Artistik Portreler: Iva Gueorguieva
Ayşe Sarıoğlu, sanatçı Iva Gueorguieva ile zaman, bellek ve suskunlukla şekillenen sanat pratiğinin izini sürüyor.
GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Temmuz 2025
Resim, yalnızca renklerin ve biçimlerin düzenlenmesi değil; aynı zamanda bir bedenin, bir geçmişin ve bir dünyanın yüzeye taşınmasıdır. Bu söyleşi, bir sanatçının sadece tuvalle değil, zamanla, bellekle ve içsel sessizlikle kurduğu karmaşık ilişkiyi açığa çıkarıyor. Kimi zaman fırça darbeleriyle, kimi zaman ise suskunlukla konuşan bir sanat pratiğinin izini sürüyoruz. Sanatçıyla yapılan bu samimi ve yoğun konuşma, resmin ne olduğu kadar, neden yapıldığına da dokunuyor: Ağrının, göçün, annenin tıbbi gazlı bezlerinin, matematiksel düşüncenin ve çocukluktan kalan ışık parçalarının izleriyle örülü bir dünya…
Yazar: Ayşe Sarıoğlu
Fotoğraflar: Ayşe Sarıoğlu

1.Enerjinin Kaynağı: Beden, Boya ve Bellek Arasında
“Resimlerim kayıtlar gibi. Metafor değil—gerçek kayıtlar. Enerji, bedenimden geçip yüzeye basılıyor.”
2.Petrogliflerden Fırça İzine: Zamanı Kaydeden Jestler
“Tarih öncesi mağaralarda gördüğüm çizimler bana şunu söyledi: Resim, her zaman vardı.”
3.Yersiz Yurttaşlık: Göçün Hafızası ve Hayal Gücü
“Babamın getirdiği papiruslar, annemin muayenehanesindeki kokular, evdeki Afrika maskeleri… Küçüktüm ama dünya genişti.”
4.Matematik, Felsefe ve Tuval: Düşüncenin Malzemeyle Teması
“Sanat, matematiğin tanımlayamadığı yeri gösterir.”
5.Katmanlar: Görünen ve Görünmeyenin Estetiği
“Bazı işlerimde alttaki eski resimler bilinçli olarak kalıyor—geçmiş, şimdiyle temas hâlinde.”
6.Gauze, Ağrı ve Dokunmanın Anatomisi
“Gazlı bez sadece annemin mesleğinden gelen bir sembol değil—bir yarayı örten ama gösteren bir doku.”
7.Performans Olarak Resim: Tuvallerle Dans Eden Beden
“Dizlerim morarıyor, fırçalar elimden düşüyor, ama bazen en iyi izler bu çatlaklardan çıkıyor.”
8.Sükûnet, Hayvanlar ve Rüyanın Dili
“Güvercinler… köpekler… hepsi benim yoldaşlarım. Onlar da resimlerimde, ama belki sadece sezgiyle fark edilebilir.”
9.Yankılar: İzleyiciyle Kurulan Sessiz Diyalog
“Her izleyici bir eş-yazardır. Ben sadece başlangıcı kurarım.”
10.Geleceğe Doğru: Taşlar Arasında Bir Performans Düşü
“Yarı yıkık taş yapıların arasında, dans eden resimlerle bir performans hayal ediyorum. Resim sessizliğe karışmalı.”


Kayıt, Katman, Hafıza: Sanatçıyla Derinlikli Bir Diyalog
Ayşe Sarıoğlu: Soyut sanat çoğu zaman mesafeli gelir bana, ama sizin eserlerinizde gerçek ile düş, biçim ile biçimsizlik arasında süzülen bir denge var. Bu enerji nereden doğuyor? Ve nasıl bu kadar berrak aktarılabiliyor? Siz ve eserleriniz aynı enerjiyi taşıyorsunuz.
Iva Gueorguieva: Dilerim öyledir. Ama bunu asla bilemiyorum, ta ki biri gelip bana bunu söyleyene kadar. Ben resimlerimi birer kayıt olarak görüyorum—mecazi anlamda değil, gerçek anlamda. Tıpkı bir ses kaydı ya da tarihsel bir belge gibi… İçsel enerjimi basarak, kazıyarak, üst üste yazarak kaydediyorum. Bu tablolar birer palimpsest, tamamlanmamış aşk mektupları gibi.
AS: Ve o enerji, gerçekten de aktarılıyor.
IG: Bedenimden geçiyor, boyaya ulaşıyor. Enerji, biçim arar; fırça darbelerinde beden bulur. Aslında her resim soyuttur—yazı da öyle. Ama resim, binyıllara uzanan o kadim iletişim gücünü hâlâ taşır. Kapadokya’da, Kaliforniya çöllerinde dolaşırken petroglyph’leri—tarih öncesi o insan izlerini—inceledim. O imgeler, dış dünya ile iç dünyanın birleştiği ara bölgede var oluyor. Benim işlerim de tam orada doğuyor: sınırların ötesinde, geçiş alanında.
AS: Ve bu pozisyonu başarıyla yakalamışsınız: Hem kaydedici hem ilişkilendirici… Dünyaya aktarıyor ve onu geri yansıtıyorsunuz.
IG: Evet. Resim sürecim disiplinlidir: baskı, kazıma, iz bırakma. Bedenimle birlikte, boyanın kuruluğu ya da ıslaklığıyla iş birliği yaparım. Yorgun kolum, yere sürtünen tuvaller—tüm bu ‘aksaklıklar’ eserin içine katılır. Anıların, duyguların ve düşüncenin birikmiş tortusu gibi… Elli bir yaşıma girerken hem bedenen hem zihnen çok şey tanık oldum.
AS: Gördüklerimiz, yaşadıklarımızla şekillenir.
IG: Kesinlikle. Ama ben aynı zamanda kendi iç arşivimi aşmaya çalışırım. Özellikle kenarda kalana dikkat ederim. Kapıya yaslanmış bir süpürgede bile şiirsel bir sahne vardır: cansız olanla canlı olanın karşılaşması. Gündelik nesneler bile bir varlık taşır benim için.
AS: Bu farkındalık, sizin gücünüzün ve özgünlüğünüzün kaynağı gibi. Sizce bu duyarlılık köklerden mi gelir, doğadan mı?
IG: İkisi de. Büyükannem, Makedonya’dan bir bebekle dağları aşarak kaçmış bir mülteciydi. Bu hikâye, nesiller boyunca bize güç olarak aktarıldı. Annem bir çocuk doktoruydu—evimizde mobilya azdı ama hayvanlar, Afrika’dan objeler, oymalar çoktu. Babam Balkan Hava Yolları’nda uçak mühendisi; Vietnam’dan, Afrika’dan hikâyeler getirirdi. Küçüktük ama dünyamız genişti: sedefli ahşaplar, papirüsler, düşlerle bezeli bir ev…
Ukrayna’da tanışmışlar. Evimiz farklı milletlerden dostlarla doluydu. Bir yaşımdayken tıbbi kitaplar okurdum, harflerle oynardım. Annem beni bebek arabasında ağaca götürür, yapraklardan süzülen ışığa bakardım—uyumaz, o dansı seyrederdim. Hâlâ o yoğun bakışı taşıyorum. Dört yapraklı yoncaları hep bulurum.

Zihin ve Beden Arasında: Sanat ve Bilimin Kesişiminde
AS: Sanatınızın içinde bilimsel motifler de hissediliyor: mimari, diyagramlar, gezegenler…
IG: Matematik daha çok ilgimi çeker. Sanatçı olmasaydım matematikçi olurdum. Çünkü matematik karmaşanın içinde düzen arar. Ama resim, matematiğin işaret etmekle yetindiği şeyi doğrudan yakalayabilir. Her sistemin bir sınırı vardır. Resim, işte o sınırın ötesindekini kaydeder.
AS: Felsefe de sizin yolculuğunuzda önemli görünüyor.
IG: Evet. Sanata dönmeden önce felsefe okudum. Babam sabırsızlanırdı: “Neden geciktiriyorsun? Sen zaten sanatçısın,” derdi. Ama ben düşünmeden çizemeyeceğime inanıyordum. Antik, kıta Avrupası, presokratik düşünceye daldım.
AS: Filozofları, şairleri seviyorsunuz.
IG: Onlar benim yol arkadaşlarım. Ama bilgi her zaman kısmi. Bu kısıtlılık bizi ‘bilmemeye’ açar—çocukça bir açıklığa… Modern hayat bu sadeliği karmaşıklaştırıyor. Ama çocuk gibi açık olduğumuzda, ego azalır, merak artar.

Katmanlar, Malzemeler ve Anlamlar
AS: Sanat sürecinizdeki “kayıt” fikri çok etkileyici. Neden sanat?
IG: Çünkü kaçınılmazdı. Felsefe yolculuğum sonunda yeniden resme döndüm. Filozoflardan, mit şairlerinden geçip eve vardım.
AS: Malzeme seçiminiz de dikkat çekici.
IG: Malzeme dokunmayı kaydeder. Kırılan bir kalemin sesi, bitmiş bir pastelin iz bırakışı… Bunlar neredeyse yazı gibi—ama harf değil. Vücut bunları bilir.
AS: Ya gazlı bez…
IG: Annemin doktor oluşu etkiledi. Gazlı bez, hem bedensel hem de metaforik. Hem koruyucu hem geçirgen. Yarayı örter ama görünür de kılar.

Yer, Kimlik ve Hatırlama
AS: Hiç Bulgaristan’da sergi açtınız mı?
IG: Hayır. Hiç davet edilmedim. Ama belki bir gün…
AS: Peki, kökleriniz? Göç, ideoloji, coğrafya?
IG: Komünist rejimin gölgesinde büyüdüm. Ulus fikrine hep mesafeliydim. Türkiye’ye 1996’da gittim. Renkler, kokular, yüzler—beni başka bir dille karşıladı. Afrika’da da benzer bir açıklık vardı. Her yolculuk içimde başka bir katman açtı. Amerika’da geçen gençliğim yalnızlık ve keşif doluydu. Tüm bu katmanlar, eserlerimde üst üste gelir.
AS: “Animal 16” çalışmanız bu katmanları açıkça taşıyor.
IG: Evet. New Orleans’taki eski bir resim üzerine çalıştım. Geçmişin izleri—mavi, kırmızı—yeni katmanlardan sızar. Hafıza yüzeye çıkar.

Bedenin Hafızası: Performans, Ağrı ve İz
AS: “Animal 16” üzerine konuşurken bedeninizi kullandığınızı söylediniz. Bu, performatif bir süreç mi?
IG: Kesinlikle. Bazen resim yaparken o kadar fiziksel oluyorum ki, dizlerim morarıyor, parmaklarım çatlıyor. Ama bu acı, bir tür tanıklık gibi. Bedenimin izleri yüzeyde kalıyor. Yalnızca gözle değil, dokunarak da görülmesi gereken işler bunlar. Tuvalin üzerinde yerde sürünüyor, kalkıyor, tekrar eğiliyorum—tüm hareket bir koreografi gibi. Belki bu yüzden işlerim biraz ‘okunmaz’ ama hissedilir geliyor izleyiciye.
AS: Bu anlamda eserleriniz hem mimetik hem de iz bırakıcı; izleyen kişiyle fiziksel bir empati kuruyor sanki.
IG: Evet, çünkü bedenimle yaptığım her iş, izleyenin bedeniyle de bir ilişki kurmak ister. Mesela biri gelip “Bu bana kendi çocukluğumu hatırlattı” ya da “Bu bana büyükannemin evi gibi kokuyor” dediğinde, anlıyorum ki iz bırakan bir karşılaşma olmuş. Beden, hafızayı taşır. Duygu, sadece zihinle değil, tenle hatırlanır.

Şimdi ve Sonsuz Olan Arasında
AS: Bu kadar yoğun bir üretim sürecinde, zaman sizin için nasıl işliyor?
IG: Zaman benim için çizgisel değil. Resim yaparken, dünle bugün, içsel olanla dış dünya aynı anda mevcut. Aslında resim, zamanı katmanlandıran bir araç benim için. Tıpkı coğrafya gibi; her katmanda farklı bir anlam, farklı bir dönem… Bu yüzden işlerimi bitirmek de zor—çünkü zamanın tamamlandığı bir an yok. Sadece bırakıyorum.
AS: Ve sonra birileri o zamanı yeniden açıyor, değil mi?
IG: Evet. Sergi dediğimiz şey bir ‘karşılaşma’ anı. Ama izleyiciyle olan bu buluşma benim için resmin sonu değil. Aksine, başka bir devinim başlıyor. İzleyenin bakışı, eseri yeniden yazıyor. O yüzden resimlerime net başlıklar koymam. “Animal 16” gibi bir ad, sadece bir harita noktasıdır. Yön verir, ama yola sen çıkarsın.

Sonsöz Yerine: Bir Duyma Biçimi Olarak Sanat
AS: Peki sizin için sanat, nihayetinde nedir? Bir ifade biçimi mi, bir düşünme aracı mı, yoksa bir yaşam biçimi mi?
IG: Hepsi. Ama belki de en çok, bir duyma biçimi. Dış dünyadan gelen titreşimleri yakalama ve onlara cevap verebilme yetisi. Sanat bir karşılık verme biçimi. Ama o yanıt, sözcükle değil; iz, renk, biçim ve bazen de boşlukla gelir. Bir tür sessiz titreşim… Belki de duyulması gerekmeyen ama hissedilen bir ses gibi.
AS: Ve bu ses, izleyiciye ulaştığında bir yankı mı yaratıyor?
IG: Umarım öyledir. Eğer işlerim izleyicide bir yankı yaratıyorsa—bir duraksama, bir içe dönüş, bir hatırlama—o zaman bu döngü tamamlanmıştır. Çünkü sanat benim için tek yönlü bir anlatım değil. Hatta çoğu zaman anlatmaktan çok, dinlemekle ilgili. Yüzeyin altındaki o titreşimi duymaya çalışıyorum. Bir resme başlamadan önce, bazen saatlerce sadece boş yüzeye bakarım. Onunla bekleşirim. Çünkü bazen en çok, söylenmeyen şeylerde anlam vardır.
AS: Bu yaklaşımınız, izleyiciyi pasif bir gözlemciden çok, işin bir parçası hâline getiriyor.
IG: Evet. İzleyici benim için bir tanık. Hatta bir çeşit eş-yazar. Ben sadece başlangıç noktasını kuruyorum; ondan sonrası onların belleğiyle, bedeniyle, duyarlılığıyla tamamlanıyor. O yüzden hiçbir işim ‘tam’ değil—çünkü her bakış, her duygu, her hikâye onu yeniden şekillendiriyor.
AS: Sanatınız ve düşünme biçiminiz bu kadar katmanlı, içsel ve duyarlı olduğu hâlde, son derece açık, ulaşılabilir ve sahici de. Bu hem nadir hem dönüştürücü bir birleşim. Bu vakti ve açıklığı bize ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
IG: Ben teşekkür ederim. Sizinle konuşmak, kendi içimde uzun zamandır sessiz duran bazı cümleleri harekete geçirdi. Belki de bazı izler sadece böyle konuşmalarda görünür hâle gelir.
Bir sanatçının işi yalnızca yüzeyler üretmek değil; aynı zamanda yüzeyin altındaki sessizlikle, titreşimle, kırılganlıkla ilişki kurmaktır. Bu söyleşi, o sessizliğe kulak veren, onu dillendirmeyen ama hissettiren bir sesin izini sürüyor. Sanatçıyla geçirdiğimiz bu zaman, sanatın sadece görülen değil, duyulan bir şey olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.




