Toronto Uluslararası Film Festivali’nde Öne Çıkan 5 Film
KÜLTÜR & SANAT

Toronto Uluslararası Film Festivali’nde Öne Çıkan 5 Film

Sinemaseverlerin kalbini fethettiği kadar eleştirmenlerin dilinden düşmeyen ve vizyona girdiğinde kaçırmak istemeyeceğiniz 5 film.

GÜNCELLEME TARİHİ: 11 Eylül 2025

Yazı: Ece Büyükçolpan

Kapak Fotoğrafı: Getty Images / Sydney Sweeney ve Christy Martin, Toronto Film Festivali'nin kırmızı halısında.

Toronto Uluslararası Film Festivali, bu yıl 4 Eylül’de resmen başladı. Eleştirmenler ve sinema tutkunları, yıl boyunca ve ödül sezonuna kadar konuşacağımız filmlerden ilk izlenimlerini paylaşmaya başladı bile. Hatta bazıları, Venedik ve Telluride festivallerinde büyük alkış toplayan yapımlar. Hepsi, izleyici dünyasında heyecan yaratıyor.

İşte, TIFF’te gözden kaçırmamanız gereken, şimdiden izleme listelerinize ekleyebileceğiniz 5 film:

Rental Family (Yön. Hikari)

Hikari olarak tanınan Japon yönetmen Mitsuyo Miyazaki, Tokyo’da sıra dışı bir işe kalkışan, umutsuz bir Amerikalı aktörün hikâyesini anlatıyor. Başrolde Brendan Fraser var.  “Kiralık aile” ajansında çalışmaya başlayan karakter, hayatında eksik parçalar olan insanlara geçici rollerle eşlik ediyor; mesela küçük bir kızın babası oluyor. Zamanla, kurduğu bağlar pekiştikçe, kurmaca ile gerçeklik arasındaki çizgi de yavaş yavaş silinmeye başlıyor. Hatırlarsınız, Brendan Fraser 2023'te The Whale filminde sergilediği performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında ödülünü kazanmıştı. Fraser, Hikari imzası taşıyan bu filmle de ikinci kez Oscar adaylığına göz kırpıyor.

Christy (Yön. David Michôd)

Efsanevi kadın boksör Christy Martin'in hayatını anlatan biyopik Christy, şimdiden Sydney Sweeney'nin performansıyla oldukça konuşuluyor sinema çevrelerinde. Öyle ki, Sweeney'nin En İyi Kadın Oyuncu dalında ödül alabileceği ihtimal dahilinde. Batı Virginialı madenci bir babanın kızı olan Martin, spor hayatında zirveyi gördükten sonra madde bağımlılığı, eşinden gördüğü şiddet ve tüm bunlar olurken, yetmezmiş gibi, bir de kimlik arayışıyla mücadele ediyor. Her biyopikte olduğu gibi, bu hikâyenin de başrolüne hayat veren Sweeney, rolü için fiziksel dönüşüm geçirdi elbette. Gerçek Christy Martin'in bir şampiyon olduğu su götürmez bir gerçek ama Sydney Sweeney, diğer Oscar adaylıklarını nakavt edebilecek mi, göreceğiz.

Couture (Yön. Alice Winocour)

Eleştirmenler tarafından Angelina Jolie’nin kariyerindeki en özel rol olarak gösterilen bu film, Paris Moda Haftası’nın büyüleyici sahnesindeki üç kadının hayatına yakından bakıyor: Güney Sudanlı genç bir model, deneyimli bir makyaj sanatçısı ve talihsiz bir yönetmen. Jolie’nin canlandırdığı Maxine, zaten karmaşık seyreden hayatının temposunda bir de kanserle mücadeleye başlar. Couture’ün bu denli anlamlı olmasını sağlayan detaylar, Jolie’nin gerçek yaşamından izler taşıyan dokunaklı performansında saklı.

Hamnet (Yön. Chloé Zhao)

Maggie O’Farrell’in 202'de yayımlanan aynı adlı ödüllü romanından uyarlanan ve "radikal bir kadın hikâyesi" olarak tanımlanan Hamnet, Toronto aracılığıyla beyazperde de etkisini sürdürüyor. Paul Mescal ile Jessie Buckley'nin, William Shakespeare ve eşi Agnes karakterlerine bürünerek sergilediği performanslar dikkatleri çekti bile. 2021'de Nomadland ile En İyi Film ve Yönetmen Oscar'larını kazanan Chloé Zhao, Marvel'ın The Eternals'ından sonraki tatsız düşüşünün ardından bu filmle kariyerinde yeniden parlıyor. Sinematik zarafeti ve oyuncularla bağ kurma konusundaki ustalığı, onu günümüzün önemli yönetmenlerinden birisi olarak öne çıkarıyor.

Sentimental Value (Yön. Joachim Trier)

The Worst Person in the World ile uluslararası alanda dikkat çeken yönetmen Joachim Trier, bu kez kuşaklar arası travmaların ve baba-kız ilişkilerinin karmaşık doğasına eğiliyor. Başrollerini Stellan Skarsgård ve Elle Fanning'in paylaştığı Sentimental Value'da Renate Reinsve ve Inga Ibsdotter Lilleaas’ın canlandırdığı kardeşler Nora ve Agnes, sanatına tutkuyla bağlı ama ailesine mesafeli bir figür olan babaları Gustav ile yıllar sonra yeniden bir araya gelir. Gustav, tercihini genç ve parlak bir Hollywood yıldızından yana kullanır. Bu karar yalnızca sanatsal bir kırılma yaratmaz; kız kardeşlerin hem babalarıyla hem de yerlerini tehdit eden bu yeni figürle yüzleşmesini beraberinde getirir.

Trier, aile içi dinamikleri ve yaratıcı egoların çatışmasını zarif ama sarsıcı bir dille anlatıyor. Film, hem kişisel hem mesleki rekabetin görünmeyen yüzlerine ışık tutarken, izleyiciyi de kendi ailevi yaralarıyla baş başa bırakıyor.