Parizyenlik Miti Paris Sıkıntısına Karşı
Eski Dünya'nın Yeni Dünya'ya dair fantezilerinin doruk noktası olan Paris tutkusu, Paris'i istesek de uzun bir süre göremeyeceğimiz bugünlerde dünya gündemine Emily in Paris ile hızlı bir giriş yaptı.
1866 yılında Fransız yazar Théodore de Banville,
Paris şehrinin en büyük sanatçıları ve şairleri olarak Parizyen kadınlardan bahsettiğinde ve onları "modern ilham perileri" olarak tanımladığında yüzyılları devirecek bir mitin temellerini attığının farkında mıydı bilinmez. O günden bugüne Parizyen tanımı kabuk değiştirse de kimliğini oluşturduğu kabul edilen temel değerler az çok aynı kaldı: Elegan, rafine, çabasız, doğal, stil sahibi, entelektüel ve elbette seksi. Kimi zaman çizgili tişörtüyle Godard kadınlarına öykünen, kimi zaman ise küçük siyah elbisesiyle Rue Cambon sokaklarını arşınlayan bu Parizyen kadın miti, özellikle sosyal medya çağında cömertçe köpürtüldü. Bu furyada ilk aklıma gelen, günümüzün en popüler stil ikonlarından Caroline de Maigret'nin arkadaşları Anne Berest,Audrey Diwan ve Sophie Mas ile birlikte kaleme aldığı How to be Parisian wherever you are isimli eğlencelik kitap. Dünya çapında satış rekorları kıran,sayısız dile çevrilen kitap Fransızca'ya hiç çevrilmemiş. Sebebi belki de barındırdığı klişeler yığını:Parizyen kadınlar dünyayı yer ama şişmanlamaz, erkekleri parmağında oynatmayı iyi bilir, yüzündeki çizgileri botoks iğnelerine teslim etmez, logolu kıyafetleri zinhar giymez, Saint Germain cafe'lerinden çıkmaz, çelişkilerin insanıdır ve ne hikmetse tercih ettiği markalardan vakit geçirdiği mekanlara kadar tüm göstergeler yüklü bir banka hesabını işaret etmektedir.
Özünde Amerikalılara Parizyen mitini ve Paris hayalini pompalamak için kaleme alınmış bu kitabın özellikle okyanusun diğer tarafındaki başarısı, Amerikan kültüründeki temelsiz Paris hayranlığının da bir kanıtı niteliğinde.
Eski Dünya'nınYeni Dünya'ya dair fantezilerinin doruk noktası olan Paris tutkusu, edebiyattan sinemaya farklı sanat dallarında sıklıkla karşımıza çıkarken, pandemiden bol bol evimizde oturduğumuz ve Paris'i istesek de uzun bir süre göremeyeceğimiz bugünlerde dünya gündemine Emily in Paris ile hızlı bir giriş yaptı.Artık çoktan kült mertebesine erişmiş olan Sex and The City'nin yaratıcısı Darren Star'ın elinden çıkma dizi hem çok izlendi hem de çok eleştirildi. Emily'nin 'rüküş'" giyim tarzından klişelerle örülü bir Paris tasvirine, dizinin merkezine oturan Fransız-Amerikalı çatışması üzerine bol bol yazıldı, çizildi.
Parizyenlik Miti Paris Sıkıntısına Karşı
Paris'te Yabancı Olmaya Dair
Tüm bu külliyatın üzerine, neden bir de ben yazmak istedim? Sanırım Paris'te bir yabancı olma duygusunu yakından tanıdığımdan. 11 yaşında tanıştığım Fransızca ve beraberinde gelen Fransız kültürüne entegrasyon, yani bilinen ismiyle Frankofonluk maceram 8 yıl lise, 4 yıl üniversite eğitimimle devam etti. 23 yaşında Paris'e ilk taşındığımda teoride iyi derecede Fransızca konuşuyor, Fransızların huyunu suyunu bildiğim varsayılıyordu. Chicago'lu Emily'den çok daha avantajlı bir konumda başlayan iki yıllık Paris serüvenimde günlerce evimden dışarı çıkmadığım, okul yolunda ayaklarımı geri geri sürüdüğüm, her söylenene alındığım, bu işten asla alnımın akıyla çıkamayacağımı düşündüğüm zamanlar çok oldu. Evet, Paris yabancılara kucak açan bir şehir değil. Evet, Fransızlar, özellikle Parizyenler kimi zaman gerçekten küstahlaşabiliyorlar ve evet, birine günaydın demeden konuya girmek en büyük günahlardan.Ve hayır,Paris'i Marais cafe'lerinden,Avenue Montaigne'den, Hotel Costes buluşmalarından, Caviar Kaspia'dan ibaret sanıyorsanız, yalnızca bir defa Noctilien denilen gece otobüslerinin birinde sabaha karşı seyahat edin ve banliyölerden sabahın beşinde şehirdeki işlerine doğru yola koyulmuş, otobüsü tıka basa doldurmuş insanların yüzündeki usanmışlığa tanık olun.
Parizyenlik Miti Paris Sıkıntısına Karşı
Kültür Çatışması Dedikleri
Amerikan-Fransız çatışması aslında iki kültürün tamamen zıt, uzlaşmaz yanlarının kolaylıkla parodiye dönüşebilmesinden mütevellit sevilen bir konu. İki yıllık Paris hayatımın üzerine bugün 10 yıldır Fransız ortaklı bir şirkette, sıklıkla Fransız müşterilerle, Fransız bir iş arkadaşıyla birlikte çalışıyorum ve tüm bunların üzerine uzun zaman sonra geçtiğimiz yıl Amerika'da geçirdiğim birkaç ay, herkesin ne kadar güleryüzlü, neşeli, takdir etme konusunda cömert ve iltifatperver olmasına şaşırmakla geçti. Paris'te yaşayan bir Amerikalı anne olan yazar Pamela Druckerman, çok satanlar listesinin demirbaşlarından olan Bebeğinize Fransız Kalın isimli kitabında,Amerika'da öğretim üyeliği yapan Fransız bir profesörün notları düşük verdiği için çok eleştirildiğinden bahsediyordu.
Parizyenlik Miti Paris Sıkıntısına Karşı
"Parizyen kadın hayali bir hayvandır, tıpkı bir tekboynuz gibi. Kimse onu kendi gözleriyle görmese de tüm dünya onu tanır"
Parizyenlik Miti Paris Sıkıntısına Karşı
Yüksek özgüven pompalama odaklı Amerikan kültürünün aksine Fransa'da yüksek notlara da, bol keseden takdire de alıştırılmadan yetişiyorsunuz ve bu tüm gündelik ilişkilere de yansıyor.Tam da bu yüzden Amerikalılar Fransızları suratsız, Fransızlar ise Amerikalıları samimiyetsiz buluyor.
Uzun lafın kısası,Emily'nin birAmerikalı olarak Paris'te bocalaması, hayalindeki Paris illüzyonunun yerle yeksan olması son derece anlaşılır, ancak sezon boyunca bence en sorunlu alt metin sosyal medya gurusu, pazarlama dahisi genç Emily'nin "soğuk,ukala ve demode"Fransızlara haddini bildirmesi ve kendi peri masalını yaşaması.Üstelik bunu tek kelime Fransızca bilmeden yapması, böylece onlara hadlerini çifte kavrulmuş biçimde bildirmesi.Eski dünyanın artık geçerliliği kalmamış iş yapış biçimine karşı Amerikan gücünün mutlak zaferi.
Ancak mesajı aktarmakla sorumlu hikayeler öylesine gerçeklikten uzak ve naif bir bakış açısıyla yazılmış ki, bu zafere inanmakta güçlük çekiyoruz. III.Alexandre Köprüsü'nde bir parfüm tanıtımı için çırılçıplak yürüyen model üzerinden Fransızlara sığ, çağ dışı ve cinsiyetçi bir reklam kampanyasını olumlatan ve bu değer yargılarının yanlışlığını Amerikalı üzerinden bize anlatan dizi,sadece en basit Fransız klişeleri üzerine yaslanmakla kalmıyor, 30, 40 yıl öncesinin Fransız klişelerini 2020 yılında ekranlarımıza taşıyor.
Posta kodu 75 ile başlamayan adreslerde doğmuş "yabancılara" ve Emily in Paris'in yaratıcı ekibine Parizyen mitine farklı bir bakış açısı sunmak için popüler kültürün tam kalbinden, yine bir çağımız it-girl'ünden kitap tavsiyesi ile konuyu kapatalım. Özbeöz Parizyen Jeanne Damas'ın gazeteci Lauren Bastide ile birlikte kaleme aldığı À Paris, bize sunulan Parizyen kadının aslında"o ideal kadın" olmadığı önermesiyle başlıyor. Gerçek Parizyen kadın Paris'in kuzey banliyölerinden Aubervilliers'de kendine start-up iş kurabiliyor, Bastille civarlarında 3 çocuğuna bakmak için gece gündüz çalışabiliyor ya da hip-hop müziği sevebiliyor. Kitabın yer verdiği 20 portre içinde 20 farklı kadının Paris şehrini algılama ve yaşama ritüellerine tanık oluyoruz.
Son söz ise Parizyen kadın miti üzerine master tezini tamamlamış olan Céline Lopes'in çalışmasında karşıma çıkan Jean-Louis Bory'den geliyor: "Parizyen kadın hayali bir hayvandır, tıpkı bir tekboynuz gibi. Kimse onu kendi gözleriyle görmese de tüm dünya onu tanır."




