Böyle bir film çekmek akıl kârı değil
ÜNLÜ STİLİ

Böyle bir film çekmek akıl kârı değil

Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner'in rol aldığı 'İncir Reçeli' filminin senaristi ve yönetmeni Aytaç Ağırlar, "Film için bankalardan krediler çektim. Şu an gırtlağıma kadar borçluyum. Böyle bir film çekmek akıl kârı değil" diyor...

GÜNCELLEME TARİHİ: 1 Mart 2011

Şu sıralar vizyonda olan ve büyük bütçeli filmlere kafa tutan 'İncir Reçeli'nin senaristi ve yönetmeni Aytaç Ağırlar, varını yoğunu yatırdığı filmi için 'deli cesareti' diyor. Eski bir oyuncu olan Ağırlar'la filmini ve çektiği zorlukları konuştuk...



Dolabınız incir reçeliyle mi dolu?


Hayır. Patolojik bir şekilde sabah-akşam, incir reçeli yer bir halim yok. (Gülüyor)



Peki neden çilek, vişne, böğürtlen reçeli değil de incir reçeli?



Özelliği de o zaten. İncir reçelini çok az kişi bilir, incir reçeli de 'yalnız' bir reçeldir. 20 kişiye "En sevdiğiniz reçel hangisidir?" diye sorun, içlerinden bir tanesi bile incir reçeli demez.



Filmde asıl dikkat çekmek istediğiniz konu yalnızlık mı yani?

Çok şeye dikkat çekmeye çalıştım ama bu filmin çıkış yolu şudur: Deli gibi âşık olduğunuz, aynı evde yaşadığınız bir kadın ölüyor ve siz, ertesi gün o yatakta yalnız uyanıyorsunuz...



Yaşandı mı böyle bir şey?


Hayır, sadece bu soruyu sordum kendime.. "Bu nasıl bir duygudur?" dedim. Ama filmdeki ilişkinin yüzde 90'ı yaşanmış, gerçek bir hikayedir.


Film bittiğinde sizin hikayenizi izlemişim gibi hissettim. Kendi hayatınızdan kesitler var mı filmde?


Kendi hayatımı anlatmadım ama filmde yaşanan ilişkide benim hayatıma dair çok yaşanmışlık var.



ARIZA MIKNATISI GİBİYİM


Filmdeki gibi, bir döneminizde sizi hayata küstüren bir aşk yaşadınız mı peki?



O kadar yoğun olmadı, ama neden bilmiyorum benim ilişkilerim genelde patolojik oldu. Hal böyle olunca, 'galiba sorun bende' diye düşünmeye başladım. Ya da arıza mıknatısı gibiyim. Ama ben de çok monoton biri değilim. Şu filmi çekmem bile akıl kârı değil!



Ne açıdan?


Şöyle bir şey düşünün; bir hikaye yazıyor ve onu çekmeye kalkıyorsunuz...



Ama her film böyle doğmuyor mu zaten?



Tabii ki, öyle doğuyor ama en azından ortada tutunacak bir şey vardır. Yani ortaya çıkıp "Bakın ben bir senaryo yazdım, bunu kim çekecek?" demezler. Ben bir sürü insana senaryomu verdim, okumadılar bile. Ama Kültür Bakanlığı'ndan ödenek çıkınca daha önce ulaşamadığımız birtakım yapımcılar beni aramaya başladı.



Senaryonuzu bizzat çekmek istemenizin tam olarak sebebi neydi?

Senaryoyu okuyan olmayınca, yönetecek birini bulmak da abesle iştigal oluyor. Bir de senarist olarak senaryonuzu bir yönetmene teslim ettiğinizde, film bittikten sonra yazdıklarınızın yüzde 60'ını görürseniz 'Çok şanslısınız' derler. Bu da korkuttu beni biraz.



Yani siz eserinizi başka ellere teslim etmek istemediniz...



Evet, deli cesaretiydi benimki. İşi kurallarına göre oynamaya da kararlıydım. Yani bir mekana gireriz, kamerayla şuradan dalarım, buradan dalarım demedim, bütün karelerin nasıl olacağını önceden 'story board' olarak çizdim. Oyuncularımla takribi iki ay; tiyatro provası yapar gibi masa başında bütün tonlamaları, duyguları ve karakterleri çalıştık. Çünkü bu iş böyle olur.



KAHYA KALMAK İSTEMEDİM Biz sizi oyuncu olarak tanıdık, değil mi?

Evet, konservatuvar mezunuyum, 11 yıldır oyunculuk yapıyorum. Muhtemelen seyircinin beni en çok hatırlayacağı proje, başrolde Halil Ergün ve Emrah'ın oynadığı 'Büyük Yalan' dizisi olacaktır. Orada Egeli bir kahyayı oynadım. Bu dizinin üzerine bana gelen takribi 10-15 projede de hep yine Egeli bir kahyayı oynamam istendi. Bu çizgide gidersem, 55 yaşımda kahyalıktan, Ege SSK'dan emekli olacağım diyorsunuz.



Yönetmenliğe geçmenizde bu kahya meselesi de etkili oldu mu?


Evet. Ömür boyu kahya kalmak istemedim! Benim hayattaki en büyük korkum hiçbir haltı beceremeden göçüp gitmektir. Bir şeyi hakkıyla yapıp ondan sonra ölmeyi tercih ediyorum.



'İncir Reçeli'nin afişini gördüğünüzde, 'Bir şey başardım' diyor musunuz peki?



Bir şeyi başarmak için bir adım attım diyebilirim. Filmi hangi koşullarda yaptığımı bildiğim için, çok daha iyisini yapabileceğimi de biliyorum ama buna maddi ve manevi gücüm kalmadı.



AIDS'Lİ DEĞİL HIV POZİTİF DEMEK GEREKİRMİŞ Hiç sevişme sahnesi olmayan filme +13 almayı nasıl başardınız?

İçki ve sigara olduğu için...



Türkiye'de ilk defa HIV Pozitif hastalığına eğilen bir film çekildi. Neden başka bir hastalık değil de HIV Pozitif?


Çünkü ben sıkıldım kanserli, veremli filmleri izlemekten; nasıl yine öyle bir film yapabilirim ki? Ama 'İncir Reçeli'ne HIV filmi dersem haksızlık olur.



HIV ile ilgili danışmanlık aldınız mı?



Senaryomu Pozitif Yaşam Derneği'ne gönderip 'Sizi rahatsız eden bir şey var mı?' diye sordum. Bir tek AIDS'li değil, HIV Pozitif denmesini tercih ettiler.



Sabah / Günaydın