
Ayşe Sarıoğlu ve Matthew Yokobosky ile Solid Gold Sergisi Üzerine
Ayşe Sarıoğlu, Matthew Yokobosky ile bir araya gelerek Solid Gold sergisi üzerine detaylı, bir o kadar da keyifli sanat ve kültür dolu bir sohbet gerçekleştiriyor.
GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Ocak 2025
Merhabalar Matthew. Burada olmaktan ve seninle bu röportajı gerçekleştirmekten çok mutluyum, teşekkürler bu fırsatı verdiğiniz için. Röportaja hazırlanmak ve küratörlüğünü yaptığın Solid Gold’u anlamak doğrusu biraz vaktimi aldı. Ama değdi de. Bu sergide çok farklı disiplinleri, kültürleri, ülkeleri ve işleri bir araya getirmişsin. Ben altını severim ve Altın Ülkesi’nden geliyorum, Türkiye. Daha doğrusu Altın benim topraklarımdan geliyor. Belki başından beri bu sergiye ilgi duymamın ve heyecanlanmamın sebebi bu. Bugün de tamamen altın renginde giyindim. Hadi o zaman başlayalım.
Ayşe Sarıoğlu: Biraz müze ile başlayalım. Brooklyn Museum benim New York’ta çok çok sevdiğim yerlerden biri. Gerek bina mimarisi olarak gerek yer verdiğiniz sanat eserleri ve sanatçılar olarak gerekse pozitif ve işbirlikçi yaklaşımınız sebebiyle hep kendime yakın buldum sizi. Bu yıl 200. yılınızı kutluyorsunuz. Kutlu ve mutlu olsun. Nice yıllara. Merak ediyorum bu kutlamalara neler sığdırdınız ve nasıl bir misyon ile yola devam ediyorsunuz?
Matthew Yokobosky: 200. yıl kutlamaları için her zaman yaptığımızdan farklı bir şeyler yapma peşindeydik. The Brooklyn Artists Exhibition’da Brooklyn’den 200 Contemporary Artist’ in özgün işlerini bir araya getirdik. Dünyadaki en eski ve en iyi ulusal Amerikan sanatı koleksiyonlarından birine sahibiz. Towards Joy: New Frameworks for American Art’da Amerikan Sanatını deneyimlemeye yeni bir bakış açısı getiriyoruz.
Solid Gold’u açtık ve Ocak’da Brooklyn Museum koleksiyonundan seçilmiş parçalarla yeni bir sergi daha geliyor. Solid Gold’da Brooklyn Müzesi’nin uzun yıllardır biriktirdiği ve sakladığı koleksiyonunun da bir kutlamasını yapıyoruz. Koleksiyonda en öne çıkan materyal altındı. Örneğin ceyd da var. Ama altın kadar değil. Ben son yaz dört ayımı müzenin sanat database’ i ile geçirdim. Koleksiyonda 180.000 parça vardı ve kütüphanede 100.000 adet. Ve bu 180.000 parçanın 4.000’i ya altın idi ya da altın ile direkt ilişkili. Günlük yaşamımızın en önemli parçalarından biri telefonlarımız. Iphone’lar ya altın gibi parlıyor ya gümüş gibi. Modanın bir parçası. Ve biz kuşkusuz müzelere fotoğraf çekmeye gelmiyoruz. Sanat parçalarını deneyimlemeye ve birebir bir ilişki yaşamaya geliyoruz. Ama tabii fotoğraf da çekiyoruz, sanatı deneyimlerken bir de fotoğraf deneyimini ve sosyal medya deneyimini ekliyoruz. Bu yüzden sergiyi kurgularken her bir köşenin, seçilen eserlerin ve sergileme biçimlerinin çok fotojenik olmasını önemsedim. Database’ in 16 farklı koleksiyonundan seçtiğim 100’ü hiç sergilenmemiş 250 eser bu serginin iskeletini oluşturdu. Müzedeki her bir koleksiyonun temsil edilmesi benim için önemliydi. Bu parçalar arasında tarihi sanat eserleri, moda ve mücevherler vardı. İşe Mısır’dan ilham almış Contemporary Fashion Designer’lar ile başladım. Çünkü Brooklyn Müzesi dünyada hatırı sayılır önemli bir Mısır Koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. 2004’ deki Christian Dior Haute Couture Koleksiyonunda Mısır’dan ilham almış John Galliano’nun daha önce hiç görülmemiş üç parçası çok ilham vericiydi. Bu koleksiyonun runway’inden ayakkabılar ve Stephen Jones şapkalar birlikte çok ilgi gördü.
A.S: Evet bu hiç görülmemiş ve hiçbir celebrity tarafından giyilmemiş üç parça ile işe başlamak iyi fikir. Bu üç parça çok güzel ve birçok fotoğrafta yer alıyor. Tabii bunları sergileme şekliniz de işe ayrı bir değer katıyor.
M.Y: Teşekkürler, bu Haute Couture parçaları sergilerken John Galliano’nun defilesinden ilham aldım. Defilenin zemininde mavi renk kullanılmıştı. Ben de öyle yaptım. John Galliano’nun 2001-2002 koleksiyonu Mısır’a yaptığı seyahatin sonunda çıktı. Bu koleksiyonda Christian Dior’un 1954 yılı H line koleksiyonu ile Mısır’ın birlikteliğini görüyoruz. H line çok up and down bir görünüş ve Jane Russel model olarak bu up and down görünüşü o yıllarda temsil ediyor. Yeni görünüş çok figüratif. Bu iki kültürün çarpışması ve bir yanda tarih bir yanda contemporary design olmak üzere modanın bu iki farklı fikri temsili ve birleştirmesi benim de sergiye giriş ve bakış açımı oluşturdu. Yani bu şovda bir yanda Elizabeth Taylor’un canlandırdığı Kleopatra rolündeki kıyafetlerin designer’ı İrene Sharaff ve bir yanda yine Kleopatra’dan ilham alan ancak tamamen farklı materyaller ile design edilmiş olan New York based designer Blond’ın “Egyptian Disco” koleksiyonunu görüyoruz.
A.S: Müzenin resmi misyonunda diyordu ki “Kutlama, şefkat, cesaret ve harekete geçme isteği uyandıran sanat ve deneyimler aracılığıyla insanları bir araya getirmek.” O zaman, müzenin 200. yılını senin bu sergide şefkat ve cesaretle bir araya getirdiğin altını temsil eden parçalarla kutladığımızı söyleyebilir miyiz? Bu sergiyi hazırlamaya nasıl karar verdiğinizden, neden altını seçtiğinizden ve sizi neyin motive ettiğinden biraz bahsedebilir miyiz lütfen?
M.Y: Altında enteresan bulduğum ve beni motive eden nokta binlerce yıl önce bilim yok iken insanların altının güneş ışığı ve suyun birlikteliğinden oluştuğunu düşünmeleriydi. Altın ve güneş arasındaki ilişki hep var oldu. Krallar, kraliçeler altın giyiyor, altın takıyor. İkonlar tapınaklar da kiliseler de camiler de hep altından. Güneş ışığı figüre enerji getiriyor ve enerjiyi geri veriyor. Ve altını seçtim, çünkü komünikasyon demek, iletişim demek. İnsanların bir araya gelmesi demek. Eskiden bir altın heykel yaptığınızda herkes etrafında toplanırdı öyle değil mi? Altın zenginlik ve asalet demekti. Bugün bizim modern toplumumuzda hayatımızın vazgeçilmez parçası olan telefon ve bilgisayarlarımızda iletişimimizi sağlamak için kullanılıyor. Telefon ve bilgisayarların ayrılmaz parçası. Komünikasyonun döngüsünde zaman içinde insanların bir araya gelmesinin yeni yolu bu oldu.
A.S: Ve bu parçalar nasıl bir araya getirildi? Hangi ülkelerden? Koleksiyon parçalarını seçerken hangi kriterleri göz önünde bulundurdunuz?
M.Y: Bu parçaların çoğu müzenin kalıcı koleksiyonundan geliyor. Müzenin kalıcı koleksiyonunda Mısır, Doğu Avrupa başta olmak üzere Asya, Güney Amerika, Afrika’dan önemli eserler var. Serginin her bir farklı bölümü için başka bir ekip çalıştı. Tabii altın hikayelerdeki gibi güneş ışığının ve suyun birlikteliğinden gelmedi. Ve altın bu ülkelerden gelerek sanat eserlerine, mücevhere, paraya, modaya dönüştü. Altın tozu bi çok ülkede para birimi olarak kullanıldı. Ya da altın tozu bir sanatçının tablosu oldu. Bir modacının koleksiyonu. Altının en önemli özelliklerinden biri de birçok forma dönüşmesi ve kalıcı olmasıydı. Örneğin Amerikan moda tasarımcısı Mary McFadden’ın Mısır’dan ilham aldığı Cult of Osiris koleksiyonundan balo kıyafeti var. McFadden'ın çoğu ilhamını dünya çapındaki seyahatlerinden aldı. Kalbine yakın olduğunu söylediği Mısır ve Yunan kültürlerinin öğelerini içeren Marii kumaşı ile tanındı. Cult of Osiris için altın gövdeler üretmek üzere makrame zanaatkarlarıyla iş birliği yaptı, Cypriote’de ise metalik pullarda karmaşık Yunan desenleri sunuyor. McFadden kısa sürede yalnızca Marii pileleri ve tarihi ilhamlarıyla değil, aynı zamanda benzersiz elle boyanmış ve kapitone edilmiş ipekleri, gösterişli boncukları ve nakışları ve cilalı altın makrome korseleri ve süsleriyle tanındı, bu sergide en güzel örneklerini görmek mümkün.
A.S: Sergideki bu parçaları bir araya getirmek ne kadar sürdü? Sergiyi ne kadar zamanda hazırladın? Bize biraz süreçten ve basamaklardan söz eder misin?
M.Y: Sergi hazırlığı uzun bir kreatif süreç. Hep moda tasarımcıları söyler, koleksiyonu bitirdim dersin ve aslında onun bitmediğini anlarsın. Çünkü düşünme üretme süreci devam eder. Geçen hafta Blond ile yaptığımız söyleşide de bu noktaya değindik. Bu müzede 100’ün üzerinde sergi hazırladım. Fikir aklına düşer, sen yoluna devam edersin. Aklına gelir, düşünürsün ama realize etmezsin. Ama fikir kaybolmaz. Tekrar geri gelir. Yani fikir ilk aklına geldiğinde süreç başlamış olur. Bende de öyle oldu, bu sergi fikri uzunca süredir vardı, düşüncelerin gelişmesi gerekiyor. Ve bu bir vakit alıyor. Örneğin şu an içinde bulunduğumuz odayı ele alalım. Bu sergi fikri aklıma düştüğünden beri bu odayı hayal ediyordum. İlk teklif altın paravanlı, tapınak gibi sessiz, huzurlu, sakinleştirici bir yer. Evet işte şu anda içindeyiz.
A.S: Kendi topraklarımdan, Türkiye'den parçaları burada görmek beni çok heyecanlandırdı. Bu parçalar nereden ve nasıl geldi? Hikayesi nedir, biraz bizimle paylaşır mısın lütfen.
M.Y: Asıl parça müzeye 100 yıl kadar önce gelmiş olan 180 altın parçadan biri olan “Brooklyn Hoard.” Bu parça Türkiye topraklarından birden fazla mezardan geliyor. Altın yapraklar M.Ö 4.yüzyılın sonu sergide en hatırda kalan ve beğenilen parçalardan biri. Ayrıca yine senin topraklarından gelen altın çiçekler ve altın para var. Bir de yine Antik döneme ait bu yapraklardan yapılmış Yunan taç var, The Golden Fleece. Bu taç dünyada altın yapraklarının tamamı olan dört taçtan biri. Bu çok özel parça, serginin de sembolü haline geldi. Bu taçlar antik dönemde sadece seremonilerde değil, aynı zamanda Antik Olimpiyatlarda kullanıldı. Ve bu yılki Paris Olimpiyat’larında Aya Nakamura’ya Maria Grazia Chiuri’nin Dior için design ettiği Golden Phoenix’den ilham alınarak altın tüylerden üretilen Antik dönem elbisesini Christian Dior bu sergide Solid Gold’da sergilememe izin verdi. Bu da bu sergi adına bir şans oldu. Golden Phoenix mitolojik kuş, küllerinden doğuyor ve birçok modacıya ilham kaynağı olmuş. Bu sergide de Golden Phoenix’den ilham alan birkaç elbise var. Bir tanesi ve en bilindik olanı Elizabeth Taylor’ın Kleopatra rolünde giydiği elbise. İkincisi bu elbisenin Blonds versiyonu. Japonya’dan orijinal bir kaftan. Kırmızı beyaz köşeli ve içi Golden Phoenix… İngiliz modacı Robert Wun’dan bir başka yorum, harika bir elbise. Scorched Bride, gelinliğin etek uçları yukarı doğru yakılmış. Ve Aya Nakamura’nın Paris Olimpiyatları’ndaki elbisesi. Hepsi Golden Phoenix’den doğuyor. O yüzden Golden Phoenix önemli diye düşündüm, çünkü mitolojide, "Altın Anka Kuşu" genellikle parlak altın tüylerle tasvir edilen, uzun ömrünün sonunda kendini yaktıktan sonra kendi küllerinden yeniden doğuş ve yenilenmeyi simgeleyen efsanevi bir kuşa atıfta bulunur; tipik olarak 500 yıl yaşar; bu döngü güneşle ilişkilendirilir ve bu da Anka Kuşu’nu eski Mısır ve Yunanistan gibi kültürlerde güçlü bir yenilenme ve ölümsüzlük sembolü yapar. Altın altı bin yıldır var. Biraz altınla çok şey yapabilirsiniz. Sonsuza kadar dayanır. Kararmaz. Paslanmaz. Dövebilirsiniz kırılgan olmaz. İşlenebilir. Ve birçok anlamı vardır ve birçok kalıba girebilir.
A.S: Bunu biliyordum ama röportajdan önce yine de araştırdım. İlk altın sikkeler MÖ 640 civarında, günümüz Türkiye'sinde, Batı Anadolu'da bulunan bir Demir Çağı krallığı olan Lidya'da basılmış. Bu sergide de bir tane altın sikke var. MÖ 7. yüzyılda en geniş sınırlarına ulaşmış ve tüm Batı Anadolu'yu kaplamış. Lydian sikkeleri, MÖ 7. yüzyıla tarihlenen en eski sikkeler arasında yer alıyor. Lidya, antik İyonya'nın doğusunda, günümüz Batı Türk illeri olan Uşak, Manisa ve iç İzmir'de bulunuyordu. Ben işte tam olarak burada doğdum. Belki de bu serginin beni bu kadar heyecanlandırmasının nedeni bu, elbette çok güzel, bu başka bir şey. Altının tarihine gittiğimizde bana kendi kökleriniz veya ülkeniz ABD hakkında ne bildiğinizi ve hissettiğinizi söyleyebilir misiniz, bu konudaki bilginiz ve altının sizin hikayeniz ile ilişkisi nedir? Altınla ilgili bu sergide kendinizi bulduğunuz ya da özdeşleştirdiğiniz bir parça var mıdır?
M.Y: En önce senin Antik Lidya hikayeni çok orijinal ve heyecan verici bulduğumu söyleyebilirim ve gelip oraları ziyaret etmeyi çok isterim. Bizim buradaki İslam ile ilgili küratörümüz de Harvard Üniversitesi’nden bir Türk. Benim hikayeme gelince. Ben çocukken madeni para biriktirirdim ve onların kitapları vardı, yıllarına göre onları yerleştirirdim. O yüzden bu sergide de madeni para bölümüne özel önem verdim. American Numismatic Society ile çalıştım. Bugün Lidya’dan günümüze en eski paraya sahibiz. Bu yolda çalışırken gerek okuduklarımdan gerek konuştuğum insanlardan çok şey öğrendim. Bazı kültürlerde bu altın paraları kolye yapıyorlar ya da bu altınları yeleğe işliyorlar ve yelek yapıyorlar. Bazı ülkelerde altın para varken ekonomisi iyi olmayan fakir ülkelerde altın para yok. Bazılarında altın düğme var.
A.S: Ben zengin ülkeden geliyorum. Benim ülkemde köylerde bu altın sikkelerden kolyeler yapılıyor. Altın kemerler yapılıyor. Uzun altın zincirler var. Kızın iki kolunu kaplayacak miktarda bilezik, altın kemer, altın paralardan tapılmış kolyeler, uzun altın köstek zincirleri takmadan kızı alamazsın.
M.Y: Harika hikaye, işte altın tam da bu demek. Başında da söylediğimiz gibi evlilik demek, tören kutlama demek, ilişki demek, insanların bir araya gelmesi birleşmesi demek. İlişki, iletişim, komünikasyon demek. Bu sergide bir de Afrika’dan güzel bir örnek var. Hatırı sayılır büyüklükte altın gelin küpesi.
A.S: Sayısız sanat, moda, film, müzik ve tasarıma ilham veren altına adanmış bu sergi. Tüm bu disiplinleri uluslararası bir küresel bakış açısıyla bir araya getirme fikri nasıl ortaya çıktı? Ve bu sergide toplam kaç parça var?
M.Y: Ben hayatım boyunca çok seyahat ettim ve ediyorum. En son topladığımda 70 ülkeydi. Benim için Brooklyn Müzesi ile çalışmak harika. Brooklyn'in kalbindeki bu güzel tarihi binada yer alan müze, dünya çapındaki kültürleri ve 6.000 yılı aşkın tarihi temsil eden 140.000'den fazla nesneden oluşan şaşırtıcı bir ansiklopedik koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Bu koleksiyon, antik Mısır şaheserlerinden önemli Amerikan eserlerine uzanıyor. Yani bu müze tarihi sanat müzesi. O yüzden global perspektif hem benim için hem de müze için çok önemli ve değerli. Örneğin ben bu sergide en azından seyahat ettiğim ya da seyahat etmeyi çok istediğim ülkelerin temsil edilmesini çok önemsedim. Müzenin World Culture of Fashion ve Fashion and Culture Senior Curator’üyüm. Burada da modanın sanat ile birlikteliği ile ilgilendim. Sanatsal moda. Örneğin, bu sergide John Galliano’dan balo giysisi var. Ya da John Gallano’nun tasarladığı J’adore parfümü var. Şişesi altın zincirli. Daha sonra bu parfümün şişesinden esinlenerek parfümün o yıllardaki sözcüsü Charlize Theron için tasarladığı elbise ve altın zincirli kolye var ve Charlize Theron bu elbise ile Versailles’de yürüdü. İşte ben bu modanın sanata yakın olan kısmına yakınım. Hepsi bir bütün. İlgilendiğim alan burası. Bu sergide de bu alanı yansıttım. Tüm disiplinlerin sanatla iç içe olan alanı. Yani modanın da sadece kıyafetler dışındaki kısmı ile de ilgileniyorum. Moda sanatta, bir resimde olabilir. Bir heykel formunda olabilir. Örneğin bu sergideki Marc Quinn’in Siren adlı eseri, Kate Moss zor bir yoga pozunda. Heykel tamamen altından Kate Moss ile eşit ağırlığa sahip, 110 pound. Ya da İtalyan artist Michelangelo Pistoletto’nun Venus with Rags adlı heykeli, Venüs paçavralarla. Michelangelo Pistoletto'nun karma medya heykeli. Eser, çağdaş tüketiciliğe yönelik bir eleştiri olarak tasarlanmıştır. Eser, bir paçavra yığınının yanında duran Roma Tanrıçası Venüs heykelinden oluşmaktadır. Pistoletto hep atılan giysileri toplarmış çünkü aynalarla çalışırmış ve bu atık kıyafetleri aynaları temizlemek için kullanırmış ve bir gün yaptığı Venüs heykelini heykeli güvene almak için bu kıyafet yığınına doğru itmiş ve işte bu ikonik Arte Povera Hareketi böyle doğmuş. Modanın geri dönüşümü kritik önemli. Ve altın geri dönüşebilir, yeniden her forma girebilir ve çok defa ve uzun yıllar kullanılabilir. Kaybolmaz, yok olmaz, paslanmaz. Geri dönüşüm önemli, uluslararası perspektif önemli. Ben tüm işlerime global perspektiften bakıyorum. Ve tamamen sanat penceresinden. Moda tasarımcılarının da moodboard’larına baktığınızda daha çok sanat ile ilgili seçimler buluyorsunuz, bunun içine tabii mimari de dahil. Birçok bina var ya içi ya dışı altın. İşte bu yüzden diyoruz, altın insanları bir araya getirir, altın iletişim getirir. Anmadan geçemeyiz, Mimar Sinan’ın Süleymaniye, Selimiye camileri ve diğer tüm eserleri muhteşem. Ve bu eserler her dil, din ve kuşaktan insanları bir araya getiriyor.
A.S: Evet Mimar Sinan çok yüce bir Türk. Yarattığı eserler halen her milletten, dilden, dinden kuşakları bir araya getiriyor. Ve eserleri muhabbet getiriyor. Bu kelimenin İngilizce’de bence tam karşılığı yok. Biz muhabbet severiz, muhabbet ülkesiyiz. Mimar Sinan’ın eserleri bunun önemli bir temsili. Çok teşekkürler hatırlattığın ve değindiğin için. Peki Matthew biraz da seçtiğin filmlerden söz edelim. Ziyaretçiler altın ile ilgili hangi filmleri görecekler?
M.Y: İlk önemli aklıma gelen iş TV Budha’nın yaratıcısı ve babası Nam June Paik’in eseri. Küçük bir TV monitörü, aynı boyutlarda çok büyük olmayan bir Budha heykeli ve kayıt için video kamera. Monitör Buddha’ya bakıyor, onlar yüz yüze ve video kamera kaydediyor. Çok sayıda senin yansıması. Bu sürekli kayıt, diyor ki ben kimim, ben buyum ve ne olmak istiyorum’. “Kleopatra” filminden klip var. Ayrıca altın hakkında dokümantasyon var. Gold and Diamond Mines of South Africa Thomas Edison'un 1917 tarihli belgesel tarzı filmidir ve Güney Afrika'daki altın ve elmas madenlerindeki Afrikalı işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını gösterir. Film Johannesburg yakınlarında ve Güney Afrika'daki Cullinan'da çekilmiştir. Daha modern altın masalı olarak Brezilya’lı fotoğrafçı Sebastiâo Salgado’ nun 1986’da bir ay boyunca Serra Pelada bölgesine yaptığı seyahatten yola çıkarak ortaya çıkan bir fotoğraf serisi olan “Gold- Serra Pelada Gold Mine”da var.1979’da yerel bir nehrin kıyısında yüzen yerel bir çocuk 6 gramlık bir altın külçesi bulur. Kısa sürede haber sızar ve haftanın sonunda bir altın hücumu başlar. 1980’lerin başlarında on binlerce altın arayıcısı, zirve döneminde yalnızca dünyanın en büyük açık hava altın madeni değil, aynı zamanda en şiddetlisi olduğu söylenen Serra Pelada bölgesine akın eder. Sebastião Salgado tarafından kaydedilen, siyah-beyaz tek tip sahneler, vahşi maden işçilerine heykelsi bir estetik kazandırmış. Fotoğrafçı, insan bedenlerine parlaklık, hacim ve sertlik katarak onlara anıtsal ve nesnel bir görünüm getirmiş. Daha sonra altın arayanların altın çıkarmak için kullandığı kimyasalların çevreyi kirletmesi sebebiyle kapatılmış. Sebastião Salgado'nun fotoğrafları Brezilya'da ve dünyada vahşi madenciliğin koşullarını belgelemeye ve bu konuda farkındalık yaratmaya katkıda bulunmuş.Bu arada 2021 yılında Amerika en büyük altın üreticisiydi. Nevada’da altın yatakları vardı. Onun dışında Gold Rush var California ve Alaska’da. Çocukken benim madeni para koleksiyonum dışında ilgi alanımda Fort Knox vardı. Fort Knox Gold Finger filminin önemli bir parçasıydı. Ben bu sergiyi yapmaya karar verdiğimde herkes sordu. Gold Finger’ı da dahil edecek misin diye. 1964 yapımı James Bond filmi Goldfinger'da Auric Goldfinger'ın planı, Fort Knox'ta bir nükleer cihazı patlatarak altını radyoaktif hale getirmek ve değerini artırmaktı.
Ayrıca Gold Standard vardı ve USA parası Fort Knox’da altına endeksliydi. Altın, 1870'lerden 1920'lerin başına kadar, 1920'lerin sonundan 1932'ye kadar ve ayrıca 1944'ten 1971'e kadar, ABD'nin ABD dolarının altına çevrilebilirliğini tek taraflı olarak sona erdirmesiyle Bretton Woods sisteminin fiilen sona ermesine kadar uluslararası para sisteminin temelini oluşturdu. Ayrıca ilk altın para 1907 yılı’nda Amerikalı seçkin heykeltraş Augustus Saint- Gaudens tarafından yaratıldı. Yunan paralarından ilham almış olsa da döneminin seçkin heykeltıraşlarından biri ve ABD Darphanesi ile bağlantısı olmayan ilk Amerikan parası tasarlayan sanatçı olan Saint-Gaudens, altın parçanın Amerikan ikonlarını temsil eden semboller içermesini istedi. Ön yüzünde Kızılderili başlığı takan Lady Liberty ve arka yüzünde ayakta duran bir kartalın yer aldığı 10 dolarlık bir altın parça tasarladı. Ve 20 USD’ın ön yüzünde, Lady Liberty bir elinde meşale, diğer elinde zeytin dalı tutarak öne doğru yürüyor. Uçuşan elbisesinin arkasında güneş ışınları fışkırıyor. Arka yüzünde, uçan bir kartal benzer güneş ışınlarının önünde yükseliyor.Bu paraları gördüğünüzde neden Amerika Birleşik Devletleri'nde basılmış en güzel paralar olduklarını kolaylıkla anlıyorsunuz.
Saint-Gaudens, 1907'deki ölümüne kadar madeni paralar üzerinde çalıştı. Aynı yılın ilerleyen zamanlarında döküldüler ve 1933'e kadar üretildiler. Ve bu 10 USD Betsey Whitney’a ilham oldu, Betsey Whitney Augustus Saint- Gaudens’ın onayını alarak bu 10 USD’lık altın paranın ön yüzünde yer alan Lady Liberty’in taktığı Kızılderili başlığından Kraliçe Elizabeth için bir taç tasarladı. Çünkü kocası John Hay Whitney ABD Elçisi olmuştu. Bu taç altın tüylerden oluşuyordu ve altın tüylerin üzerinde 1200 adet elmas vardı.Taç, 1957 yılında Betsy Whitney'in siparişi üzerine Dük Fulco di Verdura tarafından yapıldı. Kendisi ve ABD Büyükelçisi kocası Kraliçe II. Elizabeth'e sarayda bu tacı sundular.
A.S: Biraz da altından ilham alan sanat eserlerinden söz edelim mi? Burada Antik Çağdan eserler olduğu gibi Contemporary artistlerden de örnekler var.
M.Y: Hindular tanrılarının heykellerini altından yaptılar. Müslümanlar camilerini ve dini eserlerini onunla süslediler. Hristiyanlar başlangıçta bu maddeye şüpheyle yaklaştılar ancak daha sonra sunak parçalarına ve kutsal resimlerine cennetsel bir ışıltı vermek için altın yaprak kullandılar. Tüm hikaye altın para ile başlıyor, onu eritiyorlar. Altın yaprak o dönemlerde altını sanatta kullanmanın temelini oluşturuyor ve eserler genelde kare şeklinde.Karanlık çağlarda altın gerçekten de ışıltı ve eğlence sağlıyordu. Contemporary sanatçılar, altının dini çağrışımlarıyla derin, bazen yıkıcı şekillerde oynadılar. Örneğin ressam Titus Kaphar, hapsedilmiş siyahi erkeklerin aydınlık portreleri için altın yaprak kullanıyor ve onları Bizans Hristiyan ikonları gibi resmediyor. Rönesans İtalya’sından Lorenzo Monaco’nun Madonna of Humility’ i var. 1934 yılından Jean Dupas’ın cam ile gümüş ve altın yapraklardan Panel from the Grand Salon of the Ocean Liner Normandie tablosu var. Jean- Michel Basquiat, David Hockney, Imi Knoebel’ in eserleri yanında en muhteşem iki gösterişli eser, Yves Klein’ın 1961 tarihli Untitled (Monochrome) ve Agnes Martin’in 1963 tarihli anıtsal tablosu Friendship var. İkisi de soyut altın varakla kaplı yüzeylerdir. Ve her ikisi de malzemenin saf parlaklığı ve güzelliği ile inanılmaz bir ışıltı yayarlar.
A.S: Burada interior design’dan da çok parça var. Mesela çok güzel Tiffany parçalar gördüm camdan.
M.Y: Evet, antik çağda yeraltında saklı olan cam kaseler materyaller, mineral su sayesinde renk değiştirirmiş. Bir çeşit altın rengi ve ışıltısı yayıyormuş. Ve Tiffany bir ustalık ve inovasyon ile camda bu renk değişimini ve ışıltıyı yakalamış. Burada çok sayıda güzel örnek görmek mümkün.
A.S: Başından beri konuşuyoruz ama Fashion and Fashion Designer’lar burada büyük bir kategori. Biraz daha altından ilham almış modacılar ve sizin onların koleksiyonlarından sergiye dahil ettiğiniz parçalarından söz edelim mi?
M.Y: Balenciaga’nın liquid altın elbisesi var. Bin dokuz yüz cam yapraktan oluşan. Yüzde doksan dokuzu cam ve yüzde biri altın. Ama tamamı altın görüntüsü veriyor, sanki hepsi altınmış gibi. Londra’dan designer Gareth Pugh’in küçük altın rengi lamine metalik fayanslarla kaplı parçalardan oluşan elbisesi var. Paco Rabanne altın tonlarında metal zincir zırh elbisesi başka bir güzel örnek. Yves Saint Laurent’in haute couture fildişi ve altın ipek damask gelinliği. Çağdaş moda parçalarından bazıları gerçek altından yapılmış, örneğin Marc Bohan'ın Dior Sonbahar/Kış 1962 haute couture Aladdin takımı, siyah zemin üzerine altınla dokunmuş bir gece elbisesi ve ona uygun sabahlık benzeri bir paltosu. Ayrıca metalik altın görünümlü Lurex’den örnekler var.Hubert de Givenchy’in 1982 pullu işlemeli Lurex ve pamuklu örgü gece elbisesi; Gianfranco Ferré’ nin 1992 Lurex, kristal ve baget işlemelerle tamamlanmış deri ceketi; ve Anna Suinin Lurex ve şifon bluzu. The Blonds'un 2010 yılında Rihanna için 24 ayar altın kaplama kristaller ve sivri uçlardan tasarladığı özel sahne giysisi.
Sergilenen diğer altın stiller arasında buruşuk kağıt gibi altın metalize polyesterden yapılmış geniş bir Mother Ginger eteğine sahip Demna'nın Balenciaga İlkbahar/Yaz 2020 haute couture Altın Balo Elbisesi yer alıyor. Sonra Halen Rose var. Halen Rose Hollywood Costume Designer. Grace Kelly’nin nefis evlilik elbisesini tasarlamış. Ben bu sergi için araştırmaya başladığımda Philedelphia Müzesi ile bağlantıya geçtim. 1960’lardan kalma bir elbisesi kutunun içinde idi. Kutuyu açtım ve ne kadar iyi durumda olduğunu gördüm. Helen Rose sıradışı bir tasarımcı.
Anna Sui, Azzedine Alaia, Jeremy Scott, Christian Dior, Demna, Gianfranco Ferré, John Galliano, Maria Grazia Chiuri, Thierry Mugler, Halston, Mary McFadden, The Blonds, Robert Wun, Walter Van Beirendonck, and Yves Saint-Laurent, Cristobal Balenciaga, Hubert de Givenchy, Alber Elbaz, Paco Rabanne, James Galanos, Giorgio di Sant Angelo,Louis Feráud, Halston, Charles James, Pierre Cardin şimdi sayabildiklerimiz ve daha bir çok değerli tasarımcı. Sonra Norman Norell var 1950’li yılların en iyilerinden, Marliyn Monroe’nun kıyafetlerinin tasarımcısı.
A.S: Burada hangi Hollywood starının veya ünlünün giydiği kıyafetleri görmek mümkün?
M.Y: Ünlü kişilere modelleri de ekliyorum, burada Tina Turner, Rihanna, Jennifer Lopez, Billy Porter, Liza Minelli, Kate Moss, Claudia Schiffer, Naomi Campbell, Aya Nakamura’nın giydiği kıyafetleri görmek mümkün.
A.S: Biraz da aksesuar ve mücevherlerden söz edelim mi? Burada çok sayıda birbirinden güzel Alexander Calder’ leri gördüm ve Elsa Schiparelli’leri. Ve çok güzel Cartier’leri.
M.Y: Burada Antik dönem mücevherlerinden iyi örnekler var. Morgan Library ve Getty Museum’dan Antik Mısır, Antik Roman, Antik Yunan’a ait özel parçaları görmek mümkün. Özellikle Morgan Library’den gelen gotik parçalar nefis. Gotik düşünüldüğü gibi sadece ve çoğunlukla siyah değil. Natural renkte çok iyi örnekler bulmak mümkün. Ve hatırı sayılır bir Cartier koleksiyonu var. Bölüm, bölüm. Bir bölüm altının farklı renklerini içeriyor. Altın sanıldığı gibi sadece sarı renkte değil. Pembe, beyaz, yeşil, kırmızı, mor gibi farklı renkleri de olabiliyor. Ve tabii Cartier saatleri. Burada ArtDeco Cartier saatlerin çok özel örneklerini bulmak mümkün. Fransız Kabare sanatçısının 1960 yılında taktığı kolyesi var. Ünlü Fransız artist Yves Montand’ın kolyesi var. Amerika’nın First Lady’si Mamie Eisenhower’a ait bir broş var. Elizabeth Taylor'ın 1963 yapımı Kleopatra filminde taktığı Joseff of Hollywood tarafından prototipi arılardan oluşan kolyesi var. Joseff of Hollywood tüm epic filmlerdeki asıl mücevherlerin prototipini yapıyor. Tabii orjinalinde bu kolye prototipindeki kadar büyük değil, ama kolye görünsün diye bu büyüklükte yapılmış.
A.S: Basın bülteninde "Bir malzeme ve bir renk olarak altın, tarih boyunca güzelliği, onuru, neşeyi, ritüeli, maneviyatı, başarıyı ve zenginliği sembolize etmiştir" diyorsunuz. Bu ifadeyi gerçekten beğendim. Bu ifade hakkında biraz konuşabilir miyiz?
M.Y: Evet, altının dünyada ne şekle geleceğine ne ifade edeceğine biz karar veriyoruz, biz yaratıyoruz, biz şekil veriyoruz. Güzellik ile mi özdeşleştireceğiz, asalet ile mi? İyi bir şey yapıp altın Oscar mı kazanacağız yoksa madalya mı alacağız? Ayrıca senin duyguların altın. Evlenince altın evlilik yüzüğü takıyoruz. Bu sergide de bir yüzük var, içine duygularını yazmışlar. Özel paylaşım. Altın her şey olabiliyor, senin duyguların, düşüncelerin, yaşam deneyimin ve anıların, kutlamaların. Seni yansıtıyor, yansıma.
A.S: Tarih boyunca herkes altının peşinde olmuş. Birçok insanın da hayali. Ve tarih boyunca altını kazananlar kadar kaybedenler de var. Burada bir de oyununuz olduğunu biliyorum. Hazine avı. Yani hala kazanma şansı var mı?
M.Y: Kazanma şansı her zaman var. Altın herkes için cazip, herkes peşinde. 1980’lerde Brezilya’daki altın hücumunda her türlü sosyoekonomik gruptan insanı görmek mümkündü. İçlerinde üniversite mezunu olanlar da vardı. O zaman altın aynı zamanda hayal demek. Hayalleri süslüyor ve hayallerinin peşinden giden kitleleri peşinden sürüklüyor.
A.S: Tanınmış sanatçı ve tasarımcıların yanı sıra, yükselen sanatçı ve tasarımcılara da yer verdiniz öyle değil mi?
M.Y: Evet hem yeni gelen tasarımcılar var hem de ismi belki çok bilinmedik ama kendisi ve yaptığı işleri bilindik. Mesela, Claudio Cina’ya yer verdim, iki görüntüsü ile yer alıyor. Sonra Larry LeGaspi popüler kültürün bir parçası 1970’lerde P-Funk ve Kiss’in tasarımcısı. Yaptığı işler çok bilindik. Sadece 70'lerde o dünyadan olmayan kostümleri yaratmadı, ayrıca Labelle, Grace Jones, Betty Davis, Diana Ross, Eartha Kitt, Klaus Nomi için simli sahne kıyafetleri de tasarladı. Kiss üyelerinin giydiği çizgi filmvari, Cehennemden gelen süper kahraman kostümlerinden bahsetmeye bile gerek yok.
A.S: Sadece bu sergiye özel iş üretildi mi?
M.Y: Zadik Zadikian'ın " Path to Nine” (2024) adlı eseri 1.000'den fazla altın külçeden oluşuyor - ya da daha doğrusu, altın yapraklarla kaplı oyulmuş tahta bloklar. Külçeler saf altın olsaydı, bir milyar dolar değerinde olurlardı - ama burada, galerinin ortasından geçen bir duvar gibi düzenledik, böyle bir zenginlik bir fırsat olduğu kadar bir engel. Kaliforniya’da bu sergiye özel üretildi.
A.S: Biraz da ölüm ve yeniden doğum ritüelinin altın ile ilişkisinden söz edelim mi? Burada Mısır’dan bir tabut gördüm.
M.Y: Doğru, “Gold entrances and exists.” Altın ile dünyaya gelmek ve altın ile dünyayı terk etmek. Bu Mısır tabutunu özel olarak seçtim, çünkü zincir formunda desenlere sahipti. Ve zincir formu altının bilinen en eski formlarından biri. Ve bu tabutun sahibi altını olmadığı için bu desenler altın renginde altını temsil etmek üzere orgiment denilen bir malzeme ile yapılmış.
A.S: Simya ve altın arasındaki ilişkiye gelelim. Bu sergide bu ilişkiye ait neyi görebiliriz?
M.Y: Başında da söz ettik, insanlar altının güneş ışığı ve suyun bileşimi olduğuna inanmışlar. Tabii bu inanış eski çağlarda kaldı. Rumpelstiltsikin ünlü bir masal, altının samandan yapılabildiğini söylüyor. İnsanlar hep altının başka materyallerden yapılabileceğine inanmışlar. Bizim sergimizde nefis bir iş var, 90 yaşında Kolombiyalı artist Olga de Amaral’ ın Alquimia serisinden. Herhalde altının başka bir şeylerden yapılabileceğine olan inanç hep var olacak. Altını hiçbir şeyden yapabilmek.
A.S: Altının değerini uzun yıllar koruyabilen ve dönüştürülebilen bir malzeme olduğundan söz ettik. Bu sergide bana geri dönüşüm hakkında hangi örnekleri verebilirsiniz?
M.Y: Ne altınımız varsa geçmişten gelen, hala var. Buna güzel bir örnek var mesela, blok halinde altın 1622 yılında Güney Amerika’dan İspanya’ya transfer edilirken 1622 yılındaki Florida kasırgasına kapılıyor ve 1970 yılında bulunuyor. Hiçbir şey olmamış altına, 300 yıldan fazla okyanus altında kalmış halen mükemmel halinde. Eskiden altın paralar tabloların yapımında kullanılırmış. Yine sergideki Danimarka’dan bir örnek çarpıcı. 9.yüzyıl Danimarka’ sında varlıklı çiftçilerin eşleri Guldnakke adında bir şapka takarlarmış. Bu şapka Danimarka’da o yıllarda statü sembolü imiş. Çünkü bu şapkalar altın iplikler ve boncuklarla işlenirmiş. “Golden Neck” olarak tercüme edilen bu şapkayı seçtim ve onun yanında yıllar sonra bu şapkadan yapılmış çanta formunu.
A.S: 1963 yılında Elizabeth Taylor, şimdiye kadar yapılmış en pahalı filmlerden biri olan Kleopatra'da rol aldı. Filmde Taylor, 24 ayar altın kumaştan yapılmış ve Phoenix kanatlarına göre desenlenmiş bir pelerin giyiyor. Bu sergideki gerçek altından yapılmış kıyafetler hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
M.Y: Evet Elizabeth Taylor’un golden phoenix elbisesi 24 ayar altın kumaştan yapılmış ve Kate Moss’un yoga pozundaki heykeli 18 ayar altından. Christian Dior’un altından yapılmış paltosu yüzde 56 oranında altın. Roma’dan İtalyan bir artistin şapkası var: “The Golden Flee a headpiece.” Bu şapka çok özel bir eser, Giovanni Corvaja şapkayı iki yılda tamamlamış tamamen altın saçlardan yapılmış, tam beş milyon yüz bin saç kullanılmış ve iki buçuk kg ağırlığında. Altın ağır bir malzeme, ama bu şapka çok güzel.
A.S: Ve kadın artistler? Bir kadın olarak düşündüm bu sergide kimler kadın artist diye?
M.Y: Agnes Martin var. Maria Grazia Chiuri, Peggy Slinger, Olga de Amaral, Louise Nevelson, Marry Mcfadden, Helen Rose, Elsa Schiaparelli. Brooklyn Müzesi Amerika’da ilk feminist sanata adanmış merkezi olan müze, Elizabeth A. Sackler Center.
A.S: Hip hop ve altın arasındaki ilişki hakkında biraz konuşalım. Burada hangi örnekleri ve trendleri görüyoruz? Gabby Elan’ın mücevherlerini gördüm.
M.Y: Hip Hop culture New York demek, Brooklyn demek. New York ve Brooklyn kültürünün çok önemli bir parçası. Ben diş ile ilgili işleri çok okudum ve inceledim. Diş işlerine bin yıllarda tarih olarak baktığımızda altın dişleri görüyoruz.
A.S: Biliyorum, Türkiye’de de var. Özellikle yaşlıların dişleri altından. Ben çok beğeniyorum. Hijyen ve sağlık açısından bilmiyorum. Gerçi şimdi hip pop kültüründe olan diş aksesuarlarını da çok yaratıcı bulduğumu söylemeliyim.
M.Y: Katılıyorum, benim babamın da dişleri altından. Çok sabit, sağlıklı ve hijyenik. Eskiden kaybolan dişlerin yerine altın diş koyarlarmış. Sonra 20. yüzyılda porseleni keşfetmişler, tabii daha akıllıca olmuş ve daha ekonomik. Gabby Elan aksesuarları diş aksesuarlarını yaratıcı bulanlar için iyi bir alternatif. Bu sergide de çok güzel örneklerini görmek mümkün olacak.
A.S: Sergi Christian Dior ve Bank of America'nın desteğiyle gerçekleşti. Bu sergi ve altın hakkında onlar ne düşünüyorlar?
M.Y: Christian Dior ile çok uzun süredir çalışıyorum. Vizyonlarına hayranım, birlikte 2021’de Designer of Dreams’ ı yaptık. Dior evinin yetmiş yılı aşkın tarihini iki yüzden fazla haute couture giysi, fotoğraflar, arşiv videoları, çizimler, eski parfüm öğeleri, aksesuarlar ve Brooklyn Müzesi koleksiyonundan eserlerle sunduk. Dior modanın efsanesi, yalnızca görsellik peşinde değiller. Koleksiyon ile aynı gün parfümü sunuyorlar. Onlar görselliğin yanında, daha çok fantezinin peşindeler. Çünkü parfümü düşündüğünüzde parfüm imaj değil koku. Kokunun görseli olmak. J’adore parfümü sürdüğünüzde bu parfümü görselleştiriyorsunuz. Bu fantezinin görselleşmesi oluyor. Bank of America, enteresan vizyoner düşünceye sahip akıllı bir işbirlikçimiz. İkisine de çok teşekkürler.
A.S: Bu sergi 6 Temmuz'a kadar görülebilir. Sen bu günlerde ne üzerinde çalışıyorsun? Sırada ve ufukta ne var?
M.Y: Hep çok fikir var. Bunların ne zaman nasıl hayata geçeceği tüm kreatif sürecin bir parçası. Düşünüyorum, çalışıyorum. Bu sadece benim planlamamla da çözülmüyor. Burada 20 adet küratör var, ben sadece bunlardan biriyim. Herkesin bir fikri var. Ayrıca bunların birbiriyle uyumu da zamanlamayı belirliyor. Müzenin 200.yılında uzun süredir hayal ettiğim Solid Gold sergisini gerçekleştirmiş olmaktan mutluyum.
A.S: Moda sergisi 2026’da artık herhalde.
M.Y: Evet bu sergi büyük ölçüde moda içeriyor. Yeni moda sergisi 2026’da.
A.S: Ve sergiyi canlı müzik ve performansların olduğu Dance Party ile açtın. Yine giysi kodu altın idi. Bir başka çok yaratıcı gece yaşadık altın renginde ve senin deyimin ile altın gülüşünde.
M.Y: Evet Brooklyn Museum’un kitlesi çok yaratıcı. Pek çoğu Brooklyn’den artistler, kreatifler. Yaratıcı ve farklı yaklaşımları seviyorlar. Bu konuda zaten çok hazır, istekli ve cesurlar. Biz sadece onları destekliyoruz ve teşvik ediyoruz.
A.S: Matthew vaktin, yaratıcılığın, emeklerin ve samimi yaklaşımın için çok teşekkürler. Burada sadece sergi ile ilgili değil altın, tarih, moda ve sanat ile ilgili çok konuya değindik. Ben de bu röportajdan çok şey öğrendiğim. Sana çok teşekkürler ederim. Bir dahaki sergide görüşmek üzere. Kolay gelsin.