Hayatımızı değiştiren erkekler

Cosmopolitan / Elif Öksüz

Neredeyse etrafımızdaki herkesin bir sevgilisi var, mutlu çiftler yakında evleniyor ya da yeni tanışmanın heyecanı ile muhteşem günler yaşıyor. Bekar kadınlar ise aşk arayışında ilk tanıştıkları erkek karşısında yelkenleri suya indiriveriyor. Bu konuda yapılan genel hata, hayatımızdaki erkeğe içimizi açmak, onun da bize karşı aynı hisleri beslediğini düşünerek onu hayatımızın içine iyice sokmak. Belki o bize karşı o kadar yoğun hisler beslemiyor ya da ilişkiyi biraz ağırdan almak istiyor, bilmiyoruz. Sorgulamıyoruz da. Kimseyi dinlemeden, bildiğimizi okuyarak kendimizi bir girdabın içine soktukça sokuyoruz. Kısacası, o erkeği hayatımızın merkezi haline getiriyoruz. İşyerinde bilgisayar karşısında hülyalara dalma süremiz uzuyor, telefona çağrı veya mesaj gelmiş mi diye daha sık bakıyor, hobilerimiz şekil değiştiriyor ve alışkanlığımızdan vazgeçiyoruz.Arkadaşlarımızla daha az görüşüyor veya erkek arkadaşımız bir teklifle geldiğinde diğer tüm planları iptal edebilecek hale geliyoruz. Hatta bazıları daha da ileri gidiyor ve hayatını değiştiriyor. Nasıl mı?

Şehir Değiştirmek

Ünlü yazarlarımızdan Canan Tan’ın Piraye isimli romanında da bu konuya değiniliyor. Hayallerinin peşinden koşan üniversite öğrencisi Piraye, diş doktoru olup babasının muayenehanesinde doktorluk yapacakken aşkının peşinden Diyarbakır’a gidiyor. Yani tüm hayatını bir erkek uğruna değiştirmeye razı oluyor. Bahsettiğimiz; alışık olduğunuz düzenin dışına çıkmak değil, hayatınızın gidişatını tamamıyla değiştirmek. Çünkü doğup büyüdüğünüz şehirle sizi bağlayan tek şey aileniz değil; arkadaşlarınız, çevreniz, işiniz, eviniz, hatta kendinizi kötü hissettiğinizde gittiğiniz o sıcacık kafe, yıllardır saçlarınızı emanet ettiğiniz kuaför, yani özetle her şeyiniz...

Hale’nin hikayesi de Piraye’ninkinden pek farklı değil. Sevgilisi Kemal, şehir dışından bir iş teklifi aldığında sadece yedi aydır birliktelermiş. Kabul edildikten sonra en hızlı şekilde Ankara’ya gelmesi beklendiğinden her şeyi hızlı çekimde yaşamaya başlamışlar. Hemen aileler tanışmış, geleneksel isteme merasimi yaşanmış ve Hale doğru dürüst bir evlenme teklifi bile almadan kendisini Ankara’daki evlerini döşerken bulmuş! Aklında sevdiği erkeğin peşinden gitmek dışında başka bir alternatif olmadığından, yaşadıkları konusunda kendisini pek de kötü hissetmemiş aslında. Kocası Kemal işe başladıktan sonra yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “Yeni yerleştiğimiz bu şehirde sadece ikimizdik. Kimseyi tanımıyorduk. Sabahları onu işe uğurluyor, akşam gelene kadar en sevdiği yemekleri yapıyordum. Geldiğinde onu büyük bir aşkla karşılıyor ve her seferinde romantik bir yemek yiyor, sonrasında televizyonun karşısında birlikte yayılıyorduk.

Yavaş yavaş iş arkadaşlarıyla yakınlaşmaya başladıktan sonra bazı akşamlar eve geç gelmeye başladı. İlk başta dizilerle veya DVD’lerle vakit öldürmek konusunda bir şikayetim olmasa da, sonra sıkılmaya başladım. Hiç arkadaşım yoktu. İşten hiç bahsetmiyorum bile. Çünkü başvurduğum hiçbir şirket bana geri dönmüyordu. Akşam geç gelmeler sıklaşınca kavgalar başladı. O hayatını istediği gibi yaşarken, ben ona bağımlı bir hale gelmiştim. Bu tempoya bir yıl dayandıktan sonra Kemal’e artık temelli İstanbul’a dönmek istediğimi söyledim. O ise kariyerini baltaladığımı söyleyip bana karşı çıktı. Benim yerimin onun yanı olduğunu söyledi. Ama o kadar sıkılmıştım ki, o işe gittikten sonra evden çıkıp gittim. Bir ay boyunca beni aramadı. Yanıma geldiğinde, o süre zarfında yeniden iş baktığını ve bize İstanbul’da ev aradığını öğrendim. Ben onun için hayatımı değiştirmiştim ama o da onca sıkıntının sonrasında çok sevdiği işi bırakıp yanıma gelmeyi seçmişti.”

Hayatımızı geçici olarak değiştireceğini düşündüğümüz şeyler, bazen kalıcı olabiliyor. Biz ne kadar sevdiğimiz erkeğin yarattığı değişime dahil olmak istesek de, o buna izin vermeyip, iletişim yollarını tamamen kapatabiliyor.

Asker Yolu Beklemek

Her erkeğin eninde sonunda yapacağı bu görev, geride pek çok bekleyen bırakıyor. O bekleyenlerin ise hayatı, ne kadar inkar ederlerse etsinler, değişiyor. Çok seyrek yapılan telefon görüşmeleri yüzünden, kadınlar telefonları ellerinden bırakamıyor ya da kazara tuvalete gidip geri geldiğinde cevapsız arama
gördüğünde, bir daha ne zaman arayacak düşüncesiyle karalar bağlıyor. Bu şanslı kesimin yanında bir de sadece haftada bir ankesörlü telefonla yapılan telefon görüşmesi için günler, hatta dakikaları sayanlar var. Sevgilisi bir yıl boyunca askerlik yapan Deniz, maalesef ki şanslı kesime dahil olamamış. “Ceyhun’un bir yıl boyunca benden uzak olacağını öğrendiğimde neye uğradığımı şaşırdım. Gittiği dakikadan itibaren hayatım tamamen değişti. Her gün birkaç defa telefonda konuşmaya alışık olduğum sevgilimin sesini duymaya hasret kaldım..

Terfi ettiğimde, kız kardeşim sevgilisinden evlenme teklifi aldığında veya başka bir şey yüzünden yaşadığım mutluluğu onunla paylaşamadım. Gittikten beş ay sonra yüzümde sivilceler çıkmaya başladı. Doktora gittiğimde, bunun psikolojik olduğunu öğrendim. Sonunda askerden geldiğinde birbirimizin hayatına yeniden dahil olmak konusunda büyük sorunlar yaşadık. O yalnız kalmak istediğinde ben birlikte bir şeyler yapmak istiyordum. Ben romantik bir akşam yemeğine çıkmak istediğimde, o arkadaşlarıyla olmayı seçiyordu. Döndükten 10 gün sonra beni aramayı kesti. Psikolojisi düzelince arayacağını düşündüm ama beni bir daha hiç aramadı. Çok üzüldüm, çok ağladım ama artık her şeyin bittiğini kabullendim. Artık ondan geriye kalan tek şey yüzümdeki sivilceler’’ diye anlatıyor.

Bana Arkadaşını Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim

Mümkün olan her an sevgilimizle olduğumuz için, başta ailemiz olmak üzere, etrafımızdaki herkesi ihmal etmeye başlıyoruz. Bu ihmalkarlıktan en fazla etkilenen ise arkadaşlarımız oluyor. Çoğu zaman istemeden yaptığımız bu ihmalkarlık da onları kırıyor. Ama yine de ne kadar kırılırsa kırılsın, gerçek bir dost aranız kötü olduğunda veya ayrıldığınızda omzunda ağlamanıza izin veriyor. Bunun yanında, bir de sırf sevgilisi öyle istiyor diye, bazı arkadaşlarıyla görüşmeyi kesen kadınlar da yok değil!

Pelin, en yakını bildiği insanla neden arasının bozulduğunu bakın nasıl anlatıyor: “Yeşim’le liseden beri içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Ta ki hayatına Orkut girene kadar. Artık daha az görüşüyorduk. Fakat bir gün aldığım telefonla tüm dünyam başıma yıkıldı. Orkut artık benimle görüşmesini istemiyordu. Bunun sebebini ise arkadaşıma, mankenlik yapmam ve etrafımda çok fazla erkek olması olarak açıklamıştı. Yeşim’in böyle bir erkekle uzun süre birlikte olamayacağını o gün anladım. Eninde sonunda gerçeği görecekti. Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Ayrıldıklarının gecesi Yeşim beni ağlayarak aradı ve binlerce defa özür diledi. Yine eskisi gibi her gün görüşüyoruz ama ne yalan söyleyeyim o günler aklıma geldiğinde arkadaşlığımızın temellerini sorgulamadan da yapamıyorum.’

Aşk Yaşam Stilini Değiştiriyor mu?

Kim ne derse desin, hayatımıza giren bir erkek tüm yaşam tarzımızı değiştirebiliyor. Onunla birlikte gittiğimiz yerler, dinlediğimiz müzik, yani zevklerimiz değişiyor. Kendimizi
birdenbire bangır bangır rock müzik dinlerken buluyor, onun tuttuğu takımın maçlarını takip ediyor veya her zaman gittiğimiz popüler gece kulüplerinin kapısını aşındırmak yerine evde birlikte televizyonun karşısında yayılıyoruz. Bazıları ise aradan birkaç ay geçtikten sonra, bir bakıyor önceden bayılarak giydiği kıyafetler yerine artık bambaşka şeyleri tercih ediyor. Arkadaşlarına gittiği yerlere ayak uydurması açısından böyle giyindiğini söylese de, bir süre sonra giyim tarzının tamamen değiştiğini fark edebiliyor.
Bu değişiklik bazen kalıcı oluyor, bazense her sevgili ile değişiklik gösteriyor. Aslında bunun bir zararı yok. Çünkü kadınlar içten içe kendilerini aşık oldukları erkeğe beğendirmek istiyor. Ayrıca bunu erkekler de yapabiliyor. Yani onlara giydiği o sarı spor ayakkabıyı beğenmediğinizi söylediğinizde, bir daha giymiyor ve sonra gidip sizin ona beğendiğiniz bir modeli satın alabiliyor.

Aşk Uğruna Dünyanın Öbür Ucunda..

Sex & The City’de Carrie’nin sevgilisinin ardından Paris’e gitmesini kim unutur ki? Yaşadığınız şehirden ayrılıp dünyanın bir ucuna gitmek için bazen iki şey gerekir: Meslek değişimi veya aşk. Carrie, gazetedeki o çok popüler köşesini yazmayı bırakıp aşkın peşinden gitmeyi tercih etmişti. Paris gibi romantizm ve tarih kokan bir şehirde yapılacaklar listesi kısa sürede tükenince, kafelerin önünden geçerken içeride dedikodu yapan kızları görüp duygusal anlar yaşamaya başladı. Ve işte o zaman arkadaşlarını ne kadar özlediğini fark etti. İşi çok yoğun bir erkekle birlikte olduğunuzda, onun sizinle ilgilenmesi için yorgun olmadığı ya da işinin az olduğu bir anı beklemeniz gerekebilir. Diline bile yabancı olduğunuz bir ülkede, özellikle belli bir yaşı geçtikten sonra arkadaş edinmek de oldukça zor olabiliyor. Çiğdem, nişanlısı Cem Yeşil Kart kazanıp Amerika’ya gidince Türkiye’deki hayatını,
ailesini, arkadaşlarını bırakıp dört ay sonra ona katılmış. Burada kendi elleriyle kurdukları hayata yıllar içinde kazandıkları paralarla önce kardeşini, sonra anne ve babasını dahil etmiş Çiğdem. Hayatını tamamen değiştirmiş ama bu değişime ailesini de katarak, adaptasyon sürecini kolaylaştırmış.