Rengarenk yün
MODA

Rengarenk yün

Angela Missoni, ailesinin ikonik markasının 20. yılına girerken Joan Juliet Buck İtalya’ya giderek tasarımcıyla bir yemek eşliğinde eski günleri hatırlıyor...

GÜNCELLEME TARİHİ: 22 Aralık 2017

Angela Missoni, şehir hayatında kendisini klostrofobik hisseden, yaşam enerjisiyle dolu, netlikle ışıldayan kişiliği ve kulaklarında iki bileziğe yetecek kadar çok taşla donatılmış küpeleriyle karşımda. 20 yıl boyunca Missoni'nin kreatif direktörlüğünü yaparak aile şirketini global bir lüks markaya dönüştürürken markanın samimi özgünlüğünü de korumayı başarmış; "Benim aradığım mükemmeliyet değil; harmoni."

Ailesine ve yaptıklarına duyduğum hayranlık, 1967 yılında bir dergide gördüğüm tulum sayesinde başlamıştı. Olabilecek her rengin yer aldığı desenler ile dantelli motifler birleşiyor; belli belirsiz görünen balık ve kuş figürlerine karışıyordu. Renkler her şeyin mümkün olduğunu söylerken danteller, insan formunun değişebileceğini vurguluyordu ve bu tulum modanın neşeye doğru eğiliminin kanıtıydı, ki bunu sonuna kadar destekliyordum.

Hiçbir zaman o tuluma sahip olmadım, ama içimde o desenler ve sonsuz renkler için büyük bir tutku başladı. Büyüyüp bir işe girdiğimde Londra'daki Browns'da gördüğüm bir ipek Missoni triko için para biriktirmeye başladım ve bugün bile üzerindeki minik kareleri, turkuazın iki tonunun iki farklı kırmızı tonuyla dalgalanışını hatırlıyorum. 1973'te moda editörü Anna Piaggi'nin beni Tai ve Rosita Missoni ile Londra'da tanıştırdığı gün, 'Missoni tasarımlar içindeki canlı Missoni'ler' düşüncesiyle büyülenmiş, Tai'nin trikosundaki kahverengi, mor ve turkuazlara odaklanmış, Rosita'nın paltosundaki mavi, siyah ve leylak tonlarının güzelliğini, akıcılığını değerlendirmiştim. Eski bir Olimpik atlet olan Tai, bilgeliği, anlamadığım İtalyan şakaları ve uzun boyuyla ışıldıyordu. Rosita ise ondan daha kısa boyu ve kısa saçlarıyla sahip olduğu güzellikle şaşırtıcı bir dürüstlüğe sahipti.


Angela, kızı (solda) ve Sohbahar/Kış 2017-18 podyumundaki modellerle

'Women's Wear Daily muhabiri' göreviyle onlara daha yakın olmak için İtalya'ya taşındım ve itiraf etmeliyim ki, Milano'nun kuzeyindeki Sumirago fabrikalarına girebilmek de sihirli desenlerin raflarda katlandığı, kılıflara konduğu depoda vakit geçirebilmek de hayallerim arasındaydı. Dokuma tezgahlarında kumaşların gün batımına dönüşmesini, diğer makinelerde farklı dikişler ve çizgilerin oluşmasını ve tüylerle payetlerin orijinal raşel dantellerle birleşmesine şahit oldum. Tai'nin renkleri ve desenleri grafiğe dökmesini izleyerek bu çok yönlü sihri yaratan yeteneğe yakından şahit oldum.

Evlerinin fabrikanın hemen yanında, ormanın içinde yer alması, içeriye girdiğimizde de parlak Clarice Cliff çömlekleri, Venedik kristalleri, koloni desenleri, arkadaşları tarafından yapılmış nadir reçel kavanozları, modern heykeller, bit pazarından alınmış tablolar ya da Missoni kumaşlarıyla kaplı bambu kanepeler ile karşılaşmak şaşırtıcı değildi. Bir duvarda eski bir porselen üreticisinden alınan göz alıcı bir renk tekeri asılıydı. Rosita her gün teraslarının altındaki havuzda yüzüyor ve eğimli bahçelerindeki mantarları besliyordu. Orada üç genç Missoni ile daha tanışmıştım: Luca, Vittoria ve gecenin sonunda bana içinde dumanlı leylak ve yeşil tonları olan, gökkuşağı taşından yapılmış bir broş hediye eden 15 yaşındaki Angela.

1975'te, onlara koleksiyonları uluslararası basından olağanüstü yorumlar aldığında talebi karşılamak için fabrikayı genişletmeyi düşünüp düşünmediklerini sorduğumda; "Neden bunu yapalım ki? Ya bir sonraki sezon bu kadar popüler olmazsak? Biz olduğumuz gibi kalacağız." diye cevap vermişti Rosita.


İlkbahar/Yaz 2013

Bu arkadaşlık Milano'daki hayatıma demir attı; daha sonra Varese'de, Paris'te Rosita'nın Rue Jacob'daki hayatıma şahit olduğunda; New York'ta bir East Village şöminesi karşısında Angela ile oturduğum dakikalarda, Los Angeles'ta ve Venedik'te bana Bridge of Sighs'taki dairelerini ödünç verdiklerinde gelişti. Bana bir adamın gözleriyle, sonra da bir başkasınınkiyle uyuşacak mavi trikolar armağan ettiler. Hatta 1974'te bu romantik hikayeyi başlatan bluz hala gardırobumda; aynı şekilde annemle paylaştığım eşarplar ve şallar, Vogue'un editörlüğünü yaptığım dönemde giydiğim parlak çizgiler, bir öğle yemeğinde Rosita'nın üzerinden çıkarıp bana verdiği paltolar... Tüm bunlar hikayenin mihenk taşları.

Çocuklar evlendiler ve hepsinin çocukları oldu, Luca'nın üç, Vittorio'nun üç, Angela'nın üç… Angela 18 yaşında para kazanmak için fabrikada çalışmaya başladı ve hemen arkasından Vittorio'nun yeni boşalttığı, yakınlardaki bir eve taşındı. "19 yaşımdayken nereye gitsem bir nişanlı bulabileceğimi düşündüğümü hatırlıyorum; dolayısıyla Varese'de bir nişanlım olması mükemmeldi. İlk önceliğim anne olmaktı." Angela bir etkinlik organizatörü olan Marco Maccapani ile evlendi ve 24 yaşında Margherita'ya doğum yaptı, daha sonra Francesco ve Teresa dünyaya geldi.


İlkbahar/Yaz 2005

"Çocuk sahibi olana kadar çok içe dönük biriydim. O kadar sevgiyi içinizde tutamıyorsunuz, bir anda dışarı taşıyor ve sizi değiştiriyor. Dünyaya işte o zaman açıldım. Her şey çocuklarımın iyi olması ile ilgiliydi. O nedenle yaşadığımız bölgedeki çocuklar için bir oyun alanı yaptım ve sağlıklı olmalarını istediğim için bir organik tavuk çiftliği kurdum."

Angela ilk çocuğu Teresa'ya hamileyken Missoni çatısı altında kendi projelerini yaptı. Genellikle çocuk kıyafetleri üzerine yoğunlaştı ve süreç boyunca her aşamada ustalaştığını kanıtlayarak Rosita'yı etkiledi; "10 yaşımdan itibaren ailemle her defilede bulundum, gözlemledim ve kıyafetlere, detaylara, eşarplara, düğmelere, zımbalara, topuklara, saçlara, makyaja ve tüm aksesuarlara dair bir görsel hafıza geliştirdim." Angela'ya 15 yaşındayken bana armağan ettiği gökkuşağı taşını anımsattım; "O broş Milano'daki Hotel Diana defilesinde sergilenen 1974 koleksiyonuna aitti ve defilede Poiret'vari formlar sunmuştuk."

1997'de Rosita moda görevlerini Angela'ya devretti, kendisi ise dikkatini MissoniHome'a yöneltti. Angela 38 yaşındaydı, evliliğini sona erdirmiş, uzun boyuyla ciddi tavrını takınmış, siyah saçlara ve 1950'lerin Anna Magnani ya da Simone Signoret gibi Avrupalı film yıldızlarının özgüvenine sahipti. Zengin entelektüellerin kıyafet algısı ile dar kalıpları ve derin dekolteleri tanıştırarak yeni bir kötü kız algısı elde etti. Reklam kampanyalarına sıcaklık katmak ve Missoni'nin 'mutlu aile tablosu' imajına küçük bir tehdit niteliğinde olacak çekimler için Mario Testino, Juergen Teller, Mert ve Marcus ile çalıştı.


İlkbahar/Yaz 2018 şovunda

Her şey Ocak 2013'e kadar harika gitti. Vittoria ve karısının Venezuela'daki tatillerinden dönüşünde içinde bulundukları küçük uçak kayboldu. Neler olduğu daha belli olmadan sağlığı kötü olan Tai, 92 yaşında vefat etti. Angela herkesi ilerlemeye zorladı; "Ben sakin bir ruha sahibim. Hiçbir zaman paniklemem, ailedeki yara bantları bende."

Kendisi aynı zamanda nadir yeteneklere de sahip: Stratejik ve yenilikçi, moda takımını yönetme, milimetrik detaylarıyla proporsiyonlara karar verme, modellerine minik tüylü şapkalar giydirme, sanat ve bit pazarı ilgisini canlı tutma, çocukların, torunların, bahçelerin ve bir sonraki sezonun stil anlayışı gibi ağır günlük yükleri taşıdığı aile şirketinin stabil noktası olma. Missoni kreatif direktörü görevinin 20.yılında Milano'da eski bir fabrikanın avlusunda düzenlenen defile, Angela'nın Instagram'da keşfettiği sanatçı Rachel Hayes imzası taşıyan ve eylül güneşinden pembe, turkuaz, kırmızı, leylak, akuamarin tonlarına uzanan çizgili çadırla bir oyun alanı niteliğindeydi. Kiralanan depo, defile öncesinde sakindi ve her siluet önceden planlanmıştı. Angela sık sık; "Ben de bir matematikçinin aklı var." diyordu. Makyözler 69 modelin makyajını bitirirken televizyon muhabirlerine ise şunu söyledi: "Bir sonraki defilede 65. yılımızı, benim de 20. yaşımı kutlacağız!"

Deponun backstage'inde New York'taki it-girl dönemini ardında bırakan Margherita, eşi F1 pilotu Eugenio Amos ile dünyaya getirdikleri iki çocuğu Otto ve Augusto ilgileniyordu. Teresa ise yanından Sibiryalı bir model geçtiği sırada altı aylık Zeno'sunu arabasında gezdiriyordu. Angela'nın erkek kardeşi ve şirketin tarihçisi Luca, dışarıda Vittorio'nun üç oğluyla beklerken Rosita, neredeyse 86 yaşında olmasına rağmen ışıltısı ve canlılığıyla puantiyeli Missoni ayakkabıları, beyaz zikzaklı siyah tişörtü ve pembe, mor, yeşil, mavi, sarı, bakır renkli kimonosu ile fotoğrafçılara poz veriyordu. Uzun vintage kolyesindeki renk küpleri ise ceketindeki tonları gölgede bırakıyordu.


Sonbahar/Kış 2000-01

Angela'nın 20. yıldönümü koleksiyonu, şekerli badem tonlarındaki raşel dantelleri, pasteller, uçuşan, yırtmaçlı etekler ve hafif paltolarla bir mus kadar hafifti. Defilenin sonunda neredeyse 1.000 kişiye ulaşan seyirci kitlesi, Angela 15 yıllık trençkotu ve siyah pantolonu içinde zafer turunu atarken coşkuyla tezahürat yapıyordu.

Defileden sonra bir başka renove edilmiş fabrika alanında bir yemek düzenlendi. Angela'nın 200 arkadaşı, uzun süreli partneri Bruno Ragazzi ve aile üyeleri, Kuzey İtalya mutfağına özgü kabak, brasato, porchetta ve limon kremalı pufları yedikten sonra diğer 700 misafire katılarak Rachel Hayes çadırının altında düzenlenen partinin tadını çıkardı. Podyum, Angela'nın evinden ve Rosita'nın bahçesinden sandalyeler ve kanepelerle çevrelenmiş bir dans pisti haline gelmişti.

Modeller devasa şapkaları ve Missoni tasarımları içinde moda tutkunlarının arasında dans ederken New Yorklu iç mimar Ricky Clifton yüksek sesle: "Buradayım çünkü Angela için çalışmak istiyorum! Amerika'dan ayrılmak istiyorum!" anonsu yaptı. Kurtarıcısı Angela ise partiyi adeta bir asker edası ile takip ediyordu, grupları selamlıyor, misafirlerin rahatından ve herkesin bir içkisi olup olduğundan emin oluyordu. Ve tabii sonrasında dans etmeye başladı...

"Tüm gece dans mı ettin?" diye sordum ertesi gün. "Tüm gece değil. Yorulmamam gerekiyordu; neyse ki birkaç saat uyudum çünkü ayda bir düzenlenen yerel takas buluşmasını kaçırmak istemedim ve hazineler buldum! Üç Euro'ya aldığım Fornasetti kutusunu görene kadar bekle!"

Angela'nın Brunello'da bir çayıra bakan, Tai ve Rosita'nın evinin ve fabrikanın bulunduğu sokağın sonunda yer alan evindeydik. Teresa, eşi Giovanni ve bebekleri Zeno ise çitin hemen ardında yaşıyor. Havuzu çevreleyen cam oda ise masada toplanan -pazardan alınan ve pille çalışan- kuşların cıvıltılarıyla canlanıyor. Bu uzun masa, Zeno'nun vaftizini kutlayacak 97 yetişkin ve 13 çocuğun katılacağı bir hafta sonu partisi için hazırlanmayı bekliyor.


İlkbahar/Yaz 2018

Evin orta yüzyıla ait keskin açıları Angela'nın coşkulu zevkini barındırmakta zorlanıyor. Yatak odasındaki pencerelerin kenarlarında el yapımı heykeller yer alıyor, terasındaki vahşi çimler özgürce uzuyor. Son derece zarif merdivenler ise kitaplar ve kataloglarla dolup taşıyor.

Zevki, yüksek sanattan inanılmaz bir boyuta uzuyor. Banyolardan birinde Yayoi Kusama'nın bir eseri, duvarda Do Ho Suh'un yeşil organza kumaştan işi, kanepenin üzerinde ise Tracey Emin'in neon kelime portresi CRIMSON SKY THE MIRROR GLOWS I CAN STILL LOVE YOU yer alıyor. Ancak bunların yanında son derece alakasız parçalar da eve saçılmış durumda: Tanklar ve otomatik silah desenli Afgan halıları, dokunmuş plastik çiçekler, seramik dansçılar, seramik sepetler, seramik bambiler, seramik canavarlar, seramik bir küçük kız tarafından seramik suşi parçalarına ayrılan bir seramik Godzilla.


Rosita ve Angela Dalmaçya tatilinde, 1968

Son takas buluşmasından bulduklarını gözden geçiriyor: Antik bebekler, Teresa için Madonna'lar, Margherita için kelebekler, bambi bibloları ve üç Euro'ya aldığı 1950'lerde üretilmiş Fornasetti müzik kutusu. İtiraf etmeliyim ki hepsi de gerçekten çok iyi durumdaydı...

Ekibi ile Milano'daki showroom'da buluşup pazarlama detaylarını gözden geçirmeden önce, yabani çiçeklerle dolu çayırdan geçerek elindeki sepeti koleksiyonun hazırlandığı zamanlarda toplanmamış olan mantarlarla doldurdu. Bazıları çizimler kadar mükemmel, bazıları ise beklemekten biraz kararmış ama hala yenebilir düzeyde... Ardından çilek tarlasının yanındayken torunlarına mahsulleri nasıl ayıracaklarını öğrettiğini bana göstermek için yere eğildi; "Kötü çilekler vardır; zehirli değillerdir ama onları yememek gerekir. Hangilerinin kötü olduğunu -yukarı doğru bakanlar- ayırt edebilirsin. İyi olanların başları hep öne eğiktir."