Vera Wang: Dokusunda onur var
Harper's Bazaar
Resepsiyonist, “Vera geliyor” dediğinde sesinin ekosu, Vera’nın kendisi gibi tüm salonda yankılanıyor. Bir anda asıl ilgi odağı-tasarımcı Vera Wang- kapıdan içeriye giriyor. İnce gri kürkünü omuzlarına düşürüp kuğu kadar narin bir edayla, bir sandalyeye oturuyor. Siyahlı kahverengili, uzun kollu Rick Owens tasarımı tişörtü, bir nevi üniformasına dönüşen siyah taytı, siyah, deri dolgu topuk ayakkabıları dikkat çekici. Neredeyse beline kadar uzanan kömür siyahı saçlarını, el örgüsü kaşmir bir şapka tamamlıyor. Bu görüntüsüyle yılda bir milyar dolar geliri ile 61 yaşında bir kadından çok, 16’lık gotik bir genç kızı andırıyor. Vera Wang o günkü kıyafeti için “Elime ilk geçenleri giyip çıktım,” diyor. Sanki yine o, 16 yaşındaki vurdumduymaz genç kız, odasında yere fırlattığı giysilerden bir şeyler üstüne geçirmiş gibi. Oysa tarzı, bu kadar da plansızca görünmüyor. Wang de zaten; “Uzmanlığım, çalışmamış gibi görünmek” diye ekliyor hemen. Wang, üzerindeki Rick Owens tasarımı tişörtü, eşi Arthur Becker ile birlikte paylaştığı Park Avenue’daki dubleks dairesinde bulunan ve özellikle tişört koleksiyonuna ayırdığı odadan alıp giydiğini söylüyor.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Tişörtlerin hepsi tasarımcı tarafından özenle düzenlenmiş ve hemen hepsi de Wang’in “Armani renkleri: Kısacası gri, siyah ve lacivert” diye açıkladığı tonlarda. “Binlerce tişörtünüz var mıdır?” sorusuna gülerek ‘Evet’ anlamında başını sallıyor. “Kaç tane olduğunu saymam bile mümkün değil.”Vera’nın yakın arkadaşı Michael Kors onu; “Vera siyah kuşak bir alışveriş koliktir” diye tanımlıyor. İkili, ‘80’lerde Kors, Lothar’s’ tahenüz bebek yüzlü, yeni yetme bir tasarımcıyken tanışmışlar. Kors, Wang için; “O bir moda fırtınasıydı” diyor. Vera Wang, Kors’un butiğine ilk geldiğinde neredeyse rafl ardaki ürünlerin yarısını toparlayıp kasaya götürmüş. Sonra bir anda yanında cüzdanı olmadığını fark edip “Hemen biriyle çek göndereceğim” diyerek çıkıp gitmiş. Kors şimdi bu anı ; “Mağazadaki çalışanlar, Vera’nın bir daha geri gelmeyeceğini söylemişti. Ama bir süre sonra gerçekten ondan bir çek geldi,” diye aktarıyor.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Herkesin bir Vera anı var; efsanevi moda editörü ve aynı zamanda Wang’in ilk patronu, ‘rehber’i ve çok sevdiği arkadaşı Polly Ellen Mellen’ın bile. Mellen, Wang’in Vogue’a geldiği günü hatırlayarak “Asla unutamayacağım, akıl almaz bir gündü” diye anlatıyor. “Üzerinde beyaz krep-dö-şin bir Yves Saint Laurent elbise vardı. Kırmızı ojeli uzun tırnakları ilk anda dikkatimi çekmişti. Tabii bir de çok güzel, yüksek topuklu ayakkabıları. Ona ‘Vera, çok yoğun bir tempoda çalışıyor olacağız ve üstümüz başımız dağılacak. Bana kalırsa sen eve git ve kıyafetini değiştirip öyle gel’ dedim. ''Vera’nın enerjik, dikkatli, hiçbir zaman şikayet etmeyen bir yapısı vardı'' diye anlatmaya devam ediyor Mellen. “Yaptığı işlerde çok iyiydi. Tüm bu özellikleri sayesinde kariyerinde birdenbire yükseldi.” Wang ise Mellen ile ilgili çok net bir sahne hatırlıyor; yağmurlu bir gün New York’ta Metropolitan Müzesi’nde gerçekleştirdikleri bir çekimdeler. “Büyük bir hata yapmıştım ve çekimde kullanacağımız şapkalardan birini ofiste unutmuştum. Polly gidip şapkayı almamı söyledi,” diye bahsediyor o günden Wang. “Ama cüzdanım yanımda değildi ve taksiye de binemezdim. Hemen ileride, fotoğrafçımız Patrick Demarchelier’nin çekim karavanı duruyordu. Gidip ondan borç aldım. Şimdi ne zaman Metropolitan Müzesi’ne gitsem hala o günü hatırlarım.
Vera Wang: Dokusunda onur var
”Vera’nın sıra dışılığı ve spontane oluşu etrafındaki herkesi büyülüyor. Kors, Wangile 80’lerde Dolly Parton’ı izlemeye gittikleri günü hatırlıyor ve anlatırken hala gülüyor: “Vera’yı almak için evine uğradım; Fendi’den kürklü bir ceket vardı, bana göstermek istiyordu. Kulağına Paloma Picasso’dan pinpon topunu andıran altın küpeler takmıştı. Bana döndü ve ‘Üstüme sadece bu ceketi giyeceğim’ dedi. Altında da dansçı taytı vardı. 80’ler için fazlasıyla sıra dışı bir kıyafetti bu. Arabadan indiğimizde herkes ‘Yoko!’ diye bağırmaya başladı. Vera bana döndü ve şöyle dedi; ‘Neden beni her defasında Yoko Ono ile karıştırıyorlar anlamıyorum. Ben Çinliyim, Japon değil. ”Wang’in, içinde bulunduğu sektördekilerin aksine dışa dönük, sosyal bir kişiliği var. En sevdiği içki, votka ve dans pistine ilk çıkan isim daima o. Ayrıca çok lüks, evini aratmayacak konfor ve şıklıkta bir karavanı var. “Vera kurmalı bir oyuncak gibi. Enerjisi asla bitmiyor, büyülenmemek elde değil” diyor Lisa Jackson. İç mimar Jackson, Vera Wang’in 20 yıllık en eski arkadaşlarından. Jackson; “Eğer evdeyse eğlence onun evinde yaşanır. Evi kesinlikle bir gece kulübüne dönüşür.” diye ekliyor. Çoğu pazar akşamı Wang’in evinde, Barbara Walters’dan Belediye Başkanı Michael Bloomberg’e birçok önemli isim, onun o pahalı rezidansında eğlenirken, 30 yıllık aşçısının hazırladığı Çin mutfağının tadını çıkarıyorlar.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Wang’in esprili biri olduğu herkesçe biliniyor. “Kendimle ve işimle dalga geçmeyi seviyorum. Eğer gülerek işimi yapıyor olmasaydım, sanırım bugün burada olamazdım.” Kişiliğinin bu yanı, özellikle Beyaz Saray’a yaptığı bir ziyarette yaşadıkları düşünüldüğünde çok anlam kazanıyor: Zamanın First Lady’si Hillary Clinton tarafından bir öğle yemeğine davet ediliyor Vera Wang. “Tam Beyaz Saray’a varmak üzereydik ki, bir anda Vera’nın ayakkabılarından birinin kahverengi, diğerinin lacivert olduğunu fark ettim” diye kahkahalarla anlatıyor Michael Kors.“Beyaz Saray’a gidiyor olmanın verdiği telaş ve heyecanla, aynı model iki ayakkabının farklı çiftlerini giyip çıkmışım. Bu, Beyaz Saray’a ilk davet edilişimdi ve çok gergindim. Oscar de la Rentave Michael’ın bana çok güldüklerini hatırlıyorum” diyor Wang. Omuzlarını silkiyor. “Olan olmuştu, ne yapabilirdim ki?” Neyseki yine Beyaz Saray’da, geçen Ocak ayında katıldığı akşam yemeği daha sorunsuz geçiyor.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Vera Wang, etkileyici kişilerle çevrili olmaya çok da yabancı değil aslında. Seçkin bir işadamı ve Paris’teki couture defilelerini kaçırmayan zarif bir annenin kızı olarak büyüyor. “Annem son derece kontrolcü, fazlasıyla mükemmeliyetçi bir kadındı. Bense her zaman biraz daha hippi olmaya eğilimliydim” diyor. “Kaplan kadınlardandı; çok dişliydi. Ama yine de ona hakkını vermem gerek çünkü beni kendimi bulmam konusunda cesaretlendiren annemdir.” Şimdi Wang kendi kızları 17 yaşındaki Josephine ve 20 yaşındaki Cecilia’nın üzerinde daha az baskı kuran bir anne olmaya çabalıyor. “Kızlarıma bağımlı olarak yaşayamam. Hayat öyle değil ve benim de tek arzum onların kendi kendilerine yetebilen bireyler olmaları. ”İki kızı da onun çizdiği yoldan ilerlemeye hevesli değil; Wang bunu da umursamıyor. “Onları anlayabiliyorum; eminim beni hep aşırı yorgun halimle hatırlıyorlardır.”
Vera Wang: Dokusunda onur var
Sekiz yaşından itibaren sabahın erken saatlerinde uyanıp saatlerce çalışıyor Wera Wang. O günlerdeki uğraşı, buz pateni. Sarah Lawrence’ta üniversitedeyken, ailesi küçük kızlarınınbuz pateni şampiyonu olmasını bekliyor.“Hem okul hem de Olimpiyatlar için gece gündüz saatlerceçalışıyordum. Ama sonuçta ikisinde de çok başarılı olamadım. Bubana büyük ders olmuştu” diyor. “Annem tabii ki her ikisinde debaşarılı olmamı bekliyordu.”Aksine Wang, okul yıllarında ‘60’lların modeli ve aynı zamandaokul arkadaşı olan Penelope Tree sayesinde bambaşka bir dünyaya yakınlaşma şansı yakalıyor. Kampüse Wang’in Porsche’si ile gelen Treeile ilgili hayatını değiştirecek bir anısını anlatıyor kahkahalar eşliğinde;“İlk Noel tatilinden döndüğümüzde Penelope ‘Londra’da David Bailey ile beraberdik’ demişti. Oysa ben bütün o tatili New Jersey’de buz pateni yaparak geçirmiştim. Bir anda Penelope ile yaşamlarımızın ne kadar farklı olduğunu anladım. O, Harvard-Yale arasındaki futbol maçlarına giderek vaktini boşa harcamıyordu.”
Vera Wang: Dokusunda onur var
Mezun olduktan sonra Wang kendini tamamen modaya adıyor. “Bu iş müzik yapmak gibi bir şey. Zamanı geldiğinde sizi çağırıyor. Saatler boyu süren çalışmalar, yalnızlık, kendini tamamen adama durumu... Benim açımdan oldukça obsesif bir işti” diye anlatıyor. “Babam uzun süre ne yaptığımı anlayamadı,” diyor ve o anda Paris’ten sadece kızını görmek için gelen babasıyla yemek planını, Arthur Elgort ile çekim yapacağı için nasıl iptal ettiğini anımsıyor. “Place de la Concorde meydanının tam ortasında üzerimde iğnelerle süslü militer bir ceket vardı; saçıma bandana takmıştım. Sanırım teröriste falan benziyordum. Babam bana bakıp: ‘Şu saçlarını tarayıp üzerine bir elbise giysen ve yemeğe gitsek nasıl olur?’ diye sordu. ‘Hayır’ dedim. Bu sefer ‘Neden bunu yaptığını anlamıyorum’ dedi. ‘Ben anlıyorum’ cevabını verdim.”
Vera Wang: Dokusunda onur var
Vera Wang’in kendi düğünü aslında gelinlik markasının da çıkışı oluyor. 1989’da hala Ralph Lauren’de tasarım direktörü olarak çalıştığı günler. O sıralar piyasada yapılanları çok sıradan bulduğunu ve bu soruna yaratıcı bir çözüm, bir soluk getirmek istediğini hatırlıyor. Bu amaçla kendi markasını yaratmak için iyi bir terziyle çalışmaya başlıyor. İlk başta sade, beyaz payetli elbiseler tasarlıyor. Bir sonraki yıl, babasından aldığı fonla kendi markasını kuruyor. Kısa bir süre sonra da gelin adaylarının düğünleri için aranılan tek isim haline dönüşüyor. “Fark yaratabileceğim, çok müsait bir alan olduğunu gördüm ve o kapıdan girdikten sonra başka işler de yapabileceğimi anladım” diyor.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Öngörüleri doğru çıkıyor: 2000 yılında başladığı hazır giyim koleksiyonunun yanı sıra David’s Bridal ile bir başka koleksiyon oluşturarak Vera gelinliklerinin her ekonomik sınıftan ve her bedende kadın için uygun hale gelmesini sağlıyor. (Gelinliklerin yanı sıra Vera Wang imzalı giysiler, porselen takımları, ayakkabılar, hatta parfümlerde satışta.) Bugün, her gelinin hayali Vera’nın gelinliğiyle bir düğün. “Her zaman Vera’nın güçlü kişisel stiline hayran oldum. Yoğun, güzel ve modern kadın olarak onun kendi hayatıyla herkese ilham olduğunu düşünüyorum” diyor Ralph Lauren.
Vera Wang: Dokusunda onur var
Wang, 2006 yılında, tam da İlkbahar - Yaz 2007 defi lesinin sabahında vefat eden babasından hiçbir zaman kariyeriyle ilgili bir onay, tebrik ya da olumlu tepki alamıyor. Belki de bu yüzden, asla şöhretin baştan çıkarıcı büyüsüne aldanıp işini şansa bırakmıyor. “Eğer işimde, güvenli bir liman olarak gördüğüm herhangi bir aşamada takılıp kalsaydım, bu benim kariyerim için çok büyük bir hata olurdu. Çünkü hayatın hiçbir alanında bu tür kolaycılığı sevmedim. Hiçbir zaman doğru olanı seçmedim. Hep kendi irademle seçtiklerimle ilerledim. Bildiğim bir gerçek varsa o da sanatçı bir ruha sahip olduğum. Ve o olmadan nasıl yaşanır gerçekten bilmiyorum.”