Zamansız Bir Duruşun Perde Arkası
LIFESTYLE

Zamansız Bir Duruşun Perde Arkası

Anıl Köprülü, saatten stile, iletişimden sadeliğe uzanan bu yolculuğunda gösterişin değil, “öz”ün izini sürüyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 9 Temmuz 2025

Röportaj: Berra Bulak

Kariyeriniz boyunca moda, sanat ve saat dünyasında deneyim kazandınız. Bu disiplinlerin kesişiminde nasıl bir yaratıcılık alanı buluyorsunuz?

Kariyerimi şekillendiren bu üç dünya aslında aynı şeyi farklı dillerle anlatıyor: kim olduğumuz ve bunu dış dünyaya nasıl yansıtmak istediğimiz… Bu üç alanın her biri değerlerimizi, seçimlerimizi ve yaşam tarzımızı ifade etmenin kendine özgü yollarını sunuyor. Bir moda tasarımında, bir saatin kadranında ya da bir sanat eserinin ilk hissinde hep aynı şeye rastlıyorum: bir hikaye ve güçlü bir duruş. Gerçekten güçlü olan şeyler fazla konuşmaz. Hem iş hem de özel hayatımda birbirlerini sürekli besleyen bu farklı disiplinleri harmanlayarak, gösterişten uzak ama karakteri olan bir dünya yaratmaya çalışıyorum.

Nasıl gelişti bu sektöre geçişiniz?

Çocukluğum ve gençliğim, babamın işi sayesinde İstiklal Caddesi’nin en hareketli yıllarında orada geçti. Hayat dolu restoranlar, mağazalar, insanlar... Hayatın tam içinde olma duygusunu ilk orada keşfettim ve hemen ben de o hayata atılıp çalışmaya başlamak istedim. Üniversiteye girer girmez, ajanslarda çalışmaya başladım ve iletişim sektörüne ilk adımı attım. Sektörün temposunu çok sevdim; bu alanda daha profesyonel ilerlemek için Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim yüksek lisansı yaptım. O dönemde bir hocam, tutkumun farkına varıp beni saat sektörü ve lüks markalarla tanıştırdı. Bu deneyim, kariyerimde ve hayata bakışımda önemli bir eşik oldu. İkinci dönüm noktası ise, staj için gittiğim New York’ta lüks iletişim yapan bir PR ajansından iş teklifi almamdı. Türkiye’de lüks ve moda iletişiminin ayrı bir disiplin olarak görülmediği o dönemde yaşadığım bu tecrübeler, bugün hâlâ işimi şekillendiren en güçlü referanslar oldu.

Lüks kavramı, günümüzde ‘sessiz lüks’ gibi yeni tanımlarla dönüşüyor. Sizin lüks algınız nasıl şekilleniyor?

Lüks kavramına dair uzun uzun sohbet edebilirim ama bugünkü algımla lüks; görünmek için bağıran değil, kalitesiyle kendini hissettiren şeydir. Sessiz lüks bu yüzden bana çok yakın. Ama bu sadece iyi bir kumaş ya da pahalı bir malzeme meselesi değil; düşünce, zamanlama ve detaylara gösterilen özen de lüksün bir parçası. Lüks, bazen bir şeyin “neden” böyle yapıldığını sorgulamakla başlıyor. Sebebi olmayan hiçbir detay bana gerçekten lüks gelmiyor.

Zaman ne ifade ediyor sizin için?

Zaman benim için bir değer filtresi. Ne için zaman ayırıyorsam, neye ayırmıyorsam orada gerçekliğim ve değer yargılarım yatıyor. Örneğin spor bunun en güzel örneği. Hep duyarız ‘spor yapmaya zamanım yok’ cümlesini; oysa aslında mesele zaman yönetimi değil, önceliklendirme. Zamanını neye ayırdığın, hayatındaki gerçek öncelikleri ve duruşunu ortaya koyar. Ayrıca zaman, hayatımda her şeyin yavaş yavaş yerine oturduğu bir rehber gibi. Hayatın hangi parçalarının kalıcı olduğunu gösteren bir kılavuz. 

Saat, moda ve sanat alanlarının birbirini nasıl beslediğini düşünüyorsunuz?

Hepsi ortak bir duyguda birleşiyor: “kendini ifade etme” arzusu. Biri form veriyor, biri anlam katıyor, biri zamanla derinleşiyor. Bu üçlü arasındaki bağ organik ve zamansız diye düşünüyorum. Bunun yanında bir iletişimci gözüyle değerlendirecek olursam üçünün de hedef kitlesi aynı. 

Kalıcı bir kariyerin yapı taşları nelerdir sizce?

Bence her şey seni gerçekten neyin heyecanlandırdığını bulmakla başlıyor. Sonrası bir nevi yolculuk: sabır, tutku ve insanlarla sahici bağlar kurmak. Kalıcılık benim için bir şeyi tekrar etmek değil, o şeyin içine doğru derinleşmek. Ancak o zaman gerçekten iz bırakan bir yolculuk başlıyor. 

Kendi stilinizi nasıl tanımlarsınız?

Stilim zamansız, az ve öz tasarımlardan oluşuyor ama kesinlikle iddiasız değil. Fazlalıktan hoşlanmam; net çizgileri ve güçlü silueti olan parçaları seviyorum. Gösterişli olmadan güçlü durmanın bir yolu var; o da ne giydiğini bilmek ve giysi ile bir bütün olmak. Çok özel bir parça olsa bile, artık içinde kendimi rahat hissetmeyeceğim bir şeyi kullanmıyorum. Yatırım yapılması gereken anahtar parçaların gücüne inanıyorum; ayakkabı, çanta, kaban gibi. Trendlerden tamamen uzak değilim ama hiçbir zaman onlara göre de yaşamam. Son olarak, stilimin en kıymetli tamamlayıcısı son 10 yıldır hep saatlerim oldu.

Seyahat etmeyi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Sizi etkileyen şehirler veya ilham aldığınız rotalar var mı?

Seyahat benim için kendimi yeniden bulma hali. İş dışındaki yolculuklarımda kalabalıktan uzak, kendi ritmini koruyan yerlere yöneliyorum. İlham aldığım ilk aklıma gelen yerler; Zanzibar, Sri Lanka’da Ella, İzlanda’da Vík kasabası ve Filipinler’in bakir adaları gibi. Bu yerlerin ortak özelliği, hâlâ kendi doğallıklarını ve turistleşmemiş ruhlarını koruyor olmaları; büyük şehirlerin karmaşasından uzak, zamana meydan okuyan, sade ve gerçek deneyimler sunmaları. Böylece şehrin gürültüsünden uzaklaşıp hem dış dünyayla hem iç dünyamla yeniden bağlantı kurma fırsatı buluyorum. İş için ise zaten dünyanın popüler metropollerine gidip geldiğim için bi nevi denge kurabiliyorum. 

Saat seçerken ilk dikkat ettiğiniz detay nedir?

Çevremden en çok aldığım sorulardan biri şu: “Hangi saati alayım?” Herkese verdiğim yanıt da hep aynı; bu çok kişisel bir tercih olmakla birlikte, mutlaka saat kişinin karakterine ve yaşam stiline oturmalı. Benim için ilk dikkat ettiğim detay da bu: Bu saat, gerçekten ben miyim? Kolumuzdaki saat sadece zamanı göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bir duruş ve yaşam biçimi yansıtıyor. O yüzden, hikayesi ve marka algısı kendimle bütünleşmeyen bir saati koluma takmam.