Sadakatsizlik
Bazaar / Candan Turhan
Lafın sonunu baştan söyleyeyim: Aslında kimin kimi aldattığını, yani kandırdığını, yani hangi tarafın hangi tarafa gerçek anlamda “sadakatsiz” davrandığı nı hep merak ettim hiçbir zaman da çözemedim. Bu gidişle çözülebilecek bir şey olmaktan da çıkmış gibi gözüküyor zaten: Ortaçağ’da ya da şeriat hükmünde olmadığımız için ve modern çağda bir “kutsal birlik” kavramı kalmadığı için, hızla değişen zamanlarda olunup insanlar ve istekleri aynı hızla değiştiği için, iki insanın birliği ne kadar ve niçin korunmalı, ne zaman ve nasıl dağılmalı, kolayca saptanabilecek bir durum değil... Hele hele dışardan ahkam kesilecek, yargılanacak, karara varılacak bir durum hiç değil. Zaten her ilişki kendi içinde türünün tek örneğidir, kim kalkıp hangi veriye dayanarak kimin niçin sadakatsiz davrandığını, kabahatin nerde olduğunu değerlendirebilir ki? Ama en azından sadakatsizlik hakkında eldeki verilerle – bilimsel veriler, deneyimler ve örnekler ortaya, tavrımıza yardımcı olacak bir manzara çıkabilir.
Sadakatsizlik
Başlangıç olarak, hemcinslerim adına en azından aynı kuşaktan olanları adına- yapmam gereken bir değerlendirme var: Kadınlar için aldatma, yani birlikte olduğundan başka bir erkekle ilişki yaşama, öncelikle ve belki de baskın olarak ilgi görmenin, sevgi, şevkat almanın yoludur. Gündelik hayatında kendisine ışıldayarak bakan bir çift göz görmeyen kadın, bu mealde yeri geldiğinde sütçüyü ya da minibüs şoförünü, en cazip, en parıltılı erkeği “aldatmak” için tercih edebilir. Erkeklerin bu gibi durumları neden algılamayı beceremeyip, sadece “Ne! Bu adamı bana tercih mi ediyorsun?” sorusunu sorabildikleri ise, zaten başlı başına bir muamma. Yağmur yağıyor deseniz bunu bile şikayet sayarak çözüm bulmaya çalışan adam, neden kadının kendisine sadık kal(a)madığını, buna çözüm olarak ne yapmak gerektiğini düşün(e)mez! Kadın tarafına dönersek, 39 yaşında olup bir yıldır evlilik dışı bir ilişki yaşayan birinin dediği gibi, “size değer vermeyen öylesine bir adamla harika seks, uzun vadede size değer veren harika bir adamla öylesine seksten daha tatmin edici değildir” kadın için.
Sadakatsizlik
Esas olan ruhun tatmin olmasıdır çünkü. Ve aslında bu sonucun elde edilememesi, aldatmanın kadını hesapta aldatılan taraf olan erkekten çok daha fazla yaralamasına sebep olur: fiarkıda dediği gibi, “Sonunda oldu / seni aldattım içim kan ağlayarak / sen bunu çoktan beri hak ettin / senin de yüreğin yanacak”… Ve kadınlar her zaman, tabii özellikle aile kurmuşlarsa, büyük kararlar vermek zorundadırlar. Erkeklerin çeşit arayışı, özgürlük (yani bencillik ve sorumsuzluk) arzusu, cinsel macera heyecanları onlara istese de dokunamaz. Peki bir ilişki yaşayan, sonra da kalbinde onu seçmek istemesine rağ- men çocuk veya sadakat veya öteki sorumlulukları sebebiyle evliliğine ya da kalıcı ilişkisine geri dönen kadın gerçekten “sadakatsiz” midir? Bu yaptığı aldatma sayılır mı? The Bridges of Madison County filmindeki durum mesela. Normal, orta halli bir evlilik yapmış, iki çocuk yetiştirmiş kadın karakterimiz Francesca, karşısına çıkan hayatının aşkıyla sadece 4 günlük bir ilişki yaşamış, ondan sonra onu ailesinin ve kurduğu düzenin hatırına tarihin ve yüreğinin derinliklerine gömmüşse bu kadın evliliğine sadakatsiz midir şimdi? Kim, kimi aldatmı ştır ve niçin? “Bir kadın evlendiğinde,” der Francesca, “bir seçim yapar.”
Sadakatsizlik
Ailesini bırakıp gitse bunun vicdan azabı onu her zaman hayalet gibi izleyerek mutsuz edecektir, kadın kendi mutluluğunu tercih etme özgürlüğünü evlendiği gün terk etmiştir… Oysa erkeklerin hem pratikte, hem kendilerini algılayışlarında çok daha büyük bir esneklik var, onlar da bunu tepe tepe kullanmaktan imtina etmediklerinden aldatma denilen şaibeli durumda failler çoğunlukla onların arasından çıkıyor! Erkeklerin önceliği, kendi mutlulukları. Bu itici sebeple ister kısa süreli, hatta bir gecelik, ister kalıcı olmak üzere ikinci ilişkilere kolay kolay karşı çıkmıyorlar. İlişki uzmanları erkeklerin aldatmasının cinsel tatminsizlikten çok, partneriyle arkadaşlık kuramamasından, paylaşımda bulunamamasından kaynaklandığını söylüyor. Onlar bunun farkında değiller, o ayrı! Evet, erkekler kendilerini nedense bir macera peşinde, cesaret isteyen bir serüvene atılır halde görmek istiyorlar. Bu durumda “aldatmak”, tam onlar için biçilmiş kaftan. Bu kaftanın içindeyken yeni partnerle paylaşımlarının artması ve bunun da yeni bir kalıcı ilişki haline gelmesi bir yandan onların kendilerini görmek istedikleri pozisyonu bozsa da, öte yandan gerçek aradıkları nın ne olduğunu da ortaya çıkartıyor tabii görmek isteyene…
Sadakatsizlik
Bir de bilimsel gerçeklere değinmek lazım: Ne de olsa bazı şeyler sadece biyoloji! Örneğin kadınların en çok aldatma eğiliminde oldukları zaman, gebe kalabilecekleri ovülasyon dönemi imiş. Bu verimli dönemde kadınlara daha erkeksi, daha kaslı ve baskın erkek tipi çekici gelirmiş – “en sağlam” genleri kapabilmek için... Uzun boylu kadınların daha çok aldattığı biliniyor; bunun altında yatan da hem boyu, hem sadakatsizliği etkilediğ i düşünülen erkeklik hormonu testosteron. Ah, zaten her şey hormonlarda bitiyor! Çekici kadınların aldatma eğiliminin daha fazla olması da onlar yüzünden: Doğurganlığa işaret eden estradiol hormonu kadına çekicilik veriyor, östrojen de beyinlerine seçenekleri olduğunu fısıldıyor, kumpas tamam... İlginçtir, her iki cinste de karakter özellikleri aldatma eğilimini etkiliyor ama bazen ters yönde: Erkeklerde kendine güven (tabii parayla birlikte geliyor!) gayet geçerli bir aldatma sebebiyken, kadınlar arasında kendine güveni az olanların (muhtemelen olumlanma, kabullenme arayışı sebebiyle) daha çok aldattıkları görülüyor.
Sadakatsizlik
Dışa dönük, açık fikirli, duygusal istikrara sahip olmayanlar, ister kadın, ister erkek olsun, cinsel arzularının peşinden koşmaya, yenilik aramaya, içlerindeki istekleri araştırmaya daha eğilimli. Bütün bunların sonucu ne mi? Çocukların yüzde 10’u, babaları sandıkları ama kan bağları olmayan erkekler tarafından büyütülüyor! Yukarda açıklanan duygusal ve biyolojik sebeplere bir de çevresel etkenleri eklerseniz bu durum hiç de tuhaf değil: Aldatma çevresel etkenlerin eseridir, diyor uzmanlar. Çevredeki gerçek ya da algılanan “seçenek”lerin çokluğu, her iki cinsi de eşlerinden başka opsiyonları gözden geçirmeye sevk ediyor, burdan da fırsat varsa aldatmaya. Ve komedyen Chris Rock’ın gayet özlü biçimde ifade ettiği gibi: “Sadakatiniz sadece elinize geçen fırsatlara bağlıdır.”
Sadakatsizlik
Zaten en başta, senelerdir evrim kavramıyla karşı çıkmaya çalıştığım ama ısrarla baş göstermeyi sürdüren maymun teorisi var: Efendim, yapılan araştırmalar gösteriyormuş ki, erkek maymunlar herkesleri dölleyerek genlerini yaymaya koyulurken, dişi maymunlar evlerini düzenleyip yavruları için güvenli ortam sağlamaya çalışıyormuş. Peki ama evrilmedik mi? Evrilmiyor muyuz her geçen gün, sapla saman, gerekli olan ve olmayan özelliklerimiz ayrışıp gereksiz olanlar yok olmuyor mu? Genlerimiz onbinlerce yıl önce böyle dikte etmiş diye modern, medeni kimliğimizi sallayıp buna sığınmanın medeni bir yanını göremiyorum. En iyisi herhalde eş olarak maymundan mümkün olduğunca çok evrim geçirmiş varlıkları seçmek. Erkekse pısırık, kadınsa kısa boylu olmasına da dikkat etmek! Ya da ilişkini her zaman özenle gözlem altında tutmak ve sadakatsizlik denen şeyin aslında bir ilişki göstergesi olduğunu kavramak. Neticesinde de tabii iyileşebilecek şeylerle değişemeyecekleri ayırt etme bilgeliği için dua etmek gerekiyor...