniden tanımlıyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Aralık 2025

Röportaj: Ayşe Sarıoğlu

 

Richard Haas, duvarları sadece boyayan bir sanatçı değil—onları adeta şehirlerin içine açılan portallara dönüştürüyor. İllüzyon, mimari ve hafıza aracılığıyla yaptığı duvar resimleri, şehirlerin algılanışını ve deneyimlenişini yeniden şekillendiriyor. SoHo’nun dökme demir binalarından Amerika Birleşik Devletleri’nin dört bir yanındaki kamusal alanlara kadar, Haas altıdan fazla on yıldır kamu sanatının sınırlarını yeniden tanımlıyor.

 

Bu röportajda Haas, tesadüfi karşılaşmalardan, kentsel tarihe, gizli duvar resimlerinden yapay zekâ çağında sanatın geleceğine kadar pek çok konuyu paylaşıyor.



SoHo, 1974: Her Şeyin Başlangıcı

 

Ayşe Sarıoğlu: Boş duvarları mimari illüzyonlara dönüştürmekle tanınıyorsunuz. Geriye bakınca, sizi illüzyon ve kamusal duvar resimlerine çeken şey neydi?

 

Richard Haas: Bunun birçok nedeni var; tek bir şeyi izole etmek zor. Her şey aslında 1974’te SoHo’da, stüdyoma bir blok mesafedeki dökme demir bir binanın yan tarafına yaptığım bir duvar resmiyle başladı. O dönemde New York çok zor bir dönemden geçiyordu; şehir ekonomik ve sosyal açıdan çöküş içindeydi ve mimari mirasa pek saygı gösterilmiyordu.

 

Ayşe Sarıoğlu: Yani bu duvar resimleri şehrin o anına bir tepki miydi?

 

Richard Haas: Tam olarak. Çizimler, tablolar ve baskılar yoluyla New York’un tarihi karakterini takdir etmeye başladım, özellikle dökme demir binaları. Mahallemde dolaşıp fotoğraflar çeker ve gördüklerimi belgeliyordum. SoHo, o dönemde yeni yeni bir sanat bölgesi oluyordu. Sanatçılar uygun fiyatlı büyük alanlar kiralayabildikleri için buraya taşınıyordu—aylık 100–200 dolar gibi fiyatlarla. İlgi alanlarımı—resim, baskı ve mimari tarih—birleştirmek için doğru zamandı.

 



İllüzyonun Uzun Tarihi

 

Ayşe Sarıoğlu: Duvar resimleriniz çok çağdaş hissettiriyor ama tekniğin kendisi çok eski. Bu sizi nasıl etkiledi?

 

Richard Haas: Trompe l’oeil en az 3.000 yıllık bir geçmişe sahip. 16.–19. yüzyıl Avrupa cephelerini inceledim; Kuzey ve Orta İtalya, Güney Almanya ve Avusturya’da. Roma veya Floransa gibi şehirlerde gezerseniz, her yerde boyalı cepheler görürsünüz. Bu gelenekleri belgeledim ve New York’a uyarladım.

 

Ayşe Sarıoğlu: Bu aynı zamanda pratik bir karar mıydı?

 

Richard Haas: Kesinlikle. Mevcut becerilerimi kullanarak kentsel ortamı süslemenin uygun maliyetli bir yolunu arıyordum. İşin özü, kısıtlamalar içinde akıllıca çalışmaktı.

 


Tesadüf, Savunuculuk ve Kamusal Sanat

 

Ayşe Sarıoğlu: Stüdyo çalışmalarından büyük ölçekli kamusal projelere geçiş nasıl oldu?

 

Richard Haas: Tamamen tesadüflerle—bir dizi şanslı tesadüf. The New York Times’ın mimarlık eleştirmeni Paul Goldberger ile tanıştım ve çizimlerimi ona gösterdim. O da beni Doris Freedman ile iletişime geçmeye teşvik etti.

 

Ayşe Sarıoğlu: O, New York’ta kamusal sanatı şekillendirmede çok etkiliydi.

 

Richard Haas: Kesinlikle. Doris, CityWalls ve “Percent for Art” programının kurulmasına yardımcı oldu; bu program kamu binalarının bütçesinin yüzde birini kamusal sanata ayırıyordu. Ayrıca beni New York Şehir Sanat Komisyonu’na dahil etti. İlk başta bunun ne olduğunu bile bilmiyordum—yıllarca aktif değildi. Ama o deneyim bana kamusal sanatın nasıl gerçekleştiğini öğretti: insanlarla, azimle ve bürokrasiyle başa çıkarak.

 


Şehirler, Hafıza ve Algı

 

Ayşe Sarıoğlu: İllüzyon ve algı çalışmalarınızda merkezî bir rol oynuyor. İnsanlar kentsel alanları nasıl deneyimliyor sizce?

 

Richard Haas: Algı karmaşık. Genellikle olanı değil, görmek istediğimizi görürüz. İlk kez New York’a gelen biri, zihinlerinde Empire State Binası, Özgürlük Heykeli ve silüet gibi imgeler taşır. Bu önceden oluşmuş imgeler, deneyimi şekillendirir.

 

Ayşe Sarıoğlu: Tarih de bu algıda rol oynar mı?

 

Richard Haas: Kesinlikle. Berlin’e iki kez gittim ve her seferinde çocuklukta savaş sırasında yıkılmış şehre dair imgelerle gittim. Bu imgeler gazetelerden ve haber filmlerinden geliyordu. Daha sonra karşılaştığım Berlin, çok daha uzun ve karmaşık bir tarih tarafından şekillenmişti. Hafıza ile gerçek arasındaki bu fark her şehirde var.

 


Gizli Duvarlar ve Sessiz Keşifler

 

Ayşe Sarıoğlu: Özellikle kişisel veya gözden kaçmış duvar resimleriniz var mı?

 

Richard Haas: Evet—Union Square yakınlarındaki bir yurt binasında neredeyse hiç kimsenin görmediği bir eserim var. Orada olduğunu biliyorum ve onun gizli bir hayatı olması hoşuma gidiyor. Alvin Court’taki yeniden keşfedilmiş eserler gibi anlar çok tatmin edici.

 

Ayşe Sarıoğlu: Sizin duvar resimlerinizle büyüyen insanlardan geri bildirim alıyor musunuz?

 

Richard Haas: Ara sıra alıyorum ve inanılmaz dokunaklı oluyor. Bir keresinde biri, çocukken bir duvar resmimdeki boyalı kediyi fark ettiğini söylemişti. İşte bu anlar insanın aklında kalıyor.

 


Süreç, Teknoloji ve Stüdyo

 

Ayşe Sarıoğlu: Bugün süreçleriniz nasıl işliyor?

 

Richard Haas: Her şeyi kullanıyorum—eskizler, modeller, dijital araçlar. Başladığımda sadece kalem, cetvel ve ölçümler vardı. Şimdi bilgisayarlar işin bir parçası, ama daha iyi bilen insanlara güveniyorum. İşbirliği çok önemli.

 

Ayşe Sarıoğlu: Yapay zekâ ve sanat üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Richard Haas: Ciddi ve dönüştürücü, ama benim günlük pratiğimin parçası değil. Sanat, özünde donmuş bir düşüncedir—bir fikri kalıcı hale getirir. Yapay zekâ inanç veya yaşanmış deneyimden gelmez. Ben daha çok bir sanatçıyı yaratmaya iten motivasyonu merak ediyorum.

 


Geleceğe Bakış

 

Ayşe Sarıoğlu: Hâlâ yeni projeler hayal ediyor musunuz?

 

Richard Haas: Her gün. Sürekli başka bir duvar, başka bir olasılık görüyorum. Bu bana “The Horse’s Mouth” filmindeki sanatçıyı hatırlatıyor—sanatçı sürekli bir sonraki fikri hayal eder.

 

Ayşe Sarıoğlu: Tüm bu yıllardan sonra sizi motive eden nedir?

 

Richard Haas: Her proje bir diyalogdur—ben, mekân, şehir ve zaman arasında. Bu diyalog asla bitmez.

 

Ayşe Sarıoğlu: Boş bir duvara nasıl yaklaşıyorsunuz? İlk gördüğünüz veya hissettiğiniz şey nedir?

 

Richard Haas: İlk fikri aklımdan çıkarmaya çalışıyorum—çünkü genellikle yanlış olur. Bazen doğru olabilir, ama sonraki her şey tarafından gölgede kalır. Benim için bu evrimsel bir süreç.

 

Boston Wall üzerinde çalışırken küçük kutularla başladım ve onlarca çizim yaptım. Sonunda altı blok öteden görülecek bir şey olması gerektiğini fark ettim. Okulun müdürüyle yaptığım görüşmelerle bunu devasa bir kubbeye dönüştürdüm ve duvarın içinde yeni bir mekân yarattım. Bu an gerçek bir dönüm noktasıydı.

 

Ayşe Sarıoğlu: Perspektif ve oran çalışmalarınızda çok önemli. Yaptıklarınızı mimari olarak mı yoksa mimariye meydan okuyan bir şey olarak mı görüyorsunuz?

 

Richard Haas: İkisi de. Her zaman mimariyle başlarım, sonra ondan ayrılırım.

 

Yonkers’ta dört duvar resmi yaptım—üçü daha sonra yok edildi. Şimdi yeniden boyadığım eser, üç yüz yıllık bir site tarihini anlatıyor: burada yaşamış Kızılderililer, Henry Hudson gibi Avrupalıların gelişi, ticaretin yükselişi, şehirleşme ve Philips ailesi gibi ailelerin kölelikteki rolü. Her duvar bir tür tarihî anlatı anıtına dönüşüyor; tarih ve hayal gücü birleşiyor.

 



İşbirliği, Çatışma ve Kamusal Sanatın Ruhunu Keşfetmek

 

Ayşe Sarıoğlu: İşbirliklerinden ironi veya zorluk içeren hikâyeleriniz var mı?

 

Richard Haas: Kesinlikle. Bir keresinde, kısmen Hispanik, kısmen Siyah bir ressamla çalışıyordum. Bana düz bir şekilde “Köleleri boyamayacağım” dedi. Şaşırdım ve nedenini sordum. Bu büyük bir tartışmayı başlattı. İroni şu ki, konseptimin özü tam olarak onun reddettiği şeye dayanıyordu.

 

Aynı zamanda onu değiştiremiyordum—tüm proje çökerdi. Bu yüzden bir yol bulmak zorundaydım. İşbirliğinde bu tür çatışmalar kaçınılmazdır.



Stüdyo ve Kamusal Alan Arasındaki Fark

 

Ayşe Sarıoğlu: Bu, stüdyo çalışmalarından çok farklı olmalı.

 

Richard Haas: Tamamen farklı. Stüdyoda tartıştığınız tek kişi kendinizdir. Kamusal projelerde ise sürekli olarak kişilikler, egolar, politikalar ve yaratıcı anlaşmazlıklarla uğraşıyorsunuz.

 

Ayşe Sarıoğlu: Genellikle sabit bir ekiple mi çalışırsınız?

 

Richard Haas: Memnun kaldığım işbirliği varsa öyle yapmaya çalışıyorum—ama her zaman mümkün olmuyor.

 

Yakın zamanda Chicago’daki Illinois Eyaleti merkez binasında 15x40 feet’lik bir duvar resmi tamamladım. Her bir kare metre üzerinde tartışıldı. İlk itirazlardan biri şuydu: “Bunu yapamazsın—Illinois sakini değilsin.” Ben de eski öğrencilerimden birinin, kırk yıldır Chicago’da yaşayan birinin benimle işbirliği yapacağını açıkladım. İşbirliği her zaman bir müzakere içerir; bazen dostane, bazen yoğun.

 

Ayşe Sarıoğlu: Mimarlarla, tarihçilerle veya yerel topluluklarla işbirliği yapar mısınız?

 

Richard Haas: Hepsiyle—her ne kadar mimarlar her zaman işin içinde olmasa da, özellikle eski binalarda. Topluluk hemen her zaman sürecin bir parçası olur ve müşteri merkezi bir rol oynar. Her proje farklıdır.

 

Bazı müşteriler egosantrik olabilir. Bazıları ise akıllı işbirlikçiler. Bir keresinde bir geliştiriciyle dört kez çalıştım—bana tamamen güvendi ve işimi yapmama izin verdi. Böyle bir güven nadirdir.

 

Ayşe Sarıoğlu: Bazen işbirlikçilerinizi psikolojik olarak etkilediğinizi hissediyor musunuz?

 

Richard Haas: Bazen yapmak zorundasınız. Onlara bir fikrin onların fikri olduğunu inandırırsınız, oysa öyle değildir. Bu müzakere, proje kadar uzun ve karmaşık olabilir.

 


Kamusal Sanatın Kazançları ve Kayıpları

 

Ayşe Sarıoğlu: Geçmişe bakınca, sizce kamusal sanat zaman içinde ne kazandı veya kaybetti?

 

Richard Haas: Sadece kendim için konuşabilirim. Kamusal sanatın mekanla bağlantılı ve yerin ruhuna özgü olması gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde çok fazla kamusal sanat “ben, ben, ben” odaklı—bağlamdan yoksun. Bu tehlikeli olabilir.

 

Ama bir sanatçının kişisel dili bir mekanla mükemmel uyum sağladığında, olağanüstü bir şey ortaya çıkabilir. Örneğin, New York’ta muhteşem metro mozaikleri yapan bir Brezilyalı sanatçıyı düşünüyorum. Onun işi, kişisel ifade ile kamusal bağlamın birlikte var olabileceğini gösteriyor.

 

Ayşe Sarıoğlu: Hiç ciddi şekilde metro istasyonlarında çalışmayı düşündünüz mü?

 

Richard Haas: İki kez—ama her iki deneyim de kötüydü, bu yüzden uzak durdum. İlgi eksikliğinden değil, komiteler projeleri öldürdü.

 

Bir durumda, Westchester’daki bir istasyon için yerel bir sanatçı istediler ve fikrimi reddettiler, oysa mekanla mükemmel uyum sağlayacaktı. Komiteler çoğu zaman yaratıcılığı kısıtlar.

 

Ayşe Sarıoğlu: Yani bürokrasi sanatsal olasılıkları sınırlıyor?

 

Richard Haas: Kesinlikle. Kamusal sanat her zaman uzlaşma, müzakere ve onaya tabidir. Bu gerçek—ama işe yaradığında çok tatmin edici.

 


Görünmeyen Çekmeceler, Kozmik İlham ve Kamusal Sanatın Geleceği

 

Ayşe Sarıoğlu: Erken mentorlerinizden Frank Lloyd Wright, size “cehennemî kirletici” konusunda uyarıda bulunmuştu. Ne demek istemişti?

 

Richard Haas: İç dekoratörler. Birkaç tanesi erken projelerimi bozdu. “Daha iyi” fikirlerle gelip yaptıklarımı silerlerdi. Bu her zaman ilk engeldi.

 

Ayşe Sarıoğlu: Hâlâ metro projeleri hayal ediyor musunuz?

 

Richard Haas: Sanmıyorum. Biri birini tanımalı.

 

Çekmecelerim dolu—gerçekleşmemiş fikirlerle, yaklaşık yüzde altmışı. Bu neredeyse her sanatçı ve mimar için geçerlidir.

 

Ayşe Sarıoğlu: Gerçekleşmemiş fikirlerden bir hikâye paylaşır mısınız?

 

Richard Haas: Taliesin’de çalışırken, amcam sayesinde Frank Lloyd Wright’ın çekmecelerine erişimim oldu—1890’lardan kalma binlerce çizim. Yaklaşık yüzde sekseni asla inşa edilmemiş projelerdi.

 

Wright gibi üretken biri için bile, çoğu fikir kağıt üzerinde kaldı. Acı vericiydi—ama onu durdurmadı, kimseyi durdurmamalı.


Soyut Çalışmalar ve Kozmik Perspektif

 

Ayşe Sarıoğlu: Son soyut seriniz Circles in Space realizmden bir kopuşu gösteriyor. İlham kaynağı neydi?

 

Richard Haas: İnsanların benden beklediğinin dışında fikirlerim her zaman oldu. Covid sırasında, uzay görüntülerine derin bir ilgi duydum. Hubble teleskobu ve ardından gelenler hayal ötesi bir evreni ortaya koydu.

 

Çizim yapmaya başladım ve fark ettim ki mikrokozmos, makrokozmosu yansıtıyor. Mikroskop altında gördüğümüz şeyler, evrenin yapısıyla paralel.

 

Ayşe Sarıoğlu: Yani hem dış hem iç uzay ilginizi çekiyor?

 

Richard Haas: Kesinlikle. Yeni bir harita çıkarıyormuş gibi hissettim. Jackson Pollock’un erken işleri bile, bugünkü araçlar olmadan, bu kozmik bakış biçimini öngörüyordu.

 

Ayşe Sarıoğlu: Çağdaş dijital sanatçılar bunu yakalayabilir mi?

 

Richard Haas: Belki. Görsel araçlarımız her zamankinden fazla—ekranlar, kameralar, dijital arayüzler. Ama bunları anlamlı sanata dönüştürebilecekleri henüz görülmedi.

 

Ayşe Sarıoğlu: Peki gelecek nesil?

 

Richard Haas: İki torunum var—biri dört yaşında, diğeri bir buçuk. Dünyayla bizim öngöremediğimiz şekillerde etkileşim kuruyorlar. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. Sürekli gözlemliyor ve öğreniyorlar. Yaratıcılıkta nasıl tezahür edeceklerini bilmek imkânsız.

 

Ayşe Sarıoğlu: Büyük ölçekli duvar resimcilerinin sınırları beklenmedik şekilde zorlayacağı bir gelecek görüyor musunuz?

 

Richard Haas: Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum. Şu an yapacağım tahmin muhtemelen yanlış olacak. Sürprizlere—iyi, kötü veya kayıtsız—açık olmalıyız.

 

Ayşe Sarıoğlu: Umutlu musunuz?

 

Richard Haas: Umutlu olmak zor bu günlerde. Dünyada olup biten her şeyle, bunu söylemekten bile çekiniyorum. Ama evet, yaratıcı sürprizler kaçınılmaz.

 

Ayşe Sarıoğlu: Gelecekte restorasyon veya yeniden ele alınmasını umduğunuz bir eser var mı?

 

Richard Haas: Zaman kısa. Bu Cuma 89 yaşına gireceğim. Revizyonlar ve restorasyonlar mümkün ama nadir hediyeler. Geldiklerinde hazır olmalısınız.

 



İlham, Mimari ve Küresel Motifler

 

Ayşe Sarıoğlu: Yüzlerce pencere, balkon ve mimari illüzyon yaptınız. Favori motifiniz var mı?

 

Richard Haas: Pek yok. Farklı dönemler oluyor. Şu an Gotik katedrallere hayranım. Birkaç İtalyan Gotik katedrali üzerinde çalışıyorum ve son olarak Köln Katedrali. İnsanların o dönemde neler başardığı inanılmaz.

 

Ayşe Sarıoğlu: Gotik mimariye hayranlığınız belli.

 

Richard Haas: İlham verici—ölçek, detay, hırs. İşime sürekli geri dönüyor.

 

Ayşe Sarıoğlu: Avrupa dışında nereden ilham alıyorsunuz?

 

Richard Haas: Son zamanlarda Orta Asya—özellikle Özbekistan çok etkileyici. İran’da 1200–1600 dönemine ait camiler ve yapılar boyadım, özellikle İsfahan ve Persepolis’te. Yunan ve Roma mimarisini de kapsamlı şekilde inceledim. Tabii Türkiye de etkili oldu.

 

Ayşe Sarıoğlu: Türkiye? Anlatır mısınız?

 

Richard Haas: İlk kez 1983’te İstanbul’a gemiyle geldim ve şehri keşfettim. O zamandan beri birkaç kez daha ziyaret ettim; İran ve Hindistan yolunda Türkiye’den geçtim. Mimari ve tarih inanılmaz. Ayasofya’yı boyadım, şimdi tekrar cami oldu; Süleymaniye’yi de çok seviyorum. Formların zenginliği, mozaikler, oranlar—çok ilham verici.

 

Ayşe Sarıoğlu: O gezilerden eskizler tuttunuz mu?

 

Richard Haas: Bir kısmı var, ama hepsinin nerede olduğunu bilmiyorum. Topkapı, Sultanahmet gibi yerleri çizdim… Gelecek projeler için yeniden ele almak isterim.

 

Ayşe Sarıoğlu: Türk motiflerini duvar resimlerinize taşımak harika olurdu.

 

Richard Haas: Kesinlikle. Şekiller, desenler, mimari şiir— işime derinden dokunuyor.

 

Ayşe Sarıoğlu: Sevgili Richard yaptığın sanat kadar, sohbetin de çok etkileyiciydi. Bu fırsatı tanıdığın için çok teşekkür ederim.

 

Richard Hass: Benim için keyifti Sevgili Ayşe, ben bu fırsatı tanıdığın için sana çok teşekkür ederim. Çok sevdiğim Türkiye’ye ve Sevgili İstanbul’a çok sevgiler.

 

Öne çıkanlar : 

 

• Richard Haas için her duvar, sadece bir yüzey değil; bir şehirle kurulan sessiz bir diyalog.

 

• Haas’ın fırçası yalnızca duvarları değil, şehirleri, hafızaları ve bakış açılarını dönüştürüyor.

 

• Sanat onun için bir illüzyon değil; yaşayan bir şehirle kurulan bir ilişki, geçmişin yankısı ve geleceğin ipucu.

 

• Duvarlar onun için bir tuval değil, bir meydan; her çizgi, her gölge, her pencere yeni bir hikâye anlatıyor.

 

• Haas, şehri resmetmiyor; şehri hayal ediyor, hayali görünür kılıyor ve bize bakmayı öğretiyor.