Kalbin Ritmi, Hafızanın Dili
Tavares Strachan ile kökler, mitoloji ve duyular üzerinden bir yolculuk
GÜNCELLEME TARİHİ: 31 Aralık 2025
Röportaj: Ayşe Sarıoğlu
Bazı sanatçılar iş üretir; bazıları ise dünya kurar. Tavares Strachan ikinci grupta yer alıyor.
Bahamalar’dan çıkan, ama kökleri Karayip mitolojisi, Afrika diasporası, müzik, bilim ve sezgisel bilgiyle iç içe geçen Strachan, pratiğinde yalnızca görsel olanı değil; ritmi, kokuyu, sesi, hafızayı ve inancı da bir malzeme olarak kullanıyor. Onun yerleştirmeleri bir sergi mekânından çok, yaşayan organizmalar gibi çalışıyor: nefes alan, titreşen, izleyiciyi içine çeken yapılar.
Bu söyleşide Strachan’la; Junkanoo’nun kalp atışına benzeyen ritminden, mitolojinin iktidarla olan ilişkisine; annesinden miras kalan “yapma” bilgisinden, malzemeyle kurduğu doğaçlama ilişkiye kadar uzanan çok katmanlı bir dünyayı konuşuyoruz.

Hikâye anlatıcılığının kimlere ait olduğu, hangi seslerin tarihte duyulup hangilerinin bastırıldığı sorusu ise bu sohbetin görünmeyen omurgasını oluşturuyor.
Ayşe Sarıoğlu’nun soruları eşliğinde Strachan, sanatını tanımlamaktan çok açıyor — izleyiciyi de bu açıklığın içine davet ederek.
Kültürel Hafıza ve Kökler
Ayşe Sarıoğlu: İşlerine baktığımda, daha seni tanımadan önce güçlü bir kültürel hafıza hissediyorum. Köklerin çok belirgin. Sen Bahamalar’da doğup büyüdün. Nasıl bir kültürün içinde yetiştin?
Tavares Strachan: Bahamalar denince insanların aklına ilk olarak güzellik geliyor; doğanın güzelliği. Flora, fauna, sığ ve berrak sular… Zaten Bahamalar kelimesi “sığ su” anlamına gelir. Ama bunun ötesinde çok katmanlı bir kültürden bahsediyoruz. Genç bir ülkeyiz; yaklaşık elli yıllık bir tarih. Bir ulusun kendi kimliğini kurma sürecine tanıklık ediyorsunuz. Kültürümüz, Batı Afrika kökenleriyle İngiliz geleneklerinin iç içe geçtiği karmaşık bir yapıdan oluşuyor. Eğitimden mutfağa, kutlama biçimlerinden gündelik hayata kadar her şey bu karışımın bir sonucu.
Ait Olmak ve Yerde Durmak
Ayşe Sarıoğlu: Bugün hâlâ ülkenle güçlü bir bağın var. Kökler senin için ne ifade ediyor?
Tavares Strachan: Bağlı olmamak zor. Kökler insanı yere bastırır. Kökleri olmayan bir ağaç ayakta kalamaz. Sanatta da böyle. Tanıdığım en güçlü sanatçıların hepsi kökleriyle barışık olanlar. Benim işlerimde hissettiğin şey de muhtemelen bu: nereden geldiğini inkâr etmeyen bir anlatı.
Özgürlük Olarak Çocukluk
Ayşe Sarıoğlu: Çocukluğundan söz edelim. Nasıl bir çocukluktu seni bugünkü sanatçıya dönüştüren?
Tavares Strachan: Çok ayrıcalıklı bir çocukluğum vardı. Maddi anlamda değil ama özgürlük açısından. Bir adada büyüdüm, beş erkek kardeşim vardı. Saatlerce bisiklete binip akşam yemeğine dönerdim. Kimse endişelenmezdi. Sanatçılık, büyük ölçüde içimizdeki çocuğa ulaşma çabasıdır. Bence her sanatçı, içindeki çocuğa bir sinyal gönderir. Çünkü o çocuk, gerçeğe en yakın halimizdir.

Eğitim, Disiplin ve Unutmak
Ayşe Sarıoğlu: Eğitim sürecin de oldukça güçlü. Rhode Island School of Design ve Yale University gibi önemli kurumlarda okudun. Okul sana ne kattı?
Tavares Strachan: Okul insanı baskı altına sokarak kim olduğunu hatırlatan şiirsel bir alan. Ama aynı zamanda bir “kurumsal kas hafızası” yaratır. Oradan ayrıldıktan sonra yapılması gereken şey, bunu unutmaya çalışmak. Çünkü sanatçı olma sebebin içgüdülerindir. Eğitim sürecinde bu içgüdüleri bastırabilirsin. Sonrasında asıl mesele, neden başladığını kendine tekrar hatırlatmaktır.
Ritmin Kaynağı: Junkanoo
Ayşe Sarıoğlu: İşlerinde müzik çok güçlü. Davul, Junkanoo ritimleri… Bunlar senin için ne ifade ediyor?
Tavares Strachan: Davul bizim kültürümüzde merkezi bir yerde durur. Ben küçük yaşta davul yapmayı öğrendim; keçi derisinden davullar. Bu çok katmanlı bir süreçtir. Sergideki tüm enstrümanları 90 BPM’e ayarladım. Bu Junkanoo’nun ritmi ve aynı zamanda kalp atışının temposudur. O ritim, insanın iç ritmidir.

Sevgi, Paylaşım ve Sanat
Ayşe Sarıoğlu: İşlerinde çok güçlü bir sevgi hissi var. Sen sevgiyi nasıl tanımlıyorsun?
Tavares Strachan: Bir sanatçının hayatı boyunca söyleyebileceği sözler sınırlıdır. Sergi sayısı sınırlıdır. O zaman neden sevdiğin bir şeyi paylaşmayasın? Ben doğayı, kültürü, müziği, hayatı seviyorum. İşlerim de bunu kutluyor.
Mitoloji, Hikâye ve Güç
Ayşe Sarıoğlu: Mitoloji ve hikâye anlatıcılığı da üretiminde önemli bir yer tutuyor. Mitoloji senin için ne ifade ediyor?
Tavares Strachan: Mitoloji zamanla ilgilidir; geçmiş, şimdi ve gelecekle. Ama aynı zamanda güçle de ilgilidir. Hikâyeleri kim anlatır? Genellikle iktidar sahipleri. Hepimiz hikâye anlatırız ama hangilerinin sonraki nesillere aktarılacağı bir güç meselesidir. Benim ilgimi çeken şey de tam olarak bu: iktidarın dışında kalan hikâyeler.

Duyularla Algılanan Mekân
Ayşe Sarıoğlu: Yerleştirmelerin neredeyse tüm duyulara hitap ediyor.
Tavares Strachan: Çünkü biz hayvanız. Dünyayı duyularımızla algılamak üzere evrildik. Sanat neden bundan ayrı olsun? Görmek, duymak, koklamak… Bunlar dünyayla kurduğumuz en ilkel ve en güçlü bağlar.
Shango ve Müziğin Taşıdığı Bilgi
Ayşe Sarıoğlu: Giriş katındaki heykel çok çarpıcı. Bize biraz ondan bahseder misin?
Tavares Strachan: O figür benim kahramanlarımdan biri olan Tony McKay’e bir gönderme. O bir müzisyen, ressam ve mistikti. Onun müziği aracılığıyla Afrika kökenli tanrı Shango’yu tanıdım. Karayipler’de Afrika dinleri uzun süre yasaklandı ama müzik bu bilgiyi gizlice taşımaya devam etti. Ben de çocukken Shango’yu müzik aracılığıyla öğrendim.
Kadın Figürü ve Aktarılan Bilgi
Ayşe Sarıoğlu: İşlerinde kadın figürü de çok güçlü. Bunun kaynağı ne?
Tavares Strachan: Annem. O bir terzilik dehası. Ellerimle üretme yeteneğimi ondan aldım. Üretim ritüeli bizde kuşaktan kuşağa aktarılır. Kadın figürü benim hikâyemde merkezi bir yerde durur. Annem 13 kardeşin en büyüğüydü; gücü, dayanıklılığı ve zarafeti bir arada taşıyan bir figürdü.
Malzeme ile Doğaçlama
Ayşe Sarıoğlu: Çok farklı malzemelerle çalışıyorsun. Malzemeyi nasıl seçiyorsun?
Tavares Strachan: Bir jam session gibi. Bir müzisyen başlar, diğeri katılır. Malzemeler de öyle. Kontrol etmekten çok dinlerim; ne olacağını birlikte görürüz.
Heykel Olarak Kimlik
Ayşe Sarıoğlu: Heykellerinin hepsi senden bir parça mı?
Tavares Strachan: Evet. Hepsi benim. Köklerim, sorularım, merakım, çelişkilerim… Hepsi orada.
Bir Dil Olarak Diyagram
Ayşe Sarıoğlu: Son olarak: İşlerinde neden sık sık diyagramlar, harfler, işaretler görüyoruz?
Tavares Strachan: Diyagram da bir dil. Bir şeyi anlamanın başka bir yolu. Etiketlemek, not almak, anlamaya çalışmak. Ben dilleri seviyorum. Sanat da bunlardan biri.
Tavares Strachan’ın pratiği, tek bir disipline ya da coğrafyaya sığmayı reddediyor. Onun işleri; müzikle başlıyor, mitolojiyle derinleşiyor, bedenle temas ediyor ve sonunda kolektif bir hafızaya bağlanıyor.
Bu röportaj boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkan bir fikir var: hikâye anlatmak bir güç meselesidir.
Strachan’ın sanatı tam da bu noktada konumlanıyor — anlatıdan dışlanmış olanı merkeze alarak, bastırılmış bilgileri duyusal deneyimler aracılığıyla yeniden dolaşıma sokarak. Keçi derisinden yapılmış bir davul, bir kadın figürü, bir diyagram ya da 90 bpm’lik sabit bir ritim; hepsi aynı soruya işaret ediyor:
Kimin hikâyesi hatırlanıyor, kimin sesi kayboluyor?
Belki de Strachan’ın işleri bu yüzden “dokunulabilir” hissettiriyor. Çünkü onlar yalnızca bakılacak nesneler değil; bedenle, hafızayla ve sezgiyle algılanan alanlar.
Ve belki de sanatın hâlâ en güçlü olduğu yer tam burası:
Bizi durduran, dinleten ve unuttuğumuz bir ritmi yeniden hatırlatan yerde.
Öne Çıkanlar
- “Her enstrümanı 90 BPM’e ayarladım. Bu Junkanoo’nun ritmi; kalbin ritmi.”
- Tavares Strachan
- “Sanatçı olmak, kendi içindeki çocuğun izini sürmek demek.”
- “Mitler zamanla değil, güçle ilgilidir. Hikâyeleri kim anlatıyorsa, miti de o yazar.”
- “Müzik, yasaklanmış bilgilerin dolaşımda kalabildiği gizli bir dil.”
- “Duyularla evrimleştik; sanat da duyular için var olmalı.”
- “Üretmek benim için bir jam session. Malzeme başlar, ben katılırım.”
- “Kadın figürü benim hikâyemin merkezinde. Üretmeyi annemden öğrendim.”
- “Bir sanatçının hayatında sınırlı sayıda sergi vardır. O halde neden sevdiğin bir şeyi paylaşmayasın?”








