Artistik Portreler: Roberto Maria Lino
KÜLTÜR & SANAT

Artistik Portreler: Roberto Maria Lino

Ayşe Sarıoğlu, bu kez de anatomi, hatıra ve sessizliği, çağdaş bir görsel dile dönüştüren milenyum kuşağından sanatçı Roberto Maria Lino'nun sanat pratiğinin izini sürüyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 25 Ağustos 2025

Yazar: Ayşe Sarıoğlu

Fotoğraflar: Ayşe Sarıoğlu

Anatomi, hatıra ve sessizliği, çağdaş bir görsel dile dönüştüren milenyum kuşağından bir sanatçı.

Aşırı uyarım ve gösteriş çağında, Roberto Maria’nın işleri sessizliğiyle şok ediyor. Napoli’de, bir kardiyolog baba ve Fransızca öğretmeni annenin çocuğu olarak dünyaya geldi; bilim, yalnızlık ve düş gücünün kesiştiği bir ortamda büyüdü. Oyuncak yerine boya kalemleri isteyen bir çocuk; aile beklentilerinin ağırlığını kavrayan bir genç; yirmi sekizinde uluslararası sergiler açan bir sanatçı… Ancak hâlâ iç dünyasının haritaladığı içsel coğrafyalara sıkı sıkıya bağlı.

Roberto konuşurken öne çıkmaz. Düşünür. Duyar. Ve konuştuğunda, sanatsal dili gibi yumuşak ve sakindir—elle çizilmiş desenleri anatomik yankılar, yavaş inşa edilen katmanlarla dolu. Bu söyleşide, cerrahi tiyatrolardan solo sergilere uzanan izini takip ediyoruz: miras, bağımsızlık ve mirasla yeniden icat arasında sıkışan bir kuşağın yükselen sesiyle tanışıyoruz.

Kalbin Coğrafyasını İzlemek

Bellek, Duygu ve Sanat Üzerine Roberto Maria ile Bir Diyalog

I. Bilimin Kalbinde, Duygunun Işığında

Ayşe Sarıoğlu : Söze kalpten başlayalım: Babanız bir kalp cerrahı, değil mi? Peki ya anneniz?

Roberto Maria Lino : Evet, babam kalbin gerçek anlamda doktoru. Annemse dile sevdalı bir ruhtu; Paris’te Fransız Dili eğitimi aldıktan sonra öğretmenliğe adım attı. Ben doğunca, hayatının yönü daha çok evin iç sesi oldu. Küçük, samimi, sıkı sıkıya bağlı bir aileyiz. Tek çocuğum; bu yüzden aramızdaki bağ hep derin, hep özeldi.

AS : Peki, çocukken kime daha yakındınız?

RML : Gündelik yaşamda anneme… Babam sıkça seyahat ederdi. Ama şimdi her ikisine de başka biçimlerde yakınım. Birbirinden farklı, ama aynı ölçüde kıymetli iki temas bu.

II. Sanatın İlk Nefesi

AS : Sanatçı olmaya ne zaman karar verdiniz? Ailenizde yaratıcı insanlar var mıydı? Karşı çıkanlar oldu mu?

RML : Sanat benim için karar değil, varoluştu. İlk doğum günü hediyem? Tuval ve boya kalemleriydi. Arkadaşlarım bile o yaşta biliyordu: “Roberto zaten bir sanatçı.” Ailemde profesyonel anlamda sanatçı yok ama annemin babası—yani dedem—sessiz filmler çeken tutkulu bir amatördü. Asıl mesleği avukatlıktı ama asıl aşkı görüntüydü. Kendisiyle hiç tanışamadım, ben doğmadan önce vefat etmişti. Ama filmleri, eski kareleri, ışıkla dolu sessizlikleriyle bana bir yol çizdi. Onun hayal gücü içimde yaşamaya devam ediyor.

AS : Ruhu sizde yankı bulmuş diyorsunuz…

RML : Kesinlikle. Son sergimde onun eski gözlüğünü taktım. Bu tür simgesel dokunuşlar benim için bir tür dua gibi.

III. Kalbin İçinden Bakan Bir Sanatçı

AS : Peki ya babanız? Sizin de onun izinden gidip doktor olmanızı istemedi mi?

RML : İstedi. Adını da taşıyorum—Roberto Maria. Beni bir tür yansıma gibi gördü. Bir gün ameliyathaneye götürdü. Gerçek kalbi görmemi istedi.

AS : Sizi etkilemek, belki de kararınızı değiştirmek için?

RML : Muhtemelen. Ama ameliyattan sonra anneme koşa koşa gittim. Ağlıyordum. “Anne, bana kalem ver!” dedim. “Kalbi gerçekten gördüm. Çizmeliyim!” O günden beri içimde olanı dışa aktarmadan yaşayamam. Sanat, benim için bir iç dökme biçimi.

IV. Kalp Bir Sembol Değil, Haritadır

AS : Kalp genellikle romantik, yumuşak ve kırmızı bir sevgi simgesi olarak algılanır. Sizin kalpleriniz öyle değil…

RML : Hayır. Benim kalbim bir metafor değil. Bir anatomi. Bir yapı. Bir dokuma. Çalışmalarımda damarlar, arterler, katmanlar ve iç içe geçmiş yollar var—tıpkı bir iç mimari gibi.

AS : Sanki bedenin haritasını çizerken, ruhun izlerini de açığa çıkarıyorsunuz?

RML : Evet. Bence hepimiz içimizde bir coğrafya taşıyoruz. Düşler, arzular, yaralar… Hepsi kalpte kayıtlı. Bazı haritalar dışa değil, içe açılır.

AS : İşleriniz çok titiz, çok mahrem. Tüm bunları yalnız mı yapıyorsunuz?

RML : Tamamen yalnızım. Asistan yok. Her kurulum, her çizgi—bizim gibi bir meditasyon. Su ve biraz yiyecekle dört gün sürebilir stüdyoda kalmam. Sükût içimdeki o sessizlik. Büyüdüğüm aynı sessizlik.

AS : Kuşağınız, mileyum kuşağı, sanatı nasıl etkiliyor?

RML :Biz, harabeler ile yeniden icadın arasında büyüdük. Sistem çöktü, ama anlamı hâlâ özledik. Bu yüzden hafıza, yavaşlık, kırılganlık benim kadar pek kuşağa işlemekte. Anıtî olmayan; nazik ve kişisel olan ilgimizi çekiyor.

V. Zihin mi Kalp mi?

AS : Hayatınızda önemli bir karar alırken… Zihin mi yön verir, yoksa kalp mi?

RML : Bilimsel bir aileden geldiğim için aklı seçmem gerektiği öğretilmişti. Ama gerçek şu ki: Kalp her zaman önce konuşur.

AS : İşleriniz soyut ile anatomik, bireysel ile evrensel arasında bir gerilim taşıyor.

RML : Evet. Zıtlıkları severim. Bilim ile sanat, yapı ile duygu, kontrol ile kırılganlık arasında büyüdüm. İşim ikisini birden tutmaya çalışmak. Bu da bizim kuşak: ikili değiliz. Katmanlarız. Eski sistemleri taşır, yeni sistemler icat ederiz.

VI. Aç Sanatçı Miti ve Gerçeklik

AS : Ailenizin varlıklı olduğu biliniyor. Sanatçılar çoğu zaman yokluklarla eşleştirilir. Sizce mücadele olmadan da gerçek bir sanat mümkün mü?

RML : Elbette. Akademiyi bitirdikten sonra kendi başıma çalıştım. Ailemden maddi destek almadım. Babam açıkça söylemişti: “Bu yolu seçersen, kendi taşlarını sen döşersin.” Ben de saygı duydum ve söz verdim. Geçenlerde Achille Bonito Oliva’dan ödül aldığımda babamın ağladığını gördüm. O gözyaşları her şeyin özetiydi.

VII. Kalbi Kim Toplar?

AS : Eserleriniz kimlerin ilgisini çekiyor? Kimler koleksiyon yapıyor?

RML : Roma’daki Ulisse Gallery’de sergilendikten sonra çeşitli kurumlar ve özel koleksiyonerlerle buluştum. Pastificio Cerere Vakfı, LUISS Business School… Chicago’dan, Miami’den, Capri’deki sergim sırasında da Amerikan koleksiyonerlerden ilgi gördüm.

AS : Peki gençler?

RML : Elbette. Geçtiğimiz haftalarda 28 yaşında bir koleksiyoner geldi. İki eserimi aldı. Instagram aracılığıyla keşfetmiş beni. Bu tür karşılaşmalar çok değerli.

VIII. Napoli: Kalbin Beklediği Şehir

AS : Roma, Capri, Berlin, Frankfurt, New York… Ama doğduğunuz şehir Napoli hâlâ listede yok?

RML : Henüz değil ama bekliyorum. Napoli özel bir şey hak ediyor. Yüzeyde kalmayan, özüne dokunan bir sergiyle orada olmalıyım.

AS : Capri’den Monte Carlo’ya; Berlin’den New York’a… Nerede olursanız olun köklerinizden kopmaksızın nasıl ilerlersiniz?

RML : Kökenlerimi işlerimle taşıyorum. Napoli, renge yaklaşımımda, sessizliğe bakışımda hep benimle. Ritim, rituel, çalışma biçimi—bunlar evrensel ama köklere ait.

AS : Peki gelecekte sizi ne bekliyor?

RML : Derinleşmek… Saydamlıkla oynamak… Heykelle çalışmak… Sessizlikle… Belki bir kitap. Belki hiçbir şey yayımlamamak. Sadece üretmek. Bu benim içsel ahdim.

AS : Genç sanatçılara ne önerirsiniz?

RML : Acele etmeyin. Dünya hızlı olmanızı dayatıyor—ama sanat öyle değildir. Kendinizi dinlemekle ilgilidir. Ve kimseden izin beklemeyin. Gerçek hissettiren bir iş yapıyorsanız, bu bir başlangıçtır.

AS : Son soru: Fiziksel bir eser değil, duygusal ya da felsefî bir iz bırakacak olsanız ne olurdu?

RML : Sessiz bir direncin hissidir. Yumuşaklığın zayıflık olmadığını; detayın özentiliğin değil anlamın parçası olduğunu; yavaşlamanın, yakından bakmanın, derinden hissetmenin radikal eylemler olduğunu göstermek isterim.

Epilog: Sessiz Bir Kalp Haritası

Bazı sanatçılar yüksek sesle konuşur, bazıları ise fısıltıyla sarsar.

Roberto Maria haritalar çizer—ama ülkelerin değil, ruhun sınırlarının…

Aşkı çizmez; onu söker, parçalara ayırır ve yeniden anlamlandırır.

Onun çizgileri haykırmaz; ama bir kalp atışı gibi titrer. Kalp onun için bir sembol değil—bir mekândır.

Hepimizin bir gün uğradığı ya da bir gün mutlaka geri döneceği bir yer.

Kapanış: Sanat Bir Pusuladır

Sanat her zaman bir ifadedir.

Bazen bir yön, bazen bir soru.

Ve bazen…

Karşınıza Roberto Maria gibi bir sanatçı çıkar—

Size nerede olduğunuzu değil…

…“kim” olduğunuzu hatırlatır.