Didem Soydan ile havuzda...
Neslihan Perker / Fotoğraflar: Serhat Hayri (Touch Istanbul)
Son dönemin başarılı modeli Didem Soydan ile güneşli bir İstanbul gününde DoubleTree by Hilton’un havuzunda bir araya geldik. Soydan güneşi çok seven, çoğunluğun aksine İstanbul’un neminden, sıcağından rahatsız olmayan bir şehirli.
Yaz mevsiminde İstanbul size ne ifade ediyor?
Bunaltıcı bir sıcak… Ama sıcağa düşkün olduğum ve yazın İstanbul’dan ayrılmayı reddettiğimden benim için anormal bir durum yok. Caddeler rahat, sahilin tadını çıkarabiliyorum. Şehir, yazın gereksiz olan her şeyden arınmış oluyor.
İstanbul, bu mevsimde İstanbul gibi yaşanıyor yani...
Kesinlikle.
Yazın nerelere gitmek keyifl i?
Ben yazın da, kışın da fazla bir yere gitmem. Evim ve ailemin olduğu çevre benim alanımı oluşturuyor, dört dörtlük kullanmıyorum şehri. Arkadaşlarımla Karaköy Lokantası’na gideriz, Münferit’te zaman geçirmeyi severim. Kendi evimde, Galata veya meydan da oluyorum dışarı çıktığımda da. Bebek’e gidersem Lucca’da zaman geçiririm veya Cihangir’de White Mill’de… Böyle sayıyorum ama nadiren dışarı çıkarım. Ev kızıyım daha çok.
Havuza gider misiniz?
Ben denize girmeyi daha çok seviyorum. Ama havuza gittiğim de oluyor. Genellikle de Suada’nın havuzuna gidiyorum. Ama burayı da sevdim. Bir de arkadaşlarımın yazlık evlerine giderim.
Didem Soydan ile havuzda...
Hazır kış bitti, İstanbul yakın bir yerde bir kaçamak yapayım dediğinizde nereleri tercih ediyorsunuz?
Adalara çok gidiyorum. Özellikle de Sedef Adası ve Büyükada. Sedef Adası ekstra korunaklı olduğu için tercih sebebim. Herkes oranın sahiline giremiyor ancak bir tanıdığınızın evi varsa ve ona giderseniz sahilde vakit geçirebiliyorsunuz. Bu durum da, kadınları erkeklerden koruyor.
Fazla korunaklı bir karakter misiniz?
Çok fazla... Benim baba tarafım da öyledir, bu özelliğimi de onlardan almışım. Annemlerin tarafı beyazsa, babamın tarafı siyah… Mesela çok arkadaşım vardır ama evime gelmezler çünkü davet etmem, beni de öyle kabul etmişlerdir. Ben de onların evlerine gitmem. Umut diye bir arkadaşım var o gelip kalacak kadar samimidir bana. Beril (Kayar) ile karşılıklı oturuyorum, en fazla bir kere birbirimizin evine gitmişizdir.
Galata’da oturuyorsunuz değil mi?
Ben çok pratik bir insanımdır, işime, provalarıma yakın bir lokasyon orası. Daha önce de Şişli’de oturuyordum, orası da çok merkezi bir yerdi. Yakın bir arkadaşım eşyalı evini bırakınca ben de Galata’ya geçtim. Yoksa Şişli’den başka bir yere gitmezdim.
İstanbul’un bir semti olsaydınız tercihiniz neresi olurdu?
Eminönü.
Neden?
Çünkü o kadar karışığım ki… Fakat birçok şeyi de net olarak bulabilirsin. Eminönü de öyledir, avucumun içi gibi sokak sokak bilirim orayı. Daha ikinci el kıyafet kavramı yokken, biz gider bulurduk ikinci elleri, herkes bizimle dalga geçerdi. İkinci el kıyafetleri en iyi orada bulursunuz, çünkü büyük büyük depolar vardır Eminönü’nde.
Didem Soydan ile havuzda...
İstanbul’da tahammül edemediğiniz şey ve şehri sıra dışı yapan özellik?
Trafiğe tahammül edemiyorum fakat başka şehirlerin de trafiğini gördüm. Hindistan’da olsam mesela intihar ederim herhalde. Toplu taşıma araçları, minibüs ve taksi şoförleri dünyanın en eğitimsiz insanları arasından özenle seçilmiş gibi. Ama ben İstanbul’u seviyorum.
Sıra dışı yapan büyüsü nedir peki?
Geçmişiyle alakalı… Şehirde bir sürü genetik kod var, asıl sahibi biz değiliz, Osmanlı da değil. Cenevizliler’den, Bizanslılar’dan kalma miraslar mevcut. Herkesin sahip olmak istediği bir yer olmuş burası, galiba çekiciliği de buradan geliyor.
Didem Soydan ile havuzda...
Elinize sihirli bir değnek verilse bir gecede İstanbul’un nesini değiştirirdiniz?
Mimarisini eskiye döndürmek isterdim. Sonradan gelenlerin zevksiz mimarisine ve tekstilci zenginlerin, sonradan görme insanların inşa ettiği binalara dayanamıyorum.
İstanbul’u yazlık bir elbise olarak düşünseniz, bu nasıl bir tasarım olur?
Zehir yeşili ipekli şalvar, Bizans döneminden kalma deri sandalet, hem erkek hem kadının giyebileceği yakasız bir gömlek.
Bir filme çekecek olsanız şehri içerik ne olur?
Dram ve şiddet…İkisi bir arada olurdu, mümkün değil ayrı olamazdı. İçinde gizem ve tutku da olurdu sanırım.




