Artistik İzlenimler | Whitney Bienali 2024
KÜLTÜR & SANAT

Artistik İzlenimler | Whitney Bienali 2024

Daha cesur, daha radikal, daha sorgulayıcı…

GÜNCELLEME TARİHİ: 30 Nisan 2024

Yazar: Ayşe Sarıoğlu

Whitney Bienali 2017 yılından sonraki en iyi bienal. Daha cesur, daha radikal, daha sorgulayıcı. Ama hep pozitif ve iyimser. İyimserlik ve pozitiflik Amerikalıların genel felsefesi. Hep umut var, bu umutla birlikte bu sefer biraz kırılganlık ve yorgunluk da. Mesajlar açık, direkt. Bu yılki Bienalde bana göre neyi görmek isterseniz onu görüyorsunuz ve neyi duymak istiyorsanız onu duyuyorsunuz ki bu özellik 2024 Bienali’nin geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Sanat ruhunun yaşı olmaz, sanat sanatçıyı hep dinamik ve genç tutuyor. Bu yılki Bienal’de birçok sanatçı ile tanışma fırsatını buldum ve Bienalde yer alan işlerini ilk ağızdan dinleme ayrıcalığını yaşadım. Hepsini çok heyecanlı ve yaptıkları işlere verdikleri mesajlara çok inançlı ve güvenli buldum. Bu güven, inanç, adanmışlık, tutku kolektif bir Bienal ruhu yaratmış. Bence bu yılı özel yapan bu ruh ve inanç. 2017 yılından sonra tekrar vücut bulmuş.

Bienal’deki konular ve mesajlar özenle seçilmişti. Amerika’daki çok sesliliği, çeşitliliği ve farklılığı temsil eder nitelikteydi. Burada her milletten insan var, her ülkeden. Seçilen sanatçılar sadece yaş farklılıklarını yansıtmıyordu, aynı zamanda bu coğrafi farklılıkları da yansıtıyordu. Ve her yaştan sanatçı kökenindeki ülkenin gerçekliklerini ve sorunlarını paylaşmıştı. 

Bunlar, yerli haklarını, ırkı, kürtajı, engelliliği, ekolojik yıkımı, soylulaştırmayı ve cinsiyet akışkanlığını, politik problemleri içeren konulardan oluşan dikkatli bir kontrol listesinden üretilmiş gibi görünüyor. Sorunlar önemlidir ve çoğu durumda acildir. Ancak eserdeki ifadeleri çoğu durumda zayıf, baştan savma ve karmaşık, beyin tüketen metinler olmadan da anlatmanın mümkünlüğünü ve anlaşılırlığını görmek anlamlıydı.

Tabii bu mozaiğe cinsiyet farklarını da eklememiz gerekiyor.

Bu yılki Bienali bu anlamda daha fazla lokal ve duygusal bulduğumu söyleyebilirim. Ve bu yılki Bienal’in geçmiş yıllara göre daha fazla politik mesajlar içerdiğini de. Mesajlar sade ve kolay anlaşılırdı. Bu sadelik ve kolaylık mesajların size dokunmasını ve aklınızda ruhunuzda yer etmesini sağlıyor. Ve öyle de oldu. Bu yılki Bienal yeni gelen artistlere de yeni yollar açtı ve ilham oldu. Bu yılki işlerden tamamını hatırlıyorum, hepsi aklımda kaldı. Çünkü Whitney Müzesine iyi yerleştirilmişti. İyi seçilmesinin yanında, her biri yer aldığı alanda nefes alıyordu, yaşıyordu ve hem diğer işlerle bütünleşiyordu hem de diğer işlerden ayrışıyordu. Yeterli sayıda hatta az sayıda iş vardı diyebilirim. Bu az sayıda seçilmiş iş Bienal’i kolay anlaşılır ve unutulmaz kıldı.

Benim favorilerim, Isaac Julien'in çok ekranlı video enstalasyonu bu bienali görmek için başlı başına yeterli bir neden. Julien yılın bir bölümünde Kaliforniya'da yaşayan bir İngiliz. Başrollerinde André Holland ve Danny Huston'un yer aldığı 31 dakikalık filmi “Once Again… (Heykeller Asla Ölmez)”, muhteşem şarkıcı-söz yazarı Alice Smith'in de rol aldığı bir film. Douglass'ın yönettiği film, birden fazla ekranda kübist tarzda ilerliyor. Julien, yalnızca birkaç ustaca vuruşla (sanatsal sezgi çok etkili olabilir!), Avrupa modernizmi, Afrika sanatı, sömürgecilik ve tazminatla ilgili bir dizi endişe verici ve süregelen tartışmayı sentezleyip damıtıyor. Kurgu ve oyuncu kadrosu, müzik kullanımı ve Julien'in şiirsel imgeleminin tümü, baş döndürücü temalarını zengin bir insanlıkla dolduruyor, yüce fikirlerle sersemletiyor, onları arzulayan bedenlere ve inandırıcı psikolojilere bağlıyor.

Torkwase Dyson'ın anıtsal soyut heykellerini Whitney'in beşinci kattaki terasında yer alıyor. Bir mola için, temiz bir bahar havasını solumak için hatta arkadaşlarla oturup birkaç fikir ve yorumu paylaşmak için bu yaşayan heykeller ideal ve çok görkemli. Dyson’ın çalışmalarındaki cesaret ve özgürlük baş döndürücü.

Kiyan Williams'ın İmparatorluğun Kalıntıları II veya Dünya Efendinin Evini Yutuyor (2024), Beyaz Saray'ın kuzey cephesinin topraktan yapılmış bir heykeli ile doruğa ulaşıyor. Batan bir gemi gibi. Rüzgarda ters bir Amerikan bayrağı dalgalanıyor. Ancak Beyaz Saray toprak tarafından yutulmuyor, topraktan yapılmış gibi görünüyor. Beyaz Saray'ın bu tersine çevrilmiş hali düşündürücü. Mesajlar hayli baş döndürücü. Carmen Winant'ın kürtaj kliniklerindeki günlük çalışmaları gösteren fotoğraflardan oluşan fotoğraftan duvarı, ülkedeki kadınların en büyük kırılganlıklarından birine parmak basıyor.

Harmony Hammond'un sevgi, coşku dolu yumuşaklığı ve saflığının ardındaki gücü, cesareti ve yılmazlığı çimento benzeri beyaz yüzeyli işlerine yansımış. 80 yaşındaki bu kadın artist beni en çok etkileyenlerden biri. İşlerinde iyimserlik, cesaret, güç ve umut var. Feminist sanat akımının öncülerinden olan bu Amerikalı artistin mesajları feminizmin ötesinde bir kadın yumuşaklığındaki gücüne parmak basıyor.

Altıncı katın geniş penceresinin önündeki kehribardan yapılmış dikdörtgen heykeli ile sanatçı Aparicio bal rengi kehribarın içine gömülü bulunan parçaların ortaya çıkmasını amaçlıyor. Edde Rodolfo Aparicio, ABD'deki göçün gidişatına, özellikle de 20. yüzyılın ortalarında Orta Amerikalı ve Meksikalı işçilerin gelişine, ardından da kehribar ağaçlarının ortadan kaldırılmasıyla eş zamanlı olarak sınır dışı edilmelerini bir referans olarak varsayıyor. 

81.’si düzenlenen Whitney Bienal’i “Even Better Than the Real Thing - Gerçek Şeyden Daha İyi” 11 Ağustos’a kadar Whitney Museum’da izleyicisi ile buluşuyor. Mutlaka görülmeli! Whitney küratörü Chrissie Iles ve Meg Olni'yi ortaya koydukları bu başarılı iş için kutluyorum.