Artistik Portreler: Denis Piel
LIFESTYLE

Artistik Portreler: Denis Piel

Artistik Portreler'in Mart Ayı Konuğu: Denis Piel

GÜNCELLEME TARİHİ: 7 Mart 2025

Yazar: Ayşe Sarıoğlu

Denis Piel’in Staley Wise Galeri’deki açılışına davetliydim. Staley Wise hep moda ile ilişkili fotoğrafları sergiler. Çok sayıda sergilerine katıldım, hepsi moda fotoğrafçılarının güzel işleri idi. Ama bu seferki moda fotoğrafının ötesinde bir şeydi. İşte o zaman Denis ile röportaj yapmaya karar verdim. Kendisi Fransa’dan açılış için gelmişti. Her zamanki gibi hiç vakit yoktu. Ertesi gün New York’tan ayrılıyordu. Fotoğraflarından çok etkilendiğimi söyledim, çok kısıtlı vaktine rağmen beni kırmadı. İki tutkulu insan sabahın erken saatinde Staley Wise Galeri’de buluştuk. Günlerden cumartesiydi.

Ayşe Sarıoğlu: Bana söyler misin fotoğrafların nasıl böyle duygu ve ruha sahip? Benimle konuşuyorlar. Bu röportajı yapıyor olmaktan çok heyecanlıyım. Sebebi bu olsa gerek. Bunu nasıl başarıyorsun söyler misin? Fotoğraflar nasıl konuşabiliyorlar?

Denis Piel: Bence resimlere bu şekilde tepki vermen, üretmeye çalıştığımın doğrudan yansımadır. Fotoğraflarıma bakan bir kişi onlarla etkileşime geçebiliyorsa ben başarmak istediğim şeyi başarmış oluyorum. İnsanlara dokunmak… İlişkiler, duygular, hareketler ve hikayeleri anlatmak. Fotoğraflarımla etkileşim demek hikayenin fotoğraflarımda devam etmesi demek. Onlara her baktığınızda, başarmak istediğim temel şey hikayede devam eder.

AS: Hikayelere inanır mısın? Çekimlerinde hikaye yaratır mısın?

DP: Her diziyi kurduğumda, hikaye peşinden gelir. Hikaye kendiliğinden gelişir. Yani görsel olarak gerçekleşir. Ayrıca, başarmaya çalıştığım senaryo ilişkisinin bir tür sınırını belirlerler. Bu hikayenin kendiliğinden gelişmesi ile ben oyuncuları kendi rollerini oynamak konusunda kışkırtır ve cesaretlendiririm. Gördüğümü kamerama yansıtmaya başlarım. Senaryo geliştikçe hikaye ve roller gelişir. Ben hareket etmeye devam ederim. Oyuncuyu belirli bir şekilde hareket etmeye teşvik ederim, süreci değiştirmek için bir düşünce veririm. Bu şekilde başka bir şey olur, ben istediğimi alıncaya kadar süreci yönetir, oynarım.

AS: Sen o zaman önce hayal ediyorsun, bu hayale göre hikayeyi yazıyorsun ve uyguluyorsun.

DP: Evet bir hikaye yaratmayı hayal ediyorum. Ancak hikaye yaratıcı süreci içerir. Onlara taslağı veriyorum. Ne yaptıklarını yakalıyorum. Yaptıklarını biraz değiştirebilirim. Duygusal olarak daha güçlülerse, o kişinin size tepki verme şekli de değişir. Orijinal senaryoya göre insanlara oynayacakları rolü veririm. Onların rollerini üstlenmelerine izin veririm.En iyi sonuçla ilgili beklentilerimi karşılayamazsam rolleri değiştiriyorum. Temel olarak bir yönetmen gibi çalışırım, bir fotoğrafçı olarak değil. Süreci her aşamasında yönetirim, insanları yönlendiririm.

AS: Dolayısıyla her şey kendiliğinden akışında gerçekleşiyor.

DP: Duruma gerçeklik katmaya çalışırım. Gerçeklik duygusal gerçeklik. Özellikle de insanlar dahil olduğunda, aralarındaki ilişki. Her durumda temelde hikayeyi anlatır.

AS: Denis, kendini çekime nasıl hazırlarsın? Brief mi alırsın? İlk modeli mi görürsün? Mekana mı gidersin?

DP: İlk kıyafetleri görürüm, neyle anlaşma yaptığımı bileyim diye. Sonra muhtelif mekanlara göre muhtelif hikayeler ya da senaryolar üzerinde çalışırım. Diyelim bunun için 10 günüm mü var. Bu 10 günde bunları sıralarım. Sonra editör ile konuşur olasılıkları sunar, mutabık kalır. İlerlerim.

AS: Senin hikayen ne? Hepimizin bir hikayesi var? Hikayeler yaratıyoruz, seninkini merak ediyorum.

DP: Ayşe, bugün benim doğum günüm. 81 yaşındayım. 81 yıllık hikayem var, belki azı kaldı. Bu 81 yıla çok şey sığdı, anlat anlat bitmez. Hayat inişli çıkışlı. Benimkisi de öyle. Hep öyle oldu. Hikayemin temelini bağımsız olmak ve yaratıcı olmak olarak özetleyebiliriz. Macerayı, keşfetmeyi seviyorum. Hayatın kendisi bir macera.

AS: 81 yılda yaşadıklarından mutlu musun?

EP: Mutluyum ki halen buradayım. 

AS: Peki, kuvvetli ve zayıf yanların neler?

DP: Kuvvetli taraflarım, tutarlılığım ve disiplinim.

AS: Evet sende disiplini çok yakaladım. Zayıf yanların, yoksa yok mu?

DP: Olmaz mı dolu. Anlat anlat bitmez. En iyisi çok anlatmayayım.

AS: Belli ki kendin ile ilgili konuşmayı pek sevmiyorsun. Peki fotoğrafçılık maceran nasıl başladı. Ne zaman ve nasıl fotoğrafçı olmaya karar verdin? Fotoğrafçı olmayı sen mi seçtin?

DP: Fotoğrafçı olmayı ben seçtim. Çok erken yaşlarda okulu terk ettim. Yaşamımı devam ettirmek için çalışmak zorundaydım. 16 yaşımda baskı işinde baskıcı olarak çalışmaya başladım. Büyük printerlarda magazin, gazete basıyordum. Üvey annem reklamcılık işinde çalışırdı. Bana 12 yaşında iken kamera aldı. Ve beni her şeyi gözlerimle görmem konusunda cesaretlendirdi. Printer işinde çalışırken dergi ve gazetelerde basılmak üzere fotoğraflar gelirdi. Onları incelerdim ve sonunda 17 yaşımda bu fotoğraflardan daha iyisini çekebileceğime karar verdim ve fotoğrafçılık maceram böylece başlamış oldu. Çalıştığım baskı atölyesine bunu açıkladım. Çok iyi insanlardı. Bana işi tamamen öğretmişlerdi ve beni de çok severlerdi. Bana yanlış yaptığımı söylediler. Dediler ki biz printer atölyesi olarak burada hep var olacağız. Sen de burada bir meslek edindin. Fotoğrafçılık zor iş, var olup olamayacağın bile belli değil. Onlara dedim ki ben kararımı verdim, fotoğrafçı olacağım. Yapmayı arzuladığım iş bu. Şunu da belirtmem gerekir ki bu printer atölyesi artık yok, çünkü çok erken zamanda teknolojiye yenik düştüler ve işlerini kaybettiler. Ben halen buradayım.

AS: Peki sonra fotoğrafçılık ile ilgili kurslar mı aldın?

DP: Kurslar değil, Avustralya’da kolejde Genel Fotoğrafçılık okudum. Dünya tatlısı bir profesörüm vardı, sürekli kavga ettiğim. Her şeye teknik açıdan yaklaşırdı. Bense işin hep Artistik tarafındaydım. Sürekli tartışırdık, sonra iyi arkadaş olduk. Bana çok şey kattı. 22 yaşında Avustralya’da kendi fotoğraf stüdyomu açtım. 

AS: Peki sonra fotoğrafçılıkta yolunu nasıl buldun? Hangi alanda uzmanlaşacağını nasıl seçtin?

DP: Zihinsel bir karar. Lizbon’da ticari bir stüdyom vardı. Kendi vizyonumu yaratmayı öğrendim. Kendi hikayelerimi yazmayı keşfettim. Reklamcılık alanında da çalışıyordum, moda alanında da. Moda alanında yarattığım hikayeleri daha çok beğendim. Sonra moda alanındaki potansiyelimin daha fazla olduğuna karar verdim ve moda alanına yöneldim. 

AS: Moda’ya bir özel ilgin var mı?

DP: Sadece iş olarak ilgim, fotoğrafçı olarak. O zamanlar Amerikan Vogue ile çalışıyordum. Bütçelerimiz sınırsızdı, bu da bana büyük bir yaratım ve üretim özgürlüğü sağlıyordu, modayı seçmemin sebeplerinden biri de bu sınırsız bütçelerin sağladığı sınırsız olanaklardı. Bu alandaki en büyük mentorum Conde Nast’ın Yaratıcı Yönetmeni Alexander Liberman idi. American Vogue’nda bana çok çok destek oldu. O başardı, ben başardım. Bana çok büyük bir yol açtı. American Vogue ile sözleşme yaptım, çok özgün işler çıkardık. Alexander Liberman ile yaptığım işler hayatımı değiştirdi. Beni seçmiş olmaları benim için büyük bir şanstı.

AS: İyi bir çekim için olmazsa olmazın nedir?

DP: Olmazsa olmazım, istediğimi yaratma özgürlüğü. Bu özgürlüğe modanın tanıdığı sınırlar çerçevesinde hep sahip oldum. 

AS: Herhangi bir modelle herhangi bir mekanda çekim yapsan o fotoğraflarına da anlam ve duygu yükleyebilir misin?

DP: Bu süreç çok iş birliği içinde ilerleyen bir süreç. Moda fotoğrafçısı iken hep hangi model ile çalışacağımı ben seçtim. Tabii ki Editör ile her zaman işbirliği içindeydim ve hep hem fikir kalarak ilerledim. İlham almadığım bir mekanda çalışmak istemediğim bir model ile çalışmadım. Hem çalıştığım mekan hem de model ile olan etkileşimim son derece önemli. İlham almam ve yaratmak istediğim hikayede yer vermek istemem önemli.

AS: İstediğin sonuca ulaşmak için max. kaç kere çekim yaptın?

DP: Tek seferlik çekimlerde bir şey söylemek zor. Senaryonun gelişebileceği yere odaklanmak gerekiyor. Eğer heyecan varsa senaryo gelişmeye olanak tanıyorsa olasılıklar varsa bazen 10 dakikada yakaladığım olduğu gibi 1,5 saatte yakaladığım da olabilir. Seri çekimlerde 10-12 gün sürdüğü oluyordu.

AS: Senin için mood’un ve yaratıcılığın açısından en iyi zaman var mıdır?

DP: Benim için böyle bir zaman yok. Anlatmak istediğim hikayeye ve mekana göre herhangi bir zaman olabilir. Ben çekim yapacağım mekanı günün erken saatinden başlamak üzere gün boyu gözlerim. Işığın durumuna bakarım. Elimde önceden hazırladığım haritam hazır olur. Bu çekim haritama ve ışığın durumuna göre çekimlerimin saatlerini ayarlarım.

AS: Senin için en unutulmaz çekimin hangisiydi?

DP: Bütün çekimlerim unutulmazdı. Seçim yapamam. Ama kişisel olarak en unutulmaz çekimlerim Padiéscapes Projesi çerçevesinde şu anda yaptığım kişisel ve sanatsal çekimlerim. Bu çekimlerimde elbise yok, bazen model bile yok. Sadece doğa, bitki, insan doğa ilişkisi, çıplak, doğal, yalın. Bazen bitki, çiçek, insan. Beni şu anda en çok heyecanlandıran işlerim bunlar.

AS: Yaşamında şanslı olduğunu düşünüyor musun?

DP: Hiç şüphe yok, çok çok şanslıyım.

AS: Bütün bu yolculuğunda bizim ile paylaşmak istediğin bir anın var mı?

DP: Özel olarak paylaşmak istediğim aklıma gelen bir anım yok.

AS: 60 yıldan fazla meslek hayatın var. Bu 60 yıllık çalışma hayatında hangi markalarla çalıştın? Çalışmaktan en keyif aldığın marka hangisi oldu?

DP: Bütün markalarla çok keyifle çalıştım. Ama galiba bana en fazla ilham veren marka sıfırdan kurduğumuz ‘Donna Karan’ oldu. O yıllarda sanırım 1984-1985 yılları idi hem markanın kurucusu Donna Karan ile hem de markanın ajansı ile çok yakın çalışma fırsatını buldum. Benim için yine bir şanstı. Çünkü Donna Karan ile bakış açılarımız çok uyumlu idi. Biz kıyafetlerle ilgilenmiyorduk. Kadınlarla ilgileniyorduk. Merkezde kadınları nasıl tasvir ettiğimiz duruyordu. Bu çok heyecan verici. Bir gün Alex benim kitabıma bakıyordu ve dedi ki senin görevin kadınları fotoğraflamak. Bu işi çok iyi beceriyorsun. Bütün focus alanım bu. Evet bu doğruydu. Bu yüzden Donna Karan ile çok iyi işler çıkarma fırsatını yakaladık.

A: 16 yaşından beri fotoğrafçılık yapıyorsun. 65 yıl, dile kolay. Bu yılların kaç yılı New York’ta geçti ve hangi yıllardı? Bu yıllara kariyerinin en üst noktaları diyebilir miyiz?

DP: Evet kariyerimin en top noktaları New York’ta geçti.1979 yılından itibaren aralıklar da dahil 26 yılım New York’ta geçti. Ama bildiğin gibi bütün dünyada çalıştım. Londra, Paris, Lizbon bunlar arasında.

AS: Fransa’da doğdun, Avustralya'da büyüdün. Amerika’da mı eğitim aldın?

DP: Daha önce belirttiğim gibi ben tam olarak temel eğitimimi tamamlamadan okuldan ayrıldım ve çalışmaya başladım. Hikaye yazmayı çok sevdiğimden en büyük tutkularımdan biri de film idi. Film okumak üzere NYU’ya başvurdum, lisans eğitimine tam olarak eğitimimi tamamlamadığım için kabul edilmedim. Ama yine de Amerikan Vogue dergisine kabul edildim. Çünkü Alexander Liberman’ın deyimi ile bu alanda olağanüstü bir yeteneğim vardı. Ancak daha sonra üniversiteye, Amerikan Vogue dergisi’nden Alexander Liberman’ın bu alanda olağanüstü bir yeteneğim olduğunu belirten ve beni almalarını tavsiye eden bir mektup yazması üzerine kabul edildim.

AS: NYU’da film okuyamadın, ama daha sonra film çektin.

DP: Evet 100’den fazla TV reklam filmi çektim. Birçoğunun senaryosunu yazdım. Hem de yönettim. Donna Karan’ın filmlerini çektim. O filmler benim için önemliydi. Meslek hayatımdaki gelişimime çok katkısı olan işlerden biri oldu. Ve sonra kendi filmimi çektim. ‘Love is Blind.’ Bu film hayatımı değiştirdi. Film evliliklerinin ilk yılındaki kör bir çiftin hikayesini anlatıyordu. Bu filmden sonra ticari çalışmayı bıraktım ve kendim için ve sanatsal projelerim için çalışmaya başladım.

AS: Tüm yolculuğun ve deneyimlerin yeteneğin ile gelişti, yolunu yeteneğin ile buldun eğitimin ile değil öyle değil mi?

DP: Evet ama iyi eğitimli büyük bir takım ile alçak gönüllü bir iş birliği ile çalıştım. Hep yaratıcılık benden geldi. Ama uygulamada biz büyük bir takım idik. Bu takım benim ile oyunu oynamaya ve paylaşmaya hep hazırdı. Bu paylaşım ve heyecan kişisel bir başarıydı benim için.

AS: Kendini çekime hazırlamak için yaptığın herhangi bir ritüelin var mı? Ruhunu beslemek için, ilham almak için, rahatlamak için…

DP: Hayır çekim ile alakalı kendim için yaptığım bir şeyler yok. Ancak yaptığım hazırlıklar var. Çekeceğim portreyi anlamak, geçmiş çekimleri incelemek,analiz etmek, neyle baş edeceğimi bilmek. Markaya, insanlara dokunmak. Duygusal olarak neyle karşı karşıya olduğumu görmek. Temelde insanları, ürünleri, markaları, durumu anlamak, analiz etmek, doğru okumak. Çekim öncesi konsantre olduğum şeyler bunlar.

AS: Çekim öncesi heyecanlı, telaşlı, endişeli olur musun?

DP: Hayatımı etkileyecek bir çekim olsa belki heyecanlanırdım. Bu çekimler her zaman yaptığım şeyler. Ne yaptığımı yapacağımı biliyorum, o yüzden özel bir heyecanım ya da endişem olmuyor.Bütün hayatım bu, hayatım boyunca yaptığım iş bu. 

AS: Fotoğraflarını görünce ne hissediyorsun? Ne düşünüyorsun?

DP: Bazen onları başarılı buluyorum, bazen başarısız. Başkalarının düşünceleri ile ilgilenmiyorum. Beğenmediğim fotolarım halen seçilmiş ve basılmış olabiliyorlar. Ana ben hala bunları başarılı bulamamış olabiliyorum. Ben kendi işlerimi herkesten fazla kritize ederim.

AS: Hangi model ya da modellerle çalışmaktan keyif aldın?

DP: Yeni bastığım kitabımda en çok yer alan model Rosemary McGrotha idi. Oradan anladım ki en çok çalışmaktan keyif aldığım modelmiş. Ancak ben modeller kadar aktrislerle de çalıştım ve aktrislerle çalışmaktan modellerle çalışmaktan çok daha fazla keyif aldım.

AS: Peki, arşivin var mı? Tüm fotoğrafçı arkadaşlarımdan biliyorum sizin mesleğinizde en önemli işlerden biri bu. Tüm arkadaşlarım arşivlerini yapmak için uğraşıyorlar.

DP: Çok haklısın, ben de şu anda onun üzerinde çalışıyorum. Fransa’da evimde arşivimi oluşturmaya çalışıyorum. Büyük iş. Arşivimi tamamlamak şu anki önceliklerim arasında.

AS: Arşivinde kaç fotoğraf var?

DP: Binlerce.

AS: Peki fotoğraflarında duygu ve ruhun yanında romantizm var? Birçoğu seksi bile değil, ama çok romantik. Bu romantizm nereden geliyor. Senden mi?

DP: Bu yorumunu duymak da beni çok heyecanlandırdı. Benim için bir başka başarı işareti. Bunu hiç düşünmedim sen söyleyinceye kadar. Ama galiba haklısın. Ben romantiğim.

AS: Ruhunu ve yaratıcılığını nasıl besliyorsun? Nelerden ilham alıyorsun?

DP: En büyük ilham kaynağım hayal gücüm. Bir de düzenli olarak çevremde ne olduğu önemli. Şu anki en büyük ilham kaynağım doğa.

AS: Evet şu anda yaşadığın çevre. Doğa modellerden daha mı seksi geldi sana?

DP: Biliyor musun insan vücudu ve doğa benim için aynı. İkisi de doğa. Giysiler başka bir şey , ben hiç ilgilenmedim. Kadınları hep çıplak doğal halleri ile fotoğraflamayı seçtim. Şimdi de doğada fotoğraflıyorum. Bu doğanın en masum hali. Doğarken çıplak doğuyoruz ve çıplak ölüyoruz. Ben bu doğal hal ile ilgileniyorum. Ben nature ile ilgileniyorum. İlişkilerle ve hikayelerle. Vücut ve doğa benim en sevdiğim kombinasyon. Bu doğal birlikteliğin güzelliği benim ilgimi çekiyor.

AS: Peki favori kameran nedir? Leica iyi bir kamera mı? Daha iyi bir sonuç için bir gizli formül var mıdır?

DP: Favori kameram yok. Leica tabii iyi kamera. Ben her türlü kamerayı kullanıyorum, belli başlıları Hasselblad, Leica, Deardorff 8x10. Yeni başlayanlar için en iyi kamera iPhone telefonun. Ticari fotoğrafçılıkta Leica Mükemmellik ödülünü kazandım. Gözünü ve kalbini kullanacaksın, başka bir sihirli formülü yok bu işin. Kamerayla da ilgisi yok. Sezgilerini kullanacaksın. Deneyeceksin, deneyeceksin.

AS: Digital photo mu yoksa Analog photo mu?

DP: İkisi de. Ben ikisini de yerine göre kullanıyorum. En iyisi İPhone, daha önce de belirttiğim gibi. Bugün İPhone’daki teknoloji en iyisi.

AS: Siyah Beyaz mı Renkli mi?

DP: Ürününe ve hikayesine göre değişir.

AS: Evinde karanlık oda var mı?

DP: Olmalı, ama yok. Projelerim arasında ilk fırsatta evimde bir karanlık odaya sahip olmak var.

AS: Fotoğraflarında teknolojiyi ne kadar kullanıyorsun?

DP: Teknoloji her zaman ilgimi çekti. Ama teknoloji benim onu sevdiğim kadar beni sevmiyor. Teknoloji yaratıcılığın bir parçası, ama benim hep kaçış noktam oldu. Ama farkında olarak ya da olmayarak. Ben teknoloji ile baş etme disiplin ve kararlılığını gösteremedim. En çok ihtiyacım olan Duygusal özgürlüğe bu alanda ulaşamadım. Şu anki projelerimden biri olan Padiéscapes, yaşadığım yerde doğayı ve çiçekleri fotoğraflıyorum. Sonra bu fotoğraflara renk ve ışık ekliyorum. Çok teknoloji ile ilgili.

AS: Beğendiğin ilham aldığın artistler kimler?

DP: Benim ilham aldığım artistler fotoğrafçılar değil film yapımcıları. Robert Frank, Bertolucci Francois Truffaut, Stanley Kubrick ve diğerleri.

AS: Ailede artist var mı?

DP: Evet amcam ve dedem. Amcam André Masson önemli bir artistti. Dedem Jean Baptiste Piel entellektüel bir dergi olan Critique’de sanat kritikleri yazardı.

AS: Staley Wise’daki kaçıncı sergin?

DP: Saymadım, Avrupa da dahil çok sayıda sergim oldu. 

AS: Fransa, Avustralya, USA, Fransa. Şu anda güneybatı Fransa’da yaşıyorsun. Ne zamandan beri ve seni Fransa’ya ne döndürdü?

DP: Uzun hikaye. Kısası, 9/11 oldu. Güneybatı Fransa’da doğanın içindeki şatoyu almıştım. 9/11 olunca NYC’u kapatıp Fransa’ya taşınmaya karar verdim.

AS: Moda ve medyadan sonra doğa. Orada mutlu musun ve bir gününü nasıl geçiriyorsun? 

DP: Genelde doğadayım, bir rutinim yok. Orada çok çok mutluyum. Padiéscapes projem üzerinde manzara fotoğrafları, çiçekler bitkiler doğa üzerinde çalışıyorum. Beşinci kitabım olan Rosemary’i yenice tamamladIm. Bu sergiye hazırlandım.

AS: O zaman senden doğa manzaraları ve Padiéscapes ile ilgili yeni bir sergi beklemeliyiz. Bu fotoğraflarda kadın figürünü kullandın mı?

DP: Evet bu fotoğraflarla bir sergi hazırlayacağım. Bu projemde sadece çiçekler, bitkiler, doğa manzaraları üzerine çalışıyorum. Saf haliyle doğa. Başka bir figür yok.

AS: New York’u özlüyor musun?

DP: Hiç özlemiyorum, orada çok mutluyum. Tabii ki unutulmaz yıllarımın bir çoğu bu şehirde geçti.

AS: Gelecek projelerinden söz ettik. Eklemek istediğin var mı?

DP: Evet asıl hayatımın retrospektifini hazırlıyorum. Heyecan ve tutkuyla. Tahmin ediyorum bu hayatımın birkaç yılını alır. Bunu sergilemek için müze gibi bir büyük alana ihtiyacım olacak. Şu anki en büyük projem bu.

AS: Gerçekten heyecan verici. Merakla bekliyoruz. Çok teşekkürler Denis, benim soracaklarım bunlardı. Eklemek istediğin var mı?

DP: Röportajımı yayınlamanı merakla bekleyeceğim. Ben çok teşekkür ederim. Keyifti.