Stuart Vevers ile 24 saat
Coach’un kreatif direktörü Stuart Vevers bir gününü anlatıyor.
GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Şubat 2019
6:30 Madrid'ten New York'a taşındığım günden beri çok daha erken uyanıyorum. Uyandığımda yaptığım ilk şey telefonuma bakmak. Biri kişisel diğeri de iş olmak üzere iki iPhone'um var. Avrupa çoktan güne başladığı için genellikle BBC News'u açarak neler olup bittiğini öğreniyorum. Eğer vaktim olursa duş alıyorum. Hatta banyo yaparken Mr. Bubble adında özel bir ürün kullanıyorum ve suyun içinde kaldığım süreçte telefonlarıma bakıyorum. Instagram'da Idea Books, Dree Hemingway, Colette, Zoe Kravitz, Coach gibi takip ettiğim hesaplara bakıyorum, haberleri okuyorum ve hava durumunu öğreniyorum.
7:00 Banyodan sonra giyiniyorum. İş için bir üniformam var bu yüzden hazırlanmak iki dakikamı alıyor. Stüdyoda çalışırken genellikle jean, t-shirt ve sweatshirt giyiyorum. Acne jean ve J. Press t-shirt kurtarıcım. Büyük bir gardrobum yok; kıyafetleri en aza indirgeyerek temizleme konusunda çok iyiyim. Bir arkadaşım tüm eşyalarına göz atıp her şeyden kurtulma olayına 'hayat temizliği' diyor. Şu sıralar yeni Coach spor ayakkabılarını deniyorum ve çok heyecanlıyım. Her gün işe giderken farklı bir çift giyiyorum. Ayrıca evden çıkmadan önce mutlaka en sevdiğim parfüm olan Byredo Blanche'ı sıkıyorum. Tertemiz kokuyor.
07:15 Giyindikten sonra çantamı hazırlıyorum. Coach tasarımları üzerinde çalışırken yeni stiller geliştirmeyi seviyorum ve ekibimi de bu konuda motive ediyorum. "Defileden önce sokaklarda görülmesini istemiyorum." diyen tasarımcılar var. Ama ben yeni şeyleri deneme konusunda açığım. Bu yüzden deneme testi için dışarı çıkarken çantamda ilk prototipi kullanacağım. Çantalara süs asmayı seviyorum. Hatta şu sıralar Coach x Peanuts koleksiyonundan Woodstock'ı kullanıyorum. Çantama defterimi, Coach deri cüzdanımı, telefonlarımı ve bir kitap koyuyorum. Genellikle eğitici ve tavsiye veren kitaplar tercih etsem de şu sıralar Hanya Yanagihara'nın A Little Life adlı kitabını okuyorum. New York'un beklenmedik başarı hikayelerine sahip kişilerin gözünden anlatıldığı romanları seviyorum. Hatta en son Bret Easton Ellis'in American Psyco kitabını okumuştum. Stil referansları bana moda konusunda oldukça ilham verdi.
07:30 Yürüyüş yapmayı seviyorum. Bu yüzden her gün işe giderken ve dönüşte yürüyorum. Yarım saatlik yürüyüş kafamı boşaltmak ve güne başlamak için mükemmel bir süre. Bazen müzik dinliyorumve çoğu zaman dinlendirici High Line yolunu izliyorum.
08:00 İşe erkenden geliyorum ve önce asistanımla gün boyunca yapılacaklar listesinin üzerinden geçiyoruz. Ardından toplantılar başlıyor. E-mail insanı olmadığım için toplantılarımı telefonda ya da yüz yüze yapıyorum. Günde yaklaşık 20 e-mail alıyorum.
08:30 Kahvaltımı ofiste, çoğu zaman da toplantı sırasında yapıyorum. Tam yumurta ile yapılan jambonlu, mantarlı omlet yiyorum ve yanında sütlü kahve gibi değişmez bir menüm var. İşimin en sevdiğim yanı 'tipik bir gün' diye bir kavramın olmaması. Her gün farklı şeyler getiriyor ve dört sezona da önceden hazırlanıyorum. Günüm oldukça yoğun geçiyor. Çoğu zaman günde 14'ü bulan yarım saatlik toplantılar aralıksız devam ediyor. Acımasız bir ajanda gibi görünse de bu kadar çok toplantı yapmanın tatmin edici yanları var. Zamanımın büyük bölümünü stil direktörüme ayırıyorum. Birlikte renk paletlerine ve ilham veren görselleri inceliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda tatillerimi Amerika'yı trenle gezerek keşfettim ve maceralara açıldım. Geçtiğimiz yaz Güney Carolina'da Charleston'dan bir trene binip Orlando'ya gittim. Sivil savaş döneminden kalma görkemli köşklerden Disney World'e kadar pek çok yer gezdim. Yüksek kültürden pop kültüre her şeyi görmek için Amerika'yı gezmekten daha iyi bir seçenek yok sanırım. Coach'ta yaptıklarımın da ilham kaynağı bu aslında.
13:00 Öğle yemeğimi toplantı sırasında yiyorum. Genellikle tercihimi ızgara tavuk ve sebzeden yana kullanıyorum. Kimi zaman salata ve sashimi de tercih ediyorum. Bu sayede ne yiyeceğimi düşünmemenin yolunu bulmuş oldum.

15:00 Öğleden sonra İngilizler gibi PG Tips ya da Builders'ın çaylarını içiyorum. Üç ya da dört günde bir, tüm öğleden sonramı ya da dört saatimi yaratıcı çizimlere veya tasarımcılarla yeni fikirler üzerinde çalışmaya ayırıyorum. Gün boyunca disiplinli ve düzenli anlar ile eğlenceli şeyler yaptığımız zamanlar arasında denge kurmaya özen gösteriyorum.
19:30 Genellikle işten bu saatlerde çıkıyorum. Evimin alt sokağındaki Waverly Inn, New York'taki favori restoranım. Eğer evdeysek Japon mutfağı ya da salata siparişi verip terasta yiyoruz. New York'taki pek çok kişi gibi küçük bir mutfağım var bu yüzden yemek yapmakla pek uğraşmıyorum.
22:00 Yürümek beni rahatlatıyor. Eğer hava güzelse eşimle yediğim yemeğin ardından Hudson Nehri'nin kenarında yürüyüşe çıkıyorum. Gerçekten bulduğum her fırsatta yürüyorum.
22:30 Uyumadan önce kitap okuyarak, televizyon ya da film izleyerek gevşiyorum. Daha önce izlediğim eski filmleri tekrar izlemeye bayılıyorum. Bu konuda nostaljik biriyim. Working Girl favorilerimden biri hatta. Güçlü kadın hikayelerini ve başarıyı elde etmenin farklı yollarını anlatan filmleri seviyorum. Ayrıca 80'ler modasını, kişisel gelişim ve değişimi gösteren filmleri de. Uyumadan önce yüzümü yıkıyorum ve Estée Lauder Advanced Nigh Repair serumunu uyguluyorum. Apple watch telefonlarımı şarja takıyorum, alarmımı kuruyorum. Gözlerimi kapatmadan son kez telefonuma bakıyorum. Bugünlerde yatağa erkenden giriyorum ve günde sekiz uyuyabilirsem çok mutlu oluyorum. Sanırım uykuyu seviyorum.




