Aşk öldü mü?
MODA HABER

Aşk öldü mü?

Yüzeysel ilişkilerin takkesi düştü, kelleleri göründü!

GÜNCELLEME TARİHİ: 9 Şubat 2011

İlişkiler, ilişkiler, ilişkiler…

Biz insanlar 'sosyal bir varlık' olmaya devam ettiğimiz sürece, ilişkiler de var olmaya devam edecek. Asıl mesele şu ki; ilişkinin varlığından çok, niteliğindeki değişim ya da diğer bir deyişle niteliksizleşmesi…!
Kadın-erkek, kadın-kadın, erkek-erkek, kadın-erkek-kadın, erkek-kadın-erkek…!

İlişkilerin çok çeşitli versiyonları olsa da, hepsinin temelinde sadece hesap kitap ve çeşitli ayak oyunlarını görebiliyoruz. Temeli sağlam olmayan bir şeyin üstüne inşa edilen her neyse, tamamlanmaya fırsat bulamadan yıkılıp gidiyor haliyle. Ve geriye derme çatma gecekondu ilişkiler kalıyor. Kaçak elektrik çekme derdinde olan, susuzluktan kırılan, yolu yordamı bulunmayan, zorlama ilişkiler…!

İş ilişkilerinde ya da arkadaşlıkta hesabı kitabı bir nebze anlıyorum da, kadın erkek arasındaki duygusal ilişkide yapılan hesapları aklım bir türlü almıyor! İki insan arasında bu kadar çok formül, iki bilinmeyenli denklem, Pisagor bağıntıları vb. varken aşka yer kalıyor mu, kalıyorsa da ne kadar süre varlığını sürdürebiliyor, bir düşünün. Hazır düşünmeye başlamışken, yüzeyselleştikçe aşkın varlığından bahsedilebilir mi sorusuna cevap bulmayı da deneyebilirsiniz.

Dünya artık büyük bir şehre dönüştü. Herkes birbiriyle haberleşebiliyor ama kimse kimseyle iletişim kuramıyor. Makineleşen bizlerin gülümsemesi arızalı, söylenen aşk sözcüklerinde kablo yanığı kokusu var…! Teknoloji inanılmaz bir hızla gelişmeye devam ederken, bizler bu hıza ayak uyduramayıp yalpalıyoruz. Ve bu yalpalama sırasında, sunileştirdiğimiz duyguların bir nesne gibi sadece amaca hizmet etmesini bekliyoruz.

Aşk öldü, yaşasın yüzeysel ilişkiler…!!!

Aşk 'üstün' bir duygu ve insanoğlu düşünsel olarak yükselemediği sürece onunla karşılaşması imkânsız hale geliyor. Hâlbuki insanoğlundan evrimleşmesini bekleriz, öyle değil mi? Zamanla onu hayvanla bir tutan ilkel beyninden uzaklaşmasını, insan gibi insan olabilmesini bekleriz. Binlerce yıl önce mağarada yaşamış homo sapiens atalarımızın bedenleri fosilleşti ama düşünceleri aynı canlılığını koruyor. "Erkek avlanır, kadın avdır. Kolay av olmayacaksın ki, kelepçeyi parmağına geçiresin!" mantığı ilkel beyinli atalarımızdan kalan miraslardan biri! Ya da "Erkek dediğin aldatır, elinin kiridir! Amaca giden her yol mubahtır!" lafları ise homo sapiensten de öncesine dayanıyor.

Aslında hayvanlarda en azından bir saflık var, ne yapıyorlarsa bilinçsizce yapıyorlar! Acı olan şu ki; insanoğlu zekâsını kullanarak ahlâki değerleri geliştirmek yerine, güç ve para peşinde koştuğu ve doymak bilmediği için ilkel beynini beslemeyi tercih etti. Böylece ortaya hayvansı güdülerin kol gezdiği bir dünya çıktı. Savaşmak, öldürmek, çalmak, zulmetmek, sövmek, kirletmek, yok etmek gibi insana yakışmayan davranışların prim yaptığı dünya, evrimleşemeyenlerin eseri…!

Gelelim gene aşka… Nerede bu aşk? Günübirlik ilişkilerde ya da zorlama evliliklerde bulamazsın aşkı. İçinde menfaat ve yalan olan yerde, aşk barınamaz. Yalan ve riya filizlerini koparır aşkın. Baskı ve şiddet köklerini kurutur. Aşkın büyümesi için gerekli olan toprak özgürlüktür, su da cesaret. Ona yaşam verecek güneş ise kadın ve erkektir. Düşünebilen ve muhakeme edebilen kadın ve erkek…

Peki sen, bir birey olarak, aşkın kellesini isteyenlere karşı ne yapabilirsin?
Hayvansı içgüdülerinden, geçmiş inançlarından, şimdiye kadar sana öğretilenlerden, elini kolunu bağlayanlardan özgürleşebilirsen; bir şey beklemeden, değiştirmeye çalışmadan, sömürmeden bir insanı sevebileceksin. Bu seni yüzeysel ilişkilerden uzaklaştırıp aşkın özünü tadabilmeni sağlayacak. Ve o tadı bir kez aldığında; belki Shakespeare gibi, belki Tolstoy gibi dökeceksin kelimelere aşkı ya da onu resmedeceksin bir fotoğrafın içinde, bir tabloda ya da bir filmde…

Bildiğim şey şu ki; aşk biz geliştikçe büyüyüp serpilecek, hayat bulacak. Yüzeyde kalanlar bir türlü ulaşamayacak ona. Tam yakalayacakken, pençeleşmiş ellerinden aşk uçup gidecek. Oysa "Bir bahar akşamı rastladım size…" şarkısındaki gibi naiftir aşk, kırılgandır. Ve güzeldir… Olağanüstü güzel...

Olağan düşünüldüğü sürece, olağanın üstüne çıkabilme şansı yoktur. Şansın bizlere gökten zembille inmesini beklemek de boşunadır. Bu şans, ancak ve ancak, düşünsel evrimleşmeyle ortaya çıkabilir. Artık hepimiz için örümcek ağı kaplamış geçmiş sözleri bırakmanın zamanı geldi. Geçmiş adından da anlaşıldığı gibi, geçmiş…! Mevlana'nın dediği gibi şimdi hep birlikte yeni şeyler söylemek lazım.
Yüzeysel ilişkilerin takkesi düştü, kelleleri göründü!

Yaşasın AŞK… Sen çok yaşa…