Sex and the City Bizim İçin Ne Anlama Geliyor?
And Just Like That çıktığından bu yana, orijinal şovun mirası neler ifade ediyor?
GÜNCELLEME TARİHİ: 10 Aralık 2021
Simay Keskintepe
İlk başta, eski hevesimiz olmadığı halde bölümleri izledik. Sanırım hepimiz de böyle hissettik. O zamanlar Sex and the City yasadışı bir konuydu; Gece geç saatlerde skandal yaratan, yaramaz ve tabii ki daha da cezbedici olan televizyon programları arasındaydı. Dizi, bir yetişkinin sahip olması gerektiğini düşündüğüm her şeyi temsil ediyordu: harika kıyafetler, arkadaşlarınızla sonsuz kokteyller, her hafta yeni bir aşk. Bu kadınları Fendi Baget'leri ve Manolo'ları için değil, özgürlük gibi göründükleri için idolleştirmiş olabilir miyiz?
Sex and the City'nin kalıcı popülaritesi gerçekten hayret edilecek bir şey. Diziyi senelerdir izleyip sonra yeniden izleyen bir kitleye sahip. Netflix öncesi o eski günlerde, hiç tanımadığımız kadınlar, Carrie, Charlotte, Samantha ve Miranda'nın hayatları şehirli kadınların yaşamlarını açık açık anlatıyordu.
Elbette milyonlarca kez söylendiği gibi, dizide karakterleri bağlayan şey dostluklarıydı. Şovu Big, Aidan ve hatta Smith için izlediğimizi söyleyenler varsa da yanılıyor. Her zaman bu dört kadın arasındaki ilişkiydi aslında diziyi bu kadar vazgeçilmez kılan, her biri hem havalı hem de katı arketiplere sahip karakterler; kariyerlerine sıkı sıkıya tutkuyla bağlı, gelenekçi, maskülen ve kendi sınırlarını çizebilen kadınlar.
Sex and the City'nin Jimmy Choo veya Cosmopolitan'ın satışlarında ne kadar etkili olduğunu tartışabiliriz, ancak bekar kadınlar için yaptığı en önemli miras, bekar bir kadın olmanın ne anlama geldiği olmuştu. Bu kavram, 1990'larda sessizce devrimciydi ve tuhaf bir şekilde öyle olmaya da devam ediyor. Kültür ve temsil ettiği toplum, evlenmemiş bir kadın fikrinden hala rahatsız. Dizi serisi sürekli olarak bu fikirle boğuştu, çocuksuz bir hayat seçimini, bir kadın olarak başarının Miranda'nın gösterdiği gibi yeteneğinizle değil medeni durumunuzla ölçüldüğü gerçeğini sorguladı.
Ama Sex and the City'de tamamen gerçekçi değil. Gerçek temsilden yoksundu: toplumdaki çeşitlilikten.
And Just Like That'in bu hafta HBO Max'te gösterime girmesini neden bu kadar beklediğimizi de bir şekilde beklediğimizi açıklıyor. Çünkü günümüzün Sex and The City karaktlerinden bazı gelişim beklentilerimiz var! Geçtiğimiz birkaç ay boyunca Instagram'daki akışını sürekli takip ettik, senaryo ve karakterler hakkında da bu beklentilerimizi karşılayacak olumlu gelişmeler yakaldık. Ya dizi Samantha olmadan yaşayamazsa? Ya da daha kötüyse… Ya ikinci film kadar kötüyse...
Ve Just Like That'in yapması gereken, şimdi bizim için bir şey ifade etmeye devam etmesi. Bu, önceki hatalardan ders çıkarmak anlamına geliyor, en azından daha çeşitli oyuncu kadrosuyla üstesinden gelmeye çalışıyor gibi görünüyor. Ancak bu sadece mevcut iklimin talep ettiği şey değil, hatta yeni bir Z kuşağı izleyicisi gibi başka faktörler de var. Başından beri burada olan hayranlar için Sex and the City'nin bizimle birlikte organik olarak büyümeye devam etmesini istiyoruz. Yirmili ve otuzlu yaşlarımızın ayrılıkları, evlilikler ve boşanmalar, arkadaşlarınızın değişmesi, pandemi sonrası öğrenilen yeni hayat, teknoloji ve günümüz dünyasının sorumluluk gerektiren gerçekleri gibi...
Bugün, diziyi izleyen genç bir kadın için, yetişkinliğin nasıl göründüğüne dair idealist bir pencere olmaya devam etmesini umuyorum. Herkese iyi eğlenceler!




