İstanbul'a 40 dakika bir huzur mabedi: Burgazada
ÜNLÜ STİLİ

İstanbul'a 40 dakika bir huzur mabedi: Burgazada

Hayat her zaman uzaklara kaçmaya fırsat vermiyor. Fakat her şeye rağmen "gitme isteği" sınır tanımaz bir savaşçıdır.

GÜNCELLEME TARİHİ: 24 Haziran 2010

İSTANBUL'A 40 DAKİKA BİR HUZUR MABETİ : BURGAZADA
Yaz sıcaklarının iyiden iyiye bastırdığı şu günlerde, şehrin sıkıcılığı eminim benim gibi pek çoğunuzu bunaltmaya başladı. Hayat her zaman uzaklara kaçmaya fırsat vermiyor. Fakat her şeye rağmen "gitme isteği" sınır tanımaz bir savaşçıdır. Bu durumlarda İstanbul'da yaşayanların imdadına çevrede gizlenen cennetler yetişiyor.

İşte tam bu sebeplerden dolayı, 14:20 Kadıköy- Adalar vapuruyla Burgazada ya doğru yola çıktık. Beklenmedik bir anda bastıran Haziran sıcaklarında bir ada sefasına ihtiyacımız vardı. Özellikle Burgazada'ya her gittiğimde, İstanbul'un bu kadar yakınında olmasına rağmen, el değmemiş bir yer keşfetmiş gibi heyecan duyarım. Adaya yaklaşan vapurun güvertesinde, rüzgar yüzüme her vurdukça sevincim katlanır.

Burgaz ada, Prens adaları olarak bilinen, İstanbul çevresindeki adalaların üçüncü büyüğüdür. Yuvarlak biçimindedir ve genişliği yaklaşık iki kilometredir. Burgaz 6 Ekim 2003 tarihinde büyük bir yangın yaşamıştır. Ağaçların çoğu önemli ölçüde zarar görmüştür. Fakat gerek Orman Müdürlüğünün gerekse yerel halkın çabaları iyi sonuçlar vermiş ve Burgaz ada eski güzel günlerine kavuşmaya başlamıştır.

Önceki deneyimlerim bana gösterdi ki, kondisyon düşüklüğünden kaynaklanan başarısız bisiklet turları yaşayabiliyorum. Biraz bu nedenden, biraz sıcaklardan, biraz da farklı bir serüven yaşama umuduyla bu sefer uzun bir yürüyüş turu planladık. Amacımız Burgazada'yı sahilden başlayarak tam bir daire çizip tamamlamaktı. Kıyı şeridini izleyerek adayı bir baştan diğerine yürüyebileceğimizi düşünerek iskeleden sağa doğru kıvrılarak yürüyüşümüze başladık.

Adanın deniz gören sevimli evlerine özenip, bir gün onlardan birine sahip olmayı hayal ederek yola devam ettik. Yanımızdan geçen bisikletlilere inat tempomuzu düşürmedik. Yol devam edip zaman ilerledikçe acıktığımızı fark etmemiz hiçbir işe yaramadı. Çünkü artık iyice ilerlemiştik ve yemek yiyecek bir yer bulma şansımız kalmamıştı. Yanımızdaki elmalar derdimize derman olmasa da, açlığımızı az da olsa bastırdı.

Yokuş aşağı, yokuş yukarı derken yaklaşık yirmi beş dakikalık yürüyüşümüzün sonunda karşımıza bir restoran çıktı. Fakat adayı tam bir daire olarak turlama umudumuzu yitirmedik. Girip restorandaki garsonlardan birine sorduk :

" Yol devam ediyor mu?"
" Hayır " dedi.


Fakat biz inatçıyız, öyle kolay kolay da pes etmeyiz. " Ya sahile insek, oradan yürüyemez miyiz adayı tam bir tur? " dedik. " Bu ada turlanmıyor. İsterseniz inin ama bir süre sonra orada da yol bitiyor. Bir mağara var sahilde. O, yolu kesiyor". İşte tüm umutlarımızı yitirdiğimiz an, o andı. Farklı bir yoldan sahile doğru kıvrıldık iskeleye ulaşabilmek için. Burgazada'nın daha önce hiç görmediğim bu yolu olağanüstü güzellikte. Tempoyu düşürüp ağır ağır yürümeye devam ettik. Küçük bir kilise çıktı karşımıza. Biraz inceledikten ve çevreyi fotoğrafladıktan sonra onu da geçerek aşağı doğru ilerlemeye devam ettik. Bu yolu kullanırken sağda öğretmen evini göreceksiniz. Bildiğim kadarıyla Burgazada'da konaklamak isterseniz fiyat açısından en uygun yer burası. Adada konaklanabilecek başka yerler de var elbette. Fakat fiyatlar daha yüksek. Adada konaklayabileceğiniz yerlerle ilgili ve daha pek çok bilgiye www.burgazada.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Yaklaşık bir saatlik yürüyüşümüzün sonuna geldiğimizde açlığımız tahammül edilemez bir boyuta ulaşmıştı. Gözümüzün önünde uçuşan yiyecek seraplarını kovalayıp, oturacak bir yer aramaya başladık. Burgazada'da sahilde oturup bir şeyler yemek içmek için farklı alternatifler var. Fakat ben bunlardan en çok Barbayani'yi severim. Bu güzel restoranla ilgili detaylı bilgiyi www.burazadabarbayani.com adresinden alabilirsiniz. Sıcak bir yaz akşam üstü ,denize karşı otururken yapılabilecek en akıllıca şeylerden biri midye tava yiyerek yanında buz gibi bir bira yudumlamaktır. İşte tam bu sebepten dolayı rotamız önce Barba oldu. Hiç uzatmadan söze başladık" 2 midye tava 2 de bira istiyoruz" Aldığımız cevap bizi şaşırttı. " Midye yok maalesef" Yapacak bir şey yoktu, kös kös kalktık ve şansımızı diğer restoranlarda denemeye karar verdik. Her seferinde aldığımız cevaplarla bir kez daha yıkıldık. Adada midye kalmamış. Böyle bir ihtimal mümkün mü, mümkünmüş. Bunu yaşayarak öğrendik. Meğerse, Hafta sonu adalara akın eden İstanbullular , tüm midyeleri silip süpürmüş.Biz gidip " hani bana, hani bana" demişiz fakat bize sadece kazanın dibi kalmış. Umutlarımızın sönmesi bizi zevksizce döner porsiyon yemeye sürükledi. Ama açlığımızı sonunda yok etmeyi başardık.


Karnımızda doyduğuna göre sıra gelmişti Burgazada'dan denizin güzelliğini izleyebileceğimiz bir yerde oturmaya. Tabi ki sahildeki bir restorandan ya da bir çay bahçesinden bu güzelliği izlemek mümkün ama yukarılara doğru çıkıp, gizli bir köşe bulursanız, yaşayacağınız huzurun garantisini verebilirim. Biz, gün batarken bu manzaranın keyfini sürdük. Biz keyif sürerken kaptanlar da gemilerini sürmüşler. Son Kadıköy vapurunu kaçırdığımızı öğrenmemizle beraber Bostancı'ya hareket eden bir vapur beklemek zorunda kaldık. Maceranın sonu mu ? : Bostancı'dan bisikletlerimizi dolmuşa yerleştirmeye çalışıp, Kadıköy'den gecenin 12'sinde beş kilometre yürümek zorunda kaldık.

Olsun... Burgazada'da bir gün geçirmek her şeye değer.