“Babamın ardından...”
Aktüel/ Neslihan Perker
Serdar Ortaç babası Mehmet Ortaç ve erkek kardeşi Sertaç Ortaç ile...
Yakın zamanda babasını kaybeden Serdar Ortaç’la hayat, ölüm, aşk, baba olma arzusu ve müzik üzerine...
“Güçlü bir kadının bana âşık olma olasılığı sıfır”
Yeni albümü “Ray”i yayınlayan Serdar Ortaç ile Didim konserinin ardından bir araya geldik. Geçen ay babasını kaybetmenin burukluğunu çok derininde hisseden Ortaç, ailenin ilk çocuğu, üç erkek kardeşin en büyüğü…
Zannetmeyin ki derinindekileri pat diye belli ediyor, sahnede başka, kendi dünyasında ise bambaşka. En büyük özlemi baba olmak, bir de“20 senelik hükümdarlığı bana unuttursun” dediği kadının karşısına çıkması.
“Babamın ardından...”
Serdar Ortaç hakkında ne bilirsiniz?
20’li yaşlarından itibaren Türkiye’nin en önemli erkek vokallerinden biri olması, fabrika gibi beste üretmesi, Bilkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı’ndaki eğitimini yarıda bırakması ve radyoculuk yaparken keşfedilmesi, albümünü almasanız da illa ki şarkılarının bir şekilde ezberlenmesi, sahne performansı, sürekli görüntülendiği kadınlar, eski kumar alışkanlığı, çok satan albümler yapması… Listeyi daha da uzatabiliriz elbette. Bizim tanıdığımız Serdar Ortaç ise, babasını kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan, “milyonlarım var ve artık satın alabileceğim hiçbir şey yok” diyebilecek kadar açık sözlü davranan, aşık olduğu ve evlenme kararı aldığı kadın tarafından terk edilen bir adam. Kesinlikle kontrol delisi, her şeyi organize etmek istiyor. Çok vicdanlı, ekibinde kim varsa açlıklarını, yorgunluklarını hep takip edip, bir şeyden mahrum kalmalarına meydan vermiyor. Çok zeki ve kendinin çok farkında. Baba olma özlemi ortada, “Keşke30’umda bitirseydim şu işi” diyor. Mutsuzluğuna gelince… Onu asla inkâr etmiyor.
“Babamın ardından...”
Basında kendisi hakkında çıkan haberleri düzenli olarak takip eden Serdar Ortaç, bu haberlerin üzerinde baskı oluşturduğunu kabul ediyor.
Terk edilen adam
Yeni albümünüzün ismi“Ray”… Neden? Bir hikâye üzerine mi kondu bu isim?
Bir sözcüğü Türkçe’de her şeye uygulayabilirsiniz. Eski yaşadığım bir ilişkinin ardından gelişen bir isim. Bir kadına nasıl davranılması gerektiğini öğrenemedim hala. Hangi dozajda sevgi, hangi dozda gerekirse nefret, asabiyet… Rahmetli babam öğrenemeden vefat etti gitti. 42 yaşındayım ben nasıl öğreneyim bu yaşta? O ilişkiyi yaşadığım insanın çok üzerine düştüm, zaten şarkı sözünde de şöyle diyor; “Neden çok üzerine düştüm yavrum, şımarma dedim ama çıktın raydan” Tamamen mecazi, ironik.
Bencil misiniz?
Yüzde yüz… Kendimden başka hiçbir şeyi sevmem. Ama o ilişkimdeki Litvanyalı’yı çok sevmiştim. Evleneceğim dedim,“yapamam ben bu hayatı” dedi, terk etti beni.
Sizi terk etti demek, güçlü bir kadındı galiba?
Aptaldı… Şimdi sürünüyor, her gün arıyor, neye yarar ki? Onun yüzünden bittim, bütün hastalıkları yaşadım bir ayda… Neye yarar? Kuş beyinli.
Neden hep yabancı kadınlarla birlikte oluyorsunuz?
Türk kadınları önyargılı oluyor ama yabancılar tapıyor.
Önyargısı nedir Türk kadınlarının size karşı?
Ne bileyim!
“Babamın ardından...”
Sıkıntı mı yarattılar?
Asla.
Nereden biliyorsunuz o zaman önyargılarını?
Önyargılılar işte… Bir sürü Türk kız arkadaşım oldu, çok da mutlu oldum onlarla. Bundan sonra biri hayatıma girecekse eşim olsun zaten. Marc Anthony 47’sinde baba oldu, umutsuz değilim ama bilmiyorum işte… Keşke30’umdayken yapsaydım bir çocuk. Litvanyalı eski kız arkadaşım ile nişanlanmıştı kaile arasında, babam da hayattaydı o zaman, “oğlum bırakma şu kızı” dedi. Aslında ben bıraktırdım kendimi.
Nasıl yani?
Sürekli Serdar Ortaç dosyaları okuyan bir adamı kadın ne yapsın… Sabah akşam, aman bugün ne yazacak, kim ne diyor, stres baskı en sonunda kadın dedi ki benim de bir hayatım var.
Konserinizde de gördüğüm ve hissettiğim karşımdaki adamın kontrol delisi olduğu…
Evet öyle. Hastalık bu bence ama hep böyleydim; babam da böyleydi. Aksi türlü, işler yürümeyecekmiş gibi geliyor.
“Kendimden çok sıkıldım” dediğiniz zamanlar oldu mu?
Şu dakika diyorum mesela, bıktım her şeyden.
Sıradan olmayı isterdim
Ne yapmayı çok isterdiniz? Ertelediğiniz bir şey var mı?
Bir çocuk isterim benim gibi olsun; akıllı, güçlü, söylenen kelimeyi daha ağızdan çıkmadan hissedip cevabını versin, beyin hücreleri normalin üstünde çalışsın, olacaktır da… Şu ana kadar olmadı, onun dışında her şeyi yaşadım, tatmadığım şey yok.
Bu her şeyi yaşamış olmanın içinde tatmin mi var, tatminsizlik mi?
Şükretmeyi seven bir adamım, hayatıma da şükrediyorum. Torna tezgâhında ter döküyor olabilirdim, asla hakir gördüğüm için değil elbette, hayat basamaklardan oluşuyor, Allah bir beyin veriyor geliştirmeyi de sana bırakıyor. Sıradan olmayı isterdim, gene sıradanım; kendime göre mesleğimdir beni diğerlerinden farklı yapan.
“Babamın ardından...”
Babalar ve oğulları
Babanız bir günlüğüne tekrar dünyaya gelseydi onunla nerede buluşmak isterdiniz ve ona ne söylerdiniz?
Babama arzuladığı bütün gururu yaşattım. Ölümüne hazır değildim.69 yaşında ölünmez, ecelle ölünmemesi lazım... Solunum yetmezliği yüzünden vefat etti. Başka hastalıkları da vardı, hep söylerdik dinletemedik. Sabah 7’de kalkıp işinin başında oluyordu hâlâ. İş aşkıyla yaşardı, “Baba hayatta başka şeyler de var” derdim, soyadımızı yaşatacak tek şey iştir, derdi.
Rüyanızda gördünüz mü onu?
Görmez olur muyum! Sabah annem aradı, baban fenalaştı dedi. Gittiğimde koltukta geriye doğru yatıyordu, kahvesi yarım kalmış… Onu aldım, çenesini bağladım, üzerini örttüm.
Babanızı kaybettikten sonra bir şeyler değişti mi içinizde?
Hayatta olacak her şeye hazırlıklıyımdır, realistlikle kabul ederim. Ben de yarın, bir gün gideceğim. O erken gitti, gitmemeliydi… Bir şey değişmedi. Babam yok artık, arayıp da akıl danışacağım kimse yok hayatımda.
Hayatta her söylediği doğru mu çıkardı?
Hep… Hayat okulu mezunuydu… Yok, artık işte arayacağım kimse, yok. Kafam bir şeye takıldığında, sinirlendiğimde, fikir almak istediğimde gece gündüz hep arardım. Ölmeden üç gün önce rakı aldım, gittim yanına... Yeni albümü dinledik birlikte, bana fikirlerini söyledi. Buluşmamızın üstünden üç gün geçmemişti, gitti.
Sevdiği şarkılar neydi?
Benden “Zakkum Çiçekleri”ni severdi. Türk sanat müziğindeki bütün eseleri bilirdi, “Kadehinde Zehir Orsa”yı beraber okurduk.
“Babamın ardından...”
Annenizle babanız iyi anlaşan bir çift miydi?
Aşk evliliği yapmışlar, biz üç erkek kardeşiz. Benim bir küçüğüm babamın işinde, fabrikanın başında. Zamanla her evlilik yıpranır, hele Türklerde bir hayli yıpranır. Türk kadını 40’dan sonra değişir, Türk erkeği ise kadının hayatını harcamak üzerine yaratılmıştır, gen böyle kaldıkça kolay da değişmez bizim erkeğimizin tavrı.
Siz mükemmeliyetçi bir baba olurdunuz galiba…
Olabilirim hâlâ…
Çok özgür tavırlı mı yaklaşırdınız ona karşı?
Kız çocuğu olursa, bilemem… Ortanca kardeşimin iki kızı var. Elif dört yaşında, biri de yeni doğdu ismi Damla. İsim babası da benim. En küçük kardeşim 30 yaşında, yeni evlendi.
“Cömertliğimin haddi hesabı yok”
“O kadın gelsin, beni hükmü altına alsın, 20 senenin hükümdarlığını unuttursun. İsmim altında çaresizim.”
Hayatta en çok neye öfkeleniyorsunuz?
Disiplinsizlik öfkelendirir, çocukların yanlış iş yapması çıldırtır. Her şeyi doğru dürüst isterim, her şeyi yani. Kontrolcüyüm evet ama doğru kontrol ettiğime inanırım çünkü öngörülerim doğru çıkar.
Diyelim hayatınıza bir kadın girecek ama popüler olacak, sahne işinde olmak zorunda değil. Onun popülaritesi veya kendi dünyasına sizin kadar dönük olma ihtimali rahatsız eder miydi?
Keşke öyle biri olsa, asla ezmezdim. O kadın gelsin beni hükmü altına alsın, 20 senenin hükümdarlığını unuttursun… İsmin altında çaresizim, sanıyor musun çok mutluyum yabancılarla. Evet, dünya güzelleri hepsi ama hiçbir şey konuşamıyorum o kadınlarla… Şimdi gel kurtar beni bu kaostan hadi. Bilmem ne mezunu, hayata gerekirse topuklu ayakkabılarıyla güçlü küt diye basacak kadını tanıyıp, kendime aşık etme olasılığım nedir söyle bana… Sıfır… “Aaa Serdar Ortaç mı!” der ama “Gamzelim” şarkısında göbek atar, elbette onu da yapacak. Ben ne olduğumu biliyorum, babam bana derdi ki; “Tanrım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır, ikisi arasındaki farkı anlamam için akıl ver”. Bunu bana söylediğinde 12 yaşındaydım, Çukurcuma’daydık, beni omzuna alıp futbol maçına götürdüğü bir gündü.
Neyi değiştirebilirsiniz?
Ancak bir talih kuşu konacak, karşıma çıkacak, “ulan boşa yaşamışsın 20 sene” dedirtecek bana. Yeğenim Damla’yı kucağıma alıyorum, Allah’ım işte mucize bu diyorum.
“Babamın ardından...”
Korktuğunuz şeyler var mı?
Eskiden korkmazdım şimdi sağlıkla ilgili durumlar korkutuyor.
Kırkınızdan sonra endişeli mi oldunuz?
Geçenlerde boynumdaki bir ağrı için MR’a girmem gerekli oldu, giremedim mesela. O borunun içine annem girebiliyor. Eskiden bungee jumping yapardım, neler yapardım.
Siz kesin çekmecelerinizi açanlara da sinirleniyorsunuzdur…
Evet, kesinlikle, iyi söyledin.
Bu tip durumlarda fazla tepki gösteren karakter…
Var bir asabiyetim.
Babanıza benziyor musunuz?
Onun kopyasıyım, yeryüzündeki haliyim. Babam çok duygusaldı; annemi tavladığı dönemin günlükleri var, ona yazdığı ilk şiir falan mevcut o günlüklerde.
Dışa dönük görünen, aslında kendini belli etmeyen ketumlardansınız gibi...
Aslında kadınımın üzerine titrerim, isterim ki prenses gibi yaşasın. Ben galiba kadınımı mutlu edecek şeyleri bilemiyorum, terk edilme hadisesinden sonra bana daha çok yapıştı bu duygu. Ne mutlu eder kadını… Para mı, güç mü, sıfatla gurur mu duyar, kendini ezik mi hisseder. Kadını hiçbir şey mutlu edemez, annemi mutlu edemedi babam rahmetli. Kadını mutlu etmek en zor şey, erkek ise mutlu olması kolay yaratık.
“Babamın ardından...”
Cömert misiniz?
Haddi hesabı yok… Elimin ayarı yok. Hiçbir şey bırakamayacağım ki bu dünyada. Aile fabrikamız var, 350 kişi çalışıyor; babam da milyonerdi paraya para demiyordu, çenesini bağladım toprağın içine gömdüm adamı. Ben de milyonerim her şeyim var, daha alabileceğim hiçbir şey yok…
Mutsuzluğunuz almış başını gidiyor…
Mutsuzum ama şükreden bir insanım. Babamın yanından çıktım tırnaklarımla kazıyarak, bestelerimle şarkıları dinlenen bir adam oldum. Şükrediyorum bunun için, evet mutsuzum kendi içimde, o da cezam olsun çekeceğim. Diğerleri çok mu mutlu sanki… Sağlık en önemlisi, başka hiçbir şey önemli değil, kimse bir şey götüremiyor. Şükredin, şükredin, şükredin…




